BİR SINIFI YÖNETEMEYENDEN YÖNETİCİ OLUR MU?

BİR SINIFI YÖNETEMEYENDEN YÖNETİCİ OLUR MU?

Yönetme becerisi

Bir sınıfı yönetemeyenden yönetici olur mu?

Soru bu.

Her nedense, öğretmenlik hayatım boyunca yönetimi zor olan sınıflar hep bana verilmiştir. Ya da en iyi ihtimalle, yönetimi zor olan öğrencilerin bulunduğu sınıflar…

Disiplinli olmakla, asık suratlı olmak aynı şey değildir. Anlayışsız ama sınıf yönetimi berbat bir öğretmen de olunabilir. Ya da çok iyi öğretmen olduğunuzu zannederken sınıfı yönetemeyen biri de olup çıkabilirsiniz.

Sınıf yönetimi bıçak sırtı bir konu.

Alana hakimiyet başka, sınıfa hakimiyet başka…

Sınıf yönetimi kitaptan öğrenilmiyor, eğitim uzmanı akademisyenlerimiz bana kızmasın ama, sırça köşklerde oturup sahadaki sınıflarda öğrencilerle yüz yüze gelmeden yazılan teorik kitapların hiçbir kıymeti yok.

Kimse kusura bakmasın.

İlk mezun, aday öğretmenlerin ilk defa sınıfla baş başa kaldığında neler yaşadığını kim biliyor?

Teorik bilgiler orada felç.

Staj yapıyorlar denmesin, stajda zaten sınıf yönetiminde başlarında bir asil öğretmen var. Güvenli ortamda, acil durumda müdahale edebilecek bir önder varken ayrı, tecrübesiz bir öğretmen olarak öğrenci karşısında çaresiz durumda kalmak ayrı.

Öğrenciler çaresizliği radar hassasiyetinde anlar. O andan itibaren ya kazananın olmadığı bir savaşın içine girer tecrübesiz öğretmen, ya da sınıf yönetimine dair tekniklerle öğrenci manüplasyonlarını devredışı bırakır. Bu yöntemler de teorik bilgilerden çok daha net ve pratik bilgilerdir.

En beylik teknik de bence öğrencilerle saygıdeğer bir samimiyet kurmaktan geçer.

Saygıdeğer olmazsanız, öğrencinin saygısını kazanamazsanız veya bir birey olarak öğrenciye saygı duyamazsanız göstereceğiniz samimiyet bile yapmacık ve komik olur.

Samimiyetin fazlası ise lakaytlık getirir.

Saygıdeğer samimiyet ise tatlı sert bir duruş getirir.

Ses yükseltmeden, kırmadan, üzmeden, incitmeden yetişkin bir duruş sergileyen ama hareket sınırlarını en başta belirleyen, bir orkestra şefi gibi tüm öğrenci kutuplarına hitap edebilen bir duruş sergileyebilen öğretmenlerin öğrenci gözünde yeri hep en üsttedir.

Öğrencilerin birer birey olduğunu hiç unutmamak bir diğer anahtar.

Eğer öğrencinizin karakterini yok sayarsanız, size saygı duyması imkansızdır. Saygı duymadıkları takdirde de sınıf içinde yönetimsel sorunlar çıkacaktır.

Şimdiye kadar yazdıklarımı “Biz öğretmen değiliz ki, ne yapalım bu bilgileri biz” diyebilirsiniz elbette. Ama bir çocuğunuz varsa bunu aile yaşantınıza da adapte edebilirsiniz…

En baştaki sorumuza geri dönelim:

BİR SINIFI YÖNETEMEYENDEN YÖNETİCİ OLUR MU?

Duymuşsunuzdur, “Sınıfta derse girmek çok zor geliyordu, ben de yönetici oldum” gibi söylemler…

Çelişik.

Öğrenciyi yönetmek zor gelirken, öğretmenleri yönetmeye talip olmak. İlginç.

Öğrencilerden üçü beşini yönetemezken öğretmenlerini yönetmeye talip olmak da haliyle baskıcı bir idareci olmakla sonuçlanıyor.

Kendi düşen ağlamaz.

Madem öğrencileri yönetemiyordun neden öğretmenleri yönetmeye kalkıştın?

Bilmiyor muydun kapasiteni?

Önce öğrencileri nasıl yönetebileceğine kafanı yorsaydın ya, kolaya kaçacağına…

Kolay sandığın işler başına çorap örer öyle işte…

Herkes lider doğmuyor maalesef.

Hasbelkader idareci olabilirsiniz.

Ama iyi bir lider olabilmek için öncelikle işe uygun kişiyi tayin edebilir olmanız, onu bu işe motive edebilmeniz ve bunu tüm kategorilerde sağlayabilir olmanız gerekir.

Halkalardan biri koparsa tüm zincir dağılır…

Lider hiçbir zaman adam kayırmaz.

Lider hiçbir zaman liyakatsiz olanı tercih etmez.

Lider hiçbir zaman eleştirilere kulaklarını kapatmaz.

Lider sürekli bir gelişime açık, esnek düşünebilen, şartların gerekliliklerini adaleti eğip bükmeden yerine getirebilendir.

Bir kez adaletsiz tutum gerçekleştirirse, tekrar lider olabilme şansını kaybetmiş demektir. Olsa olsa sıradan bir idareci olabilir.

Öğrencileri bireyden saymayan bir anlayış, yönetmekten de acizdir.

Öğrenciyi yönetemeyen kimseyi yönetemez.

Sadece yönettiğini zannedip kendini aldatır.

Fasülyeden, koltukta öylece boş boş oturur. Başkalarının başarılarını kendi başarısıymış gibi sahiplenir ancak, yeni bir vizyon ortaya koyamaz. Yenilikten anladığı, kendini eleştirenlerden kurtulup kadroyu yenilemektir.

Baskıcı ve zorlayıcı bir tavırla, kendine saygı duyulmasını beyhude bekler…

Baskıyla susturduklarından yola çıkarak kendini harika görme sanrısına kapılır…

Bu patinajı farketmeyen, görmezden gelen yöneticiler de kendi liderliklerini otomatik kaybeder.

Çünkü maiyetindeki personelinden haberi olmayan bir idarecinin liderliğinden bahsedilemez.

İspiyoncularla halledilemeyecek kadar önemli bir iştir, aksayan veya eksik yönleri bizzat takip edebilmek. İspiyoncular tek taraflı çalışmaz hiçbir zaman, sadece menfaatle hareket ederler, güvenilmez olurlar bu nedenle.

İdareci iyi bir yönetici olmak için çok çalışıp gidişatı iyileştirmek üzerine çaba sarf edebilir. Fakat lider olmak için çok çalışmak yetmez, liderlik doğuştan gelen bir yetenektir, varsa vardır; yoksa, geçmiş olsun…

Dr. Meryem ÇILDIR