DAYATILAN TELEVİZYON DİNİ

DAYATILAN TELEVİZYON DİNİ          

Kalemi kâğıda dokundurmayalı epey bir vakit geçti. Cümleler incindi, kelimeler bir araya gelemiyor, her hece ayrı kaprislerde. Ya ruhum yorgun ya da kafam karışık beşer olmak, işte bütün mesele bu galiba.

Geçen gün Müslümanlar olarak bu yüzyılda medya okur-yazarlığı, dijital dünya ve bizim küçük hanelerimizdeki karşılığı gibi sorular -cevaplar düşüncesiyle TV dünyasına bir bakış yönelttim ve bin pişman oldum.

Televizyonun günümüz insanını birçok olaydan haberdar etmesi ve onu bilgilendirmesi gibi bazı özellikleri onu, aynı zamanda bir yaygın eğitim aracı olma konumuna getirmiştir. Çok kısa zamanda büyük kitlelere ulaşma özelliği ile toplumsal hayatta vazgeçilmez bir araç olarak kabul edilmektedir. Onun, hayatın her alanından bilgi vermesi, özellikle örgün eğitim dışında kalan milyonlarca insanın bilgi birikimini arttırmasını sağlamakta ve genel kültürünü canlı tutmasına yardımcı olmaktadır.

Bu nedenle yetişkin bireyler açısından televizyon önemli bir araçtır. Genel olarak gençler, televizyonu daha çok eğlenme amaçlı kullanırken, yetişkinler açısından televizyonun haber alma ve eğitim amaçlı kullanıldığı görülmektedir. Televizyonun topluma sağladığı bilgi çeşitlerinden birisi de dini bilgilerdir. Belirli zamanlarda (Ramazan ayı, kandil geceleri, dini bayram günleri ve haftanın belirli günleri) televizyonda yayınlanan dini programların, özellikle yetişkin bireyler üstünde etkisi çok fazla görülmektedir.

Buraya kadar güzel ve doğru;

Ülkemizde dini iletilerin özellikle televizyonda görünür olması, uzun zaman boyunca Ramazan ayı ile sınırlı kaldı. Son on, on beş yılda ise haftanın belirli günlerinde yayımlanan dini programlar ile, tematik dini televizyon kanalları hayatımıza girdi. Diğer yandan büyük oranda programların teması değişmedi; hüzünlü bir fon müziği, duygusal bir menkıbe, dua ve soru-cevap faslı. Özellikle bu programların soru-cevap bölümleri yıllarca temcit pilavı gibi önümüze sunulan sorularla meşgul edildi: Eşimin cebinden para aldım günah mı ,sakız çiğnemek orucu bozar mı, internetten oyun indirmek günah mı, çocuğuma bu ismi verebilir miyim vesaire…

İşte bütün dert de tam bu zamanda ortaya çıkıyor…

Aileler dini bakımdan teşekküllü bir bilgiye sahip değil. Ailelerde verilen eksik bilgiler, çocukları zamanla yanlış anlamalara götürüyor. Yani anne-baba dini ortaya çıkıyor. Aile, okul ve diğer kaynaklardan alınan bilgilerin oldukça yüzeysel kaldığını düşünmekteyim. Ayrıca televizyonda yapılan tartışmalarda da çoğu konularda görüş birliği olmadığını görüyorum.

Din ile sorunu olan kişi ve ideolojik kurumlar din ve dindar insanları kötüleyen replikler, din adamı kisvesi ile sunulan tiplemelerin, toplum tarafından hoş karşılanmayan, kaba, hilekâr vb. olumsuz niteliklerin birçoğunu kendilerinde toplamış karakterler olarak sunmaları,tacizci imam ,salak ramazan, köyün delisi şabangibi nice tiplemeler.Yakın zamana kadar da  devam ediyordu gerçi şimdilerde biraz etkisi kırılmış olsa da aynı hastalığı atlatamamış tipler ve kurumlar yine aynı tonda programlar  yapmaya devam etmektedirler.

Kişi ve cemaatler kendi din anlayışlarını “gerçek din” olarak empoze etmeye başladılar. Mistik din anlayışı ön plana çıkarılıyor ve toplumsal din algısı bu yönde şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu algı yönetimi yapılırken en çok kullanılan araç ise milliyetçi muhafazakâr diziler kullanılıyor.

Önüne gelen, uzman veya uzman zannedilen, kendine göre bir içtihat yaratır oldu. Birinin söylediğini öteki tekzip eder oldu, Reddiyeler havada uçuşur oldu... 

Artık birileri dur demeli ve toplumda giderek artan ahlaki çöküntüyle mücadele edebilecek türde dini programlara ağırlık verilmelidir. Kimileri rating toplamak için olur olmaz konuları tartışma havasında, kimileri uydurmaca hikâyelerle duyguları sömürme peşinde. Dinin sadece bir ahlak kuralı veya ibadetler bütünü olarak değil, bir yaşam biçimi olarak algılanmasını sağlayan programların yapılmasının daha faydalı olacağı kanaatindeyim.

Dinin gereklerinin ve getirdiklerinin sosyal hayata açılımlarının daha uygun ve özendirici olması gerekir. Geleneksel düşüncelerin, adetlerinin, hurafe kültürünün ayıklanması gerekir. Gerçek dini düşüncenin, pratik ve anlaşılır bir şekilde ortaya konulması, insanların tereddüt ve ikilemden kurtarılması gerekir.

Bizim toplumumuza uygun ve daha modern tarzda dini filmlerin yapılması gerektiğine inanıyorum.

Bir de olmazsa olmazı Televizyona çıksın veya çıkmasın, din adamlarında bulunması gereken bazı özelliklerin olması gerekir. Bunlar; bilgili olmak, düzgün konuşmak, dürüst olmak, söylediğini yaşamak ve örnek alınan bir kişi olmak. Tabi bu hususlar, bütün toplumun her kesiminde olması gereken hususlardır. Ancak en başta din görevlilerinde bulunması gerekir. Çünkü onlar toplumun gözü önünde bulunan kişilerdir

Herhangi bir konu hakkında ayet ve hadisleri eğip bükmeden, gerçek ne ise onu söyleyen, dosdoğru hocalara ihtiyacımız var.

Hani bazı programlarda ak sakallı dedenin birden zuhur ederek olaya el koymasını beklemeden bilinçli ilahiyatçılarla çalışılarak orijinal İslam adına faydalı programların yapılması gerektiğine inanıyorum.

Popüler vaizler, pop star vaizler, televanjelist din adamlarına elveda demek dileğiyle…

Belki bu sefer başarırız!