Bahçeli’nin ÖCALAN Açılımı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısının ciddiye alındığını ve önemsendiğini memnuniyetle takip ediyoruz. Duruşunda bir tereddüt, söylemlerinde bir zikzak yapmadan ileri adımlar atmaya devam ediyor. Bunu yaparken de CB Erdoğan’la mutabakatına vurgu yapıyor ve Cumhur ittifakında bir ayrışma olmadığına da özellikle dikkat çekiyor:
“Mevzubahis vatan, bayrak, millet ve devlet-i ebed müddetse Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile şahsım arasında hiçbir ayrılığın ve ayrışmanın söz konusu dahi olmayacağını mühürlü kalplere, duymayan kulaklara, görmeyen gözlere hatırlatmak dava ve vicdan görevimdir.”
Bu ifadelerinden Öcalan’a çağrısının “vatan-millet-bayrak” adına yapıldığı ve CB Erdoğan ile de bir görüş ayrılığının söz konusu olmadığı anlaşılıyor. Bu umut verici bir durum.
Ayrıca söz konusu çağrının, uzun müzakerelerden sonra Öcalan’la varılan bir mutabakat sonucunda yapıldığından da kuşku yoktur. Zira Öcalan’ın nasıl serbest kalacağı hususunda da “umut hakkı” yöntemini hatırlatmıştı.
Devlet Bahçeli'nin gündeme getirdiği umut hakkı, ömür boyu hapis cezası alan hükümlülerin yeniden özgürlüğe kavuşmasının yolunu açan bir infaz sistemidir.
Abdullah Öcalan’ın avukatları 2003'te müebbet hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve diğer kötü muameleyi yasaklayan 3. Maddesi'ne aykırı olduğu gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurmuşlardı.
AİHM, 18 Mart 2014’te verdiği kararla başvuruyu umut hakkı bağlamında değerlendirerek AİHS’ye aykırı bulmuş ve Türkiye aleyhine karar vermişti. Bu karar, aynı zamanda umut hakkı özelinde Türkiye aleyhine verilmiş ilk karardı.
Kararın üzerinden on yıl geçmesine rağmen umut hakkını doğuracak yasal düzenlemeler yapılmamıştır. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru, yaklaşık on yıldır bir karara bağlanmadan bekletilmektedir. Neden bekletildiğini, Bahçeli’nin çağrısıyla bir bağlantısı olup-olmadığı muhtemelen ilerde ortaya çıkacaktır.
--
Henüz bir çözüm sürecinden söz edilmese de Cumhur ittifakının olumlu yaklaşımı ve Devlet Bahçeli’nin çağrısının arkasında durması kuşkusuz çok önemlidir. Başarıya ulaşması durumunda silahlı PKK unsurlarının Türkiye’nin sınırlarını terk etmesi ve Türkiye’de artık yasa dışı faaliyetlerde bulunmaması küçümsenecek bir gelişme olamaz.
Peki Öcalan başarabilir mi?
Öcalan’ın PKK üzerinde etkisi inkâr edilemez. Son mesajında, "Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" demesini inandırıcı buluyorum.
KCK’nın, "Biz buradayız, Sayın Öcalan’ın geliştireceği süreci esas alacağız" açıklaması da Öcalan’a bağlılığı göstermektedir. DEM de zaten başından beri “muhatap Öcalan” tezini savunmaktadır. DEM Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Bahçeli açılımına verdiği desteği şu sözlerle ifade etmiştir:
“Bahçeli ile sorunun çözüm yöntemi ve ele alış biçimimizde belirgin fark var. Ama iki temel konuda bizim düşündüğümüz bir noktaya geldi. Birincisi; Bahçeli, Kürt sorununun muhatabını doğru gösterdi. Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümü konusundaki iradi gücünü kabul etti. İkincisi; yıllardır devam eden tecritten bahsetti ve “kapılar açılsın, gelsin konuşsun” dedi.
Tarafların bu açıklamalarından sonra bize de düşen sürecin olumlu devam etmesine ve barışla sonuçlanmasına katkı vermektir. Çünkü söz konusu olan ülkemizin ve insanımızın geleceğidir. Bizler için de bundan daha büyük kazanım olabilir mi?
--
Esas olarak kaybeden taraf olmayacaktır. Barış, tarafların tamamı için kazanç olacaktır.
PKK açısından en büyük kazanım; siyasal meşruiyet kazanması ve Abdullah Öcalan’ın devlet tarafından muhatap olarak kabul görmesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’un, bir televizyon programında Bahçeli’nin çağrısıyla ilgili “PKK’nın bir Kürt siyasi hareketi olarak görülmesine yönelik geliştirilmiş bir devlet inisiyatifinin dili olarak anlaşılması gerekiyor” ifadeleri PKK için bir meşruiyet açıklamasıdır.
Şüphesiz, bu aşamaya gelmesinde HEP’le başlayan ve DEM’le devam eden siyasi mücadelenin ödediği ağır bedellerin de rolünü unutmamak gerekir. Barış DEM Parti için de siyasi kazanım olacaktır.
Hatırlanacaktır, Abdullah Öcalan, birinci Çözüm sürecinde muhatap olarak kabul edilmiş ve müzakereler DEM Parti üzerinden doğrudan Öcalan ve Kandil ile gerçekleştirilmişti. Şimdi de DEM’in aktif rol alması istenmektedir.
Bahçeli tarafından Abdullah Öcalan TBMM’ne davet edilmiş ve DEM grubunda PKK ve bileşenlerine çağrıda bulunması talep edilmiştir. DEM Parti için de bu süreçte rol almak çok önemlidir.
DEM’in siyasi mücadelesinin öznesi olan Öcalan’ın muhatap alınması ve serbest kalması talebi, umut hakkı yöntemiyle Bahçeli tarafından önerilmiştir. Bu durumda binlerce siyasi mahkûmun Genel Af kapsamında serbest kalması da DEM Parti’nin kazanç hanesine yazılacaktır.
--
Tarafları ortak bir noktada buluşturan gelişmeleri görmezden gelenleri veya savsaklayanları tarih asla affetmeyecektir. Kuşkusuz her parti doğal olarak kendi bulunduğu yerden meseleye bakacaktır. Ancak söz konusu ‘vatan’ ise bütün partilerin artık yeni bir sayfa açmaları ve barışta buluşmaları bir zorunluluktur.
Bu bağlamda öncelikle Ana muhalefet partisi olarak CHP’nin yapıcı ve olumlu politikalarla sürece destek vermesi gerekir. En azından beklentimiz bu yöndedir.
Barışa yönelik süreci savsaklayanlara, dökülecek her damla kanın büyük bir vebal olacağını hatırlatmak isterim. Barış, her kesimin ve hepimizin yararınadır.
Abdulbaki Erdoğmuş