Bizim Miracımız
İnsanlığa rehber olarak gönderilen bütün peygamberlerin tebliğ mücadelesi, yaşadığı zorluklar, kavimleriyle imtihanı, mutlu ve hüzünlü anları, kısacası hayatlarının her safhası bizler için ibret ve derslerle doludur. Peygamberlerin sonuncusu olması, bütün insanlığa gönderilmesi ve kıyamete kadar mesajının baki olması gibi ayırıcı vasıflarla özel bir konuma sahip olan Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı ise, biz ümmeti için müstesna bir değere ve öneme sahiptir.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşadığı en büyük manevi tecrübelerden biri olan “İsra ve Miraç Mucizesi” ümmeti için birçok mesaj ve ibret barındıran önemli bir olaydır. 06 Şubat Salı günü akşam inşallah “Miraç gecesi” ni idrak edeceğiz. Bu günlerde hepimiz konuyu farklı açılardan değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu yazımda bu konuda sizlere farklı bir bakış açısı sunmaya çalışacağım.
Nübüvvetin 11. yılı, miladi takvimin 621 yılında, Recep ayının 27. gecesi, Allah Resulü’nün (s.a.v.) bir gece vakti Kâbe’de bulunan Hicr veya Hatim denilen yerden Kudüs şehrinde bulunan Mescid-i Aksa’ya götürülmesine isra, buradan da özel bir vasıtayla en yüce makama yükseltilmesine miraç denilmektedir.
Allah Teâlâ kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İsrâ Suresi’nin 1. ayet-i kerimesinde: “Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” buyurmuştur.
Miraç Kudüs’ü hatırlatır.
İsra ve Miraç mucizesinde Kudüs ve Mescid-i Aksa özel bir yere sahiptir. Her Miraç Kandil’inde miracı anarken Kudüs’ü anmamak miracı anlamamak denektir. Zira biz biliriz ki mümin miraç sız, miraç da Mescid-i Aksa’ sız olmaz. Miraç; zaman ve mekân hudutları dışında cereyan etmiş ulvi bir tecellidir. Miraç, “yükselmek, yücelmek” anlamına gelen Arapça “uruc” kökünden gelir.
Kudüs kurtarıcısını beklemekte ve Mescid-i Aksâ âdetâ ‘Neredesiniz Müslümanlar?’ diye haykırarak feryâd-ü figân etmektedir.
Kudüs meselesi sadece Arapların meselesi değildir. Münhasıran Filistinlilerin meselesi de değildir. Kudüs hepimizin, tüm Müslümanların meselesidir. Dün böyleydi, bugün böyledir, yarın da böyle olacaktır. Ümmetin meselesi kendi meselelerimizin önüne geçmedikçe iflah olmayız. Peygamberimiz “Ümmetin derdiyle dertlenenin özel dertlerini Allah kaldırır. Ümmetin derdiyle dertlenmeyeni Allah kendi dertleriyle baş başa bırakır” buyurur.
Mekke, Medine ve Kudüs. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa.
Üç merkezin üç mescidi Müminlerin kalplerinin attığı üç noktadır. Müminler ne bu noktalardan uzak kalabilirler, ne de onlara alternatifler bulabilirler. Kudüs Mekke’dir, Medine’dir, İstanbul’dur, Ankara’dır, Kahire’dir, Şam’dır, Bağdat’tır, Amman’dır, Tahran’dır, Kâbil’dir, İslamabad’dır, Jakarta’dır, Astana’dır, Taşkent’tir…Vb. Kudüs bir semboldür,
Miraç bir imtihandır.
Bir asırdır Müslümanlar bu imtihanda sınıfta kalmışlardır. Bu mucize karşısında Müslümanların yapması gereken asıl mesele, Miracın tarihsel olarak zaman, mekân ve mahiyetinin sırlarına ermeye çalışmak değil, Miracın bu ümmete verdiği engin mesajları idrak etmek ve her müminin kendi miracının zeminini hazırlayarak onu gerçekleştirmektir.
Miraç bize neler söyler?
Miraç Kandili münasebetiyle bu sorunun sorulup cevaplarının araştırılması yerine, pratikte bize hiç faydası olmayacak sorular sorup cevaplar bulmaya çalıştık. Miracın Mescid-i Haramdan değil de Mescid-i Aksadan başlatılmasının hikmetlerini hiç düşünmedik.
Bizim Miracımız;
Tembellik, pısırıklık, geri kalmışlıktan sıyrılarak, dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku salan bir konuma yükselmektir.
Bizim Miracımız;
Müslümanlar olarak aramızdaki ayrılık, bölünüp parçalanmışlık görünümünü ortadan kaldırıp birlik ve dirliğimizi sağlamak ve bize düşman olanların karşısında dimdik durmaktır.
Bizim Miracımız;
Bugün başta Kudüs ve Filistin olmak üzere dünyanın neresinde mazlum bir Müslüman varsa elinden tutup onu zalimlerin elinden kurtarmaktır.
Bizim Miracımız;
İslam Âlemi olarak içerisine sürüklendiğimiz fitne, fesat, haset, gıybet ve dedikodulardan sıyrılıp İslam kardeşliğinin öngördüğü sevgi, saygı ve hoşgörü zırhlarını kuşanmaktır.
Bizim Miracımız;
İnsanlık tarihinde sürekli devam eden tevhit-şirk mücadelesinde tevhit inancını bozan şirkin bütün çeşitlerini elimizin tersi ile bir kenara itip tevhidi yeryüzünde hâkim kılmaktır.
Bizim Miracımız;
Namaz delilince Cuma’dan Cuma’yı anlamak değil, namaz denilince duymamazlıktan gelmek, dudak büküp geçmek değil, namazı mü’ minin miracı olarak kabul etmektir.
Bizim Miracımız;
Yüce Rabbimizin bizim hayrımız için yasakladığı her şeyden uzak durma, iyiliğimiz için emrettiği şeyleri yapma bilincine yükselmektir.
Namaz müminin miracıdır.
Miraç sevgili Peygamberimizin güzel ahlakı ile ahlaklanma çabalarımızdır.
Her namaz bir miraç potansiyeli taşır. Bir mümin namaza hazırlanırken ilahi bir randevuya çıkacağını bilerek titizlikle hazırlanmalıdır. Kıldığımız her namaz, Rabbimizin huzuruna çıkıştır.
Miracın tam karşı kutbunda dünyevileşme yer alır.
Bugün fert ve toplumları tehdit eden en önemli faktör dünyevileşme olgusudur. Bu düşünce tarzı değerlerle değil, zevkler ve para, şan, şöhret, mal ve mülkle ilgilenir. Miraç bunları aşarak değerlerimize sıkıca sarılmaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Miraç Gecesini tebrik eder, Miracı doğru anlayıp yorumlama konularında bizlere basiret ihsan etmesini, Miracın Alem-i İslam’ın birlik ve dirliğine vesile olmasını, Müslümanların – özellikle Kudüs, Filistin ve Gazze’de yaşayan kardeşlerimizin- çektiği sıkıntılardan kurtulmalarına vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim.
Fahri AĞLIK
Emekli Müftü