Ahiret ve Halleri (2)

Şefaat

Özür dilemenin ve kurtuluş fidyelerinin bir değer taşımadığı, dillerin tutulup konuşamayacağı kıyamet gününde ancak kendilerine, insanlar için şefaat etme izni verilenler konuşabilir. Peygamberler, melekler, Allah’ın sevgili kulları şefaatte bulunacaklardır.

Hz. Muhammed’in yüce Allah’ın izniyle iki yerde şefaati olacaktır. Birincisi, mahşerde toplanan insanların hesaplarının bir an evvel görülmesi ve o dehşet halinin bitmesi için edeceği şefaat. Buna “şefaat-i uzmâ” (büyük şefaat) denir.                                                                                                                                                                     

Bir de kendi ümmetine özel şefaati olacaktır. Resulullah, “Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir” buyurmuştur. Küçük günahları, nafile ibadetlerin affettireceğini yine Peygamberimiz haber vermiştir.

Kitap-amel defteri

Dünya hayatında herkesin yaptığı işler görevli melekler tarafından kaydedilmektedir. Yüce Allah buyuruyor ki; “Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitâr Sûresi; 10-12) İşte kıyamet gününde bu kayıtların tutulduğu “amel defterleri” (kitap) herkese teslim edilecek ve kimse yaptıklarını inkâr etme imkânı bulamayacaktır.

Kitapları sağ yanından verilenlerin hesapları kolay olacaktır. Sol yanından verilenler ise zorda kalacaklarıdır. Yaptıklarını inkâr etmeye kalkışanlara karşı dilleri, elleri ve ayakları şahitlik edecektir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle haber veriyor: " Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır."  (Nûr Suresi; 24)

Sual, hesap ve mizan

Mahşerde toplanan insanlar muhakeme edilecekler, sorular sorulacak ve herkes dünyada yaptıklarının hesabını verecektir. Şu ayetler sual ve hesabın hak olduğunu göstermektedir:

“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr Sûresi; 92-93)

Herkesin dünyada yaptığı ameller, mahiyetini ancak Allah’ın bildiği bir “terazi” ile tartılacaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek, (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya Suresi;21-47)

Sırat

Hesapların görülmesinden sonra herkes, cehennemin üzerinde bulunan ve mahiyetini bizim bilemediğimiz “sırat” üzerinden geçecektir. Günahı sevabından az olanlar buradan güvenli bir şekilde geçecek, diğerlerini cehennem kendine çekecektir.

Cennet ve Cehennem

Kıyamet gününün son merhalesi, en büyük mükafat ile en büyük cezanın gerçekleşeceği merhaledir. O ana kadar tamamlanan işlemler sonunda, mümin olup sevapları günahlarından çok olduğu ortaya çıkanlar ebediyen içinde kalmak üzere cennete girerler. Günahları sevaplarından çok olan müminler cezaları miktarınca kalmak üzere cehenneme girerler. Cezaları bitince cehennemden çıkıp cennete girerler:

"Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur."  (Hûd Suresi; 108)

“Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki, Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.” (Hûd Sûresi;106 -107)

Özetlemek gerekirse; bu dünya hayatı geçicidir. İnsan imtihan için yaratılmıştır. Herkese davranışlarının adaletli bir şekilde karşılığını görmesi için, hiçbir yan etkinin bulunmayacağı adil bir mahkemenin ve adalet ortamının gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Aksi taktirde, yer yüzündeki haksızlıklar ve zulümler, yapanın yanında kâr kalır. Böyle bir durum akla aykırıdır. İşte bu sebeple, herkesin yaptıklarının hesabını vereceği bir ikinci hayat zorunludur. Bütün semavi dinlerin temel ilkeleri arasında, öldükten sonra dirilme ve ebedi olan ikinci bir hayatın varlığı inancı yer almaktadır.

Ahiret inancı, insanı boşluktan ve ümitsizlikten kurtarır, ilahi adaletin gerçekleşecek olması azmi ve gayreti arttırır. Ölüm bir yok oluş değil, asıl ve sonsuz hayatın bir başlangıcıdır.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü