BUGÜNÜ YAŞARKEN DÜNÜ UNUTMA

BUGÜNÜ YAŞARKEN DÜNÜ UNUTMA

Güzel olan ne çok şey kaybettik!

Sokakta neşeyle oynanan oyunları, vefalı komşuları, 

Sevincimize, derdimize ortak olan bizimle gülen, bizimle ağlayan güzel insanları kaybettik.

Geçenlerde sandığımı karıştırırken gözüme, iğne oyalı yazmalar takıldı.

Kendime örnek aldığım, yaşantılarını hayatıma tatbik ettiğim güzel insanlar hayalen yanıma geldiler. Hatıralar canlanıverdi gözlerimin önünde.

Annemin iğne oyası öğretmek için elime iğne, iplik ve yazmayı verdiğinde ortaokul öğrencisiydim. 

Bütün çabalarına rağmen annemden iğne oyası yapmayı öğrenememiştim.

Başarmalıydım ve kararlıydım. 

Gittim işin erbabı olan, çıkmaz sokağın tüm çocuklarının Cici annesinin önüne oturdum. Cici anne bir öğretmen edasıyla, sabırla bana bir hafta içerisinde iğne oyası yapmayı öğretti. 

Değişik bir aurası vardı cici annenin

Bütün çocuklar onu çok sever ve sayardı.

Adının Mediha olmasına rağmen hepimiz cici anne derdik kendisine. 

Allah c.c mekanını cennet eylesin.

Nur yüzlü, tatlı dilli güler yüzlü, boylu poslu bir kadındı. 

Talip emminin karısı, biz çocukların cici annesiydi. 

Sokağın başında ahşap iki katlı evde otururdu.

Sürekli yazma oyalar arada bir başını pencereden uzatır gelene gidene seslenirdi. 

Sevgi nişanesi olarak çocuklara “Köpüklüler" diye diye seslenir hiçbirimizi ayırt etmeden severdi bizleri.

Ara sıra İstanbul’daki polis memuru ve astsubay oğullarının yanına giderdi.

Döndüğünde cici anne gelmiş diye koşup kapısında sıraya girerdik.

Çünkü bilirdik ki, hediyeler ile gelmiştir İstanbul’dan.

Kızlara; toka, tel bilezik, yüzük, Erkek çocuklara; düdük, top, plastik arabalar getirirdi.

Allah’ım ne kadar mutlu olurduk sevinçten havalara uçardık. Cici annemiz bizi unutmamış hediyeler almış, dünyalar bizim olurdu.

Hiç unutmam bir seferinde oldukça büyük tel bilezik takmıştı koluma.

Bende annenim “gece yatarken çıkar” ikazlarına aldırış etmeden kolumun en kalın yerine takıp öyle uyumuştum. Gece yarısı kolumda müthiş bir ağrıyla ağlayarak uyanmıştım.

Bilezik koluma oturmuş, kan dolaşımını engellemiş, kolum kütük gibi şişip morarmıştı da teneke bileziği kolumdan keserek çıkarmışlardı.

Ağrıyan koluma mı üzüleyim?

Yoksa kesilerek çıkarılan hediye bileziğe mi?

Sabaha kadar üzüntüden ağlamıştım.

Şöyle geriye dönüp baktığımda ne güzel insanlarımız varmış çevremizde diyor ve hüzünleniyorum. 

Hakkaniyetli, adaletli, bir o kadar da merhametli, vicdanlı insanlarımızı hatırlayıp rahmetle yad ediyorum. 

Küçücük bir hediyenin, tatlı bir kelamın çocukların hafızalarına nasıl nakşedildiğinin canlı örneğiyim. 

Başta annem Hamide olmak üzere, sokağımızın büyüklerinden (Cici anne, Sevim anne, Asiye yenge, Emine yenge, Ferdane yenge) çok şey öğrendim. 

Bu saydıklarımın hepsinin emeği ve halkı var üzerimizde.

Çocukları sevindirme konusunda idolümdü Cici annem

Ondan öğrendiklerimi hayatıma tatbik ettim.

Güler yüzün, tatlı dilin, ufacık bir hediyenin çocukları nasıl mutlu ettiğini ondan yaşayarak öğrendim.

“Elin vergisi, gönül sevgisi” derdi hep rahmetli annem. Bu sözü hiç unutmadım. 

Bu atasözü, insan ilişkilerinde maneviyatı, cömertliği, fedakarlığı, birlikteliği ne de güzel anlatıyor değil mi? 

Hayatımın her döneminde, güzel vatanımızın doğusunda, batısında birçok ilinde çocukları mutlu etmek için çırpındım durdum. Onların mutluluğuydu beni ben yapan insan olduğumu hatırlatan.

Yıllar sonra eşim emekli olup yerleşik hayata geçtik. Oturduğumuz apartmanın bahçe kapısından girdiğim anda, bahçede oynayan çocukların kollarını açarak koşup sarılmaları ve civarda bulunan kedi köpeğin de kuyruklarını sallayarak gelip ayaklarıma dolanmaları gösteriyor ki! Cici annemden aldığım bayrağı taşıyorum. 

“Gök kubbede bâki kalan hoş sadâ imiş. 

İnsan olmanın sırrı bir yaraya merhem olmada imiş.”

Tüm geçmişlerimize rahmetle…

Aynur YAVUZ

24.06.2024