Feyzullah Aydoğan
Gelişmiş ülkelerin stratejileri gereği diğer ülkeler ve bölgeler üzerinde tahakküm, sömürme veya işgal etme olarak tezahür ediyor. Türkiye tarihi süreç içerinde jeopolitik konumu ve mevcut yapısı ile dünya üzerindeki birçok gizli ve açık planın içerisinde yer alıyor. 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin dolayısıyla Irkçı Emperyalizmin Ortadoğu ve bölgemiz üzerindeki hesapları bir bir gerçekleştiriliyor. Bu anlamda ülkemizi ve İslam âlemini işgallere, çatışma ve ayrışmaya karşı koruyacak, bölgede etkin güç olacak bir ülken yöneticilerinin elbette dirayetli, donanımlı ve özellikle de ekonomik, siyasi ve askeri etkilere karşı etkin tedbirler alabiliyor olması ve bu tedbirleri doğru işleten bir devlet ciddiyetinin, birikiminin ve aklının doğru ve zamanında kullanılıyor olması icap ederdi.
Dış siyasi rakiplerin iyi tanınması, doğru tarif edilmesi,
karşı strateji geliştirilmesi ve oluşmuş ya da oluşacak olan kurumların
koordinesinin başarıyla sağlanması gerekirdi. Bu kurumların içinde savunma
sanayinden üretim politikalarına, paranın yeniden tarifine, Merkez Bankası’nın
aidiyetine ve finansın nasıl kullandırılacağına, küresel rezerv paraya
alternatif geliştirme gibi önemli alanlara kafa yormak, akademik çalışmalar
başlatmak, özgün yeni ve adil sistemler geliştirmek gerekirdi. Çünkü sürekli
borçlanma yolu ile gelen sıcak para dış politik baskılarla birlikte geldi.
'Borç alan emir alır' ilkesini göz ardı etmemeliydik. Bölgesel birlikler ve
İslam Birliği teşkilatının alt kademelerinin oluşmasına kadar bir dizi
yapılması gereken faaliyetler vardı. Yıllardır atlanan yapısal politikaları
gündeme alarak Tam Bağımsız Türkiye hedefine
kilitlenmek gerekirdi.
Milletin töresi, temayülleri ve istişare ettikleriyle
meclisi şekillenir. Akıl akıldan üstündür. Üstün olan devlet aklıdır. Çünkü
devlet aklı milletin geçmiş ve gelecek iradesidir. Toplumun değerlerinin ve
geleceğinin mimarisidir. Toplumun bireylerinden daha fazla bir değer olan
Milletin Meclisi’nin yetkileri azaltılmamalıydı.
Devlet aklı, toplumun tarihsel süreç içinden süzülüp gelen
tecrübelerinin tamamı, kültür ve medeniyet birikiminin sorun çözmeye teksif
edilmiş enerjisi, küresel denklem içinde zafiyetlere teslim olmayarak varlığını
hissettiren ve iradesini tahakkuk ettiren stratejidir. Her türlü kişisel hırs
ve zafiyetlerden uzak, toplumsal hayatta kardeşliği, hoşgörü
vedayanışmayı, siyasette feraset ve istişareyi, askeriyesinde
disiplin ve cesareti, ticaretinde dürüstlük, helal kazanç ve bereketi, adliyesinde
adalet ve merhameti sağlayarak huzur ve güveni üreten olmalıydı.
Devlet idaresinde uzun süre bir parti veya tek kişinin
bulunması yönetim istikrarı açısından olumlu bulunsa da aslında devlet
politikalarının, devlet tecrübesi ve devlet aklının devre dışı kalması ile
devlet zaafı olarak ortaya çıkabiliyor. Bu duruma örnek verecek olursak
Mısır’ın Mübarek’i, Irak’ın Saddam’ı, Suriye’nin baba ve oğul Esat’ı, Tunus’un
Bin Ali’si, Küba'nın Fidel Castro'su gibi çok sayıda örnekler gösterilebilir.
Parti veya kişilerin politikaları bir müddet hâkim oluyor. Belki kısa süreli de
olsa başarı da sağlanabiliyor. Devlet devamlılık ister. Devletin
ömürleri ile kişilerin ömürleri kıyaslanamayacak şekilde farklılık arz ediyor.
Devletin kurumsallığına veya tüzel kişiliğine bir kişi
veya grubun renginin, hırsının, çıkarının yansıması hatta kişisel geleceği ile
tevhit edilmesi devletin geleceği için en önemli güvenlik tehdididir.
İktidar nimetleri ile var olanlar, imkânları kaybetmek istemeyeceklerdir. Bu
imkânları muhafaza edebilmek için devletin birikimleri heba edilmekten, işleyişi
zaafa uğratılmaktan kaçınılmayacaktır. Bu durumda kaos ve hüsran kaçınılmaz
olur. Türkiye bu durumlara razı olmayacak kadar birikimli ve de büyüktür.
Toplumsal birikimleri perdelemek, sezileri yönetmek,
yönlendirmek için iletişim araçlarının tam ve etkin kullanıldığı yeni bir
dönemdeyiz. Bu dönemin en büyük zaafı da iletişim araçlarının toplumu doğru
bilgilendirme amacına matuf değil gücü ve araçları elinde bulunduranların
toplumu kendi çıkarları doğrultusunda etkileme ve yönlendirme gayretinde
olduğudur. Bu durumun toplumda fark edilmeye başlandığı ve sürdürülemez
olduğunu belirtelim.
Feyzullah Aydoğan