DİRENİŞ EKSENİNDE SURİYE’NİN ÖNEMİ VE SİYONİST PLAN!
Özlü Söz: Çıldırdı beşer, döndü de fanilere taptı
Dinsizliği alkışlayarak abide yaptı
Menfur idi mücrim gibi, dindar olan insan
Dipçikle ezilmişti, göğüslerdeki iman
Baykuşları bülbül diye alkışlayan eller
Kopsun da kırılsın, o deni kirli kalemler.
Ali Ulvi Kurucu
_____________ 0 _____________
İslam topraklarında bütün bozulma ve siyasal çöküşler Osmanlı Devletinin yıkılışı ile başladı. Bu çöküşle birlikte İslam’ın hâkim olduğu topraklarda parçalanma, bölünme ve sınırlarla birbirlerine ayırma o zaman başladı. Müslümanlar ellerindeki Allah’ın emaneti olan Kurana göre hareket etmeyi bırakıp saltanat kavgaları, miri toprakların hâkimiyeti, ırki temayül ve nefsani arzular sonucunda bütün değerlerini kaybettiler. Bu konuda tetikte bekleyen ve Müslümanların eli altındaki topraklarda bulunan yeraltı ve yerüstü değerlerin yanı sıra tahrif edilmiş Tevrat’ın ilkelerine göre Siyonist bir devletin kurulmasını hedef alan ehli kitap arzuladığı şeyi bu güçle elde etti.
Sınırların çizilmesi ve ardından dini olarak mezhebi ayrılık ve ulusalcılık ile birbirinden koparılan ümmetin 100 yıldan sonra yeniden şekillendirilmesi İslam topraklarında savaşlara yeniden sahne oldu. Bu son durum saltanat hilafetinden sonra Kuran eksenli bir takım İslami çalışmaların ardından tedbir amaçlı önlemlerin alınması yetmemiş olmalı ki bu defa fiili işgal, savaş ve soykırıma yönelik şiddete başvurma devreye girdi.
7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Aksa Tufanı harekâtı ile İslam topraklarında her türlü kıyım, zulüm, hukuk dışı insani vasıflardan uzak eylemlere bütün dünya şahit oldu. Bütün olaylar İran’da İslami bir inkılabın, bir devrimin meydana gelmesi ile ivme kazandı. Yeni yetişen nesillerde Müslümanlar her yerde istedikleri gibi yaşayabilir ve her türlü yaşam tarzına uyum sağlayabilir algısı ile donatıldılar. Türkiye’de Milli Görüş, Mısır’da İhvan hareketi ve Pakistan’da Cemaati İslami Hareketi batılı emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından belli oranlarda hizaya getirili ama İran’daki İslam İnkılabını önlemede başarısız oldular. İran’daki inkılabi düşünce diğer İslam ülkelerine sıçramasın diye müdahil oldular. Kimi zaman Arap Baharı adı altında, kimi zaman fiili işgal ve batı işbirlikçileri iktidara getirme ile işe koyuldular.
Özellikle Türkiye’de AKP’nin planlı bir şekilde ABD tarafından desteklenerek iktidara getirilmesi ile başlayan süreçte coğrafyamızda bugüne kadar olumsuz yönüyle hiç görülmemiş siyasal ve ekonomik değişimler baş gösterdi. Son 15 yılda AKP ile başlayan siyasal istikrarsızlık kendini hem siyasette hem de ekonomide çok bariz bir şekilde gösterdi. Bunun anlamı ABD’nin desteğiyle iktidar olan AKP’nin kendi başına istikrar sağlamaması ve kontrol edilerek güçlenmesini önlemek amacıyla zaman içinde konulan sınırları aşmaması için tedbirler elden bırakılmadı.
Aksa Tufanı ile birlikte başlayan savaşta siyonistler tarafından Gazze’de belki de tarihte görülmemiş bir katliam ve yıkım başlatıldı. Siyonist katillere her türlü yardım bütün emperyalist ülkelerden geldi. Bu yardımlarla bir yılı aşkın bir sürede katil siyonistler uçaklarla sivil ve savunmasız insanları bombalamaya ve yerleşim yerlerini yıkmaya başladı. Savunmasız sivil halkı küçük büyük demeden katletmeye başladı. Bu katliamda bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar hayatlarının kaybettiler. Katliamı bütün dünyada bilinip duyulunca vicdanları bu konuda harekete geçen insanlar meydanlara inerek bu katliamın durmasını istediler.
Savaş çıkmadan önce bütün Hristiyan ülkelerinde bulunan halklar iktidarları ile birlikte siyonist israilin yanındaydı. Ama ne zaman ki siyonist katillerin savunmasız halkı acımasızca bombalamasından sonra taraf değiştirdiler ve Allah’ın Kuranda vasıflarını net bir şekilde beyan ettiği Yahudilerin gerçek yüzlerini görerek Gazzeli Müslümanlara destek verdiler. Hristiyan halkı ne çok etkileyen Gazzeli kadın ve erkeklerin bütün bu vahşete karşı söyledikleri “Hasbunallah ve Nimel Vekil” sözleri oldu. Bu vahşet ve katliamda evlatların kaybeden anne ve babaların bu sözleri Hıristiyan âleminde şok etkisi yaptı ve birçoğunun Müslüman olmasına vesile oldu.
Müslüman devletler denilince akla Suudiler, Mısır, Türkiye, Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Kuveyt, İran, Irak, Suriye, Pakistan ve Yemen gibi ülkeler gelir. Bunların tamamına baktığımızda batının etkisi ve dokunuşu ile İslam yerine batı endeksli bir yapılanma görülüyor. Ancak İran 1979 yılında İmam Humeyni’nin rehberliğinde İslami bir devrim, bir inkılap gerçekleştirdi ve bu batı emperyalizminde bir şok tesiri yapmıştı. Bu devrimin onları iki yönden zarar vereceğini hesap eden batı, işbirliği içinde olduğu sözde Müslüman liderleri bu konuda uyardı ve en çok gaza getirdiği Irak lideri Saddam’ı İran’a saldırttı. Bu savaş 8 yıl sürdü ve nihayetinde İran İslam Cumhuriyetinin zaferi ile sonuçlandı. Ancak batı bu konuda daha da azarak başka plan ve projeler peşinde koşmaya devam etmekten hiç imtina etmedi.
İran, inkılabını gerçekleştirirken ABD’nin etkisi ile bütün dünya ülkeleri İran ile irtibatlarını kestiler. O dönemde iki ülke İran ile irtibatlarını kesmedi ve ilişkilerini devam ettirdiler. Bu ülkeler Suriye ve Cezayir idi. Cezayir uzak olduğu için stratejik olarak bir katkıda bulunamadı ama Suriye stratejik olarak bu konuda üzerine düşeni yerine getirdi. Suriye’nin başında bulunan Hafız Esad Nusayri inancına bağlıydı. Nusayriler Suriye’de %11 gibi bir nüfus oranına sahiptiler ve iktidar gücü onların elindeydi. Suriye Baas rejimi ile yönetiliyordu ve Alevilik bir inanç olarak iktidardaydı. Bunu iyi etüt eden ABD, Suriye’de bir oyun oynadı. Bu oyunu da Suriye İhvanı üzerinde devreye soktu. İhvan liderleri ile görüşen ABD’nin stratejistleri İhvanın da Suriye’de İslami bir inkılap yapabileceklerine inandırdılar. Suriye’de %89 gibi Sünni bir çoğunluğun varlığını bilen ABD, Suriye İhvanını bu konuda ikna ederek hazırlık yapmalarını siyaseten sağladılar.
Hazırlıkların ana merkezi olarak Hama seçildi ve bütün hazırlıklar Hama üzerinden yapıldı. Suriye İhvanında biri görevlendirilerek bu konuyu İran’da İmam Humeyni’ye sundu. Konuya vakıf olan İmam, İhvan yetkilisine şunu söyledi “Lütfen bu harekete kalkışmayın çünkü biz şu anda yeni inkılap yapmışız ordumuz dağınıktır birçok komutan ülkeden kaçtı ve bu konuda size yardım edecek bir durumda değiliz” dedi. İmamın bu sözlerine karşılık İhvan sözcüsü şu cevabı verdi; “Efendim, biz sizde izin almaya gelmedik sadece bu durumu size arz etmeye geldik”. İmam Humeyni “Madem kararlısınız o zaman hareketinizi Şam’dan başlatın” dedi. İhvan sözcüsü “Efendim, biz bütün stratejimizi Hama üzerinde kurduk” dediğinde İmam Humeyni “Sizi orada bitirirler” dedi.
Gerçekten de öyle oldu ve Hafız Esad Hama’yı tanklarla kuşattı ve uçaklarla Hama’yı bombalayarak 35 bin insanı katletti.
Zaten ABD’nin de istediği de bu katliamın gerçekleşmesiydi. Halk ile iktidar arasında öyle bir nefret oluşmalıydı ki halk iktidara düşman olsun. İşte Hama katliamı ile Suriye’de bu nefret bu olayla başlamış oldu. Hafız Esad’ın İran’a kapılarını açmasının bedeli bu şekilde ödetildi.
İmam Humeyni’ye gelen heyet aynı zamanda Türkiye’de Erbakan Hoca ile de görüşmeye geldiler ve aynı durumu kendisine de iletiler. Erbakan Hoca da tıpkı İman Humeyni gibi onlara yapmamalarını önerdi. Ama ABD onları öyle bir şekilde ikna etmişti ki bu hareketi yapmaktan vazgeçmeyerek bir korkunç bir katliama nihayetinde sebep oldular. Buda İhvanın siyasetteki eksikliğinden kaynaklanıyordu. İran o dönemde Suriye ile stratejik alanda bağlar kurarak Suriye üzerinden Lübnan’da Hizbullah’ı kurdu ve her yönü ile siyonizme karşı verecekleri mücadelede onları destekledi. Aynı zamanda yine Suriye ve oradan da Lübnan üzerinde Filistinli Müslümanlara verilmesi gereken bütün yardımları sağladı.
Bu durumun takipçisi olan ABD ve siyonistler yapılan her hareketi yakından izliyorlardı. Bu durumu bozmak için bu defa farlı senaryo ve oyunları devreye soktular. Bu devreye soktukları stratejilerinden biri de Türkiye’de Kemalistlerin yerine İslami bir kökenden gelenlere iktidar yolunu açmak oldu. Çok tehlikeli gördükleri Erbakan’ı ve onun “İslam Birliği Projesini” hayata geçirmemesi için Erbakan’ı kendi partisi içinden vurarak Erdoğan’ı başa geçirecek siyasi bir iktidarı devreye soktu. İşte AKP’nin kurulmasının asıl amacı budur. AKP’nin kurulmasından sonra bu defa devreye “Arap Baharı” adı ile bir proje devreye sokuldu. Bu projenin de amacı bugüne kadar İslam ülkelerinde faşist ve dikta rejimler yerine “Ilımlı İslam Projesi” ile İslamist iktidarları göreve getirmek oldu. Mısırda, Tunus’ta ve diğer ülkelerde başlatılan yalancı devrimler bu Arap Baharının eseriydi. Bununla da belli bir mesafe kaydedildi ama gelişen olaylar ABD’nin bu coğrafyaya ayak basması gerekiyordu ve onu da o tarihten sonra gerçekleştirdiler.
Hafız Esed’in ölümünden sonra yerine oğlu Beşar Esed geçti. Beşar Esad gelişen olayların farkındaydı ve babasının yapmış olduğu ve çok zalimane uygulamalara demokratik bir çare bulmak için adım atmaya başladı. Ancak ABD ve yandaşları bu duruma müdahil olarak Suriye’ye Hüsnü Mahalli’nin deyimi ile ülkeye ilk etapta 150 bin savaşa manyağı olmuş militanları sokarak Suriye’yi karıştırdılar. Suriye’de Beşar Esad’ın demokratik adımları atmasına ABD fırsat vermedi. Suriye ile irtibata geçip taraf değiştirmesi için Türkiye’de işbaşına getirdiği Erdoğan’ı sahneye sürdü. Erdoğan, Suriye ile iyi ilişkiler kurmak siyasi ve ekonomik alanda işbirliğine adım atmak için işe karşılıklı ziyaretlerle başladılar. Beşar Esed ABD’nin kendisini cephelerine çekmek için bu oyunu devreye soktuğunu fark etti ve “yeşil doların kölesi olmam” diyerek Erdoğan ile yapılan teklifi kabul etmedi.
İşte o tarihten sonra Suriye’de olaylar başladı ve ABD, Kürtlerin hamisi olarak oraya yerleşti. Kürtler siyasi arenada gerek Türkiye’de gerekse Suriye’de sosyalizm ile ilişkilendirilmişti. Yıllarca “Kahrolsun Amerika Emperyalizmi” diye slogan atan sosyalist Kürtler bu defa ABD’yi koruyucu ve kendilerine devlet verecek güç olarak benimsediler. Oysa ABD’nin amacı oraya üs kurup asker konuşlandırmaktı ve bunu Kürtlerin hamisi olarak görünüp oraya yerleşmekti ve bunu da yaptı. Bunun yanı sıra Suriye topraklarına yardım bahanesi ile oraya çöreklenen Rusya’nın da amacı sıcak denizlere inmek ve enerji kaynaklarına sahip olma emeliyle Suriye’yi korumak amacıyla oraya yerleşti. Her iki gücünde temel amacı o topraklardaki petrol ve doğalgaz yataklarıydı. ABD’nin amacı, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de kurmayı planladığı bir Kürt devletinin üzerinden Lazkiye limanından bu değerleri ülkesine kazandırmak ve ülkeyi bir geçiş güzergâhı olarak kullandıktan sonra Suriye’yi istikrarsız bir hale getirip siyonistlerin güvenliğini sağlamaktı.
Suriye’nin stratejik önemini çok iyi bilen İran, bu konuda Suriye rejimi ile stratejik anlamda ilişkiler kurarak siyonizme karşı vermek istediği mücadele ve bu mücadelede yer alacak Filistinli mücahitler ile Hızbullahın inşa edilip devreye sokulması İslami bir hedef olarak belirlemişti. Gerek Filistin’de Hamas ve gerekse Lübnan’da Hızbullahın siyonizmle savaşması için Suriye’nin bu konudaki stratejik önemi çok büyüktü ve bu konuda gerekli adımlar tamamen İran tarafından atıldı. Ancak siyonizmin emrindeki emperyalist güçler bu girişimi mezhepçilik ve ırkçılık üzerine bina ederek İran’ın İslami olan bu girişimini Fars ve Şii yayılmacılığı olarak dünyaya duyurdu. Zaten Osmanlı Devletinin yıkılışı ile birlikte İslam coğrafyasında nesiller batı eğitim ve hayat standardı ile hemhal edilerek İslami olan ilim ve sosyal hayattan uzaklaştırmış onları mezhep ve ırki yönden motive etmişti. İran’ın İslami olan her girişimini bütün dünyaya Şii mezhepçilik ve Fars yayılmacılığı olarak lanse etti.
Emperyalist güçler, Vahhabizim düşünsel yapısı ile kurup finanse edilen aynı zamanda İslami siyasi yönüyle ilişkileri olmayan selefi alt yapılı örgütler İran devriminden sonra mantar gibi devreye sokuldu. Bu örgütlerin konuşmaları Kurani ama eylemleri hiçbir şekilde Kuran ve Sünnetle örtüşmeyen eylem ve uygulamalardı. Emperyalist güçlerin amacı Müslümanları bütün dünyaya kan döken, hiçbir hukuki kural tanımayan ve cihat ederek herkes ile savaşan terör bağlıları gibi göstermekti ve bunu ne yazık ki gerçekleştirdiler. El-Kaide, El-Nusra, Daiş ve benzeri cihat arzulu örgütler batı tarafından kurulup finanse edilerek devreye sokuldu. İşte, Suriye’de de HTŞ adı ile anılan ve önceleri ABD’nin terör listesinde olan örgüt 12 gün gibi bir zaman içinde 60 yıllık Esad ailesinin Baas rejimini yıktı.
Başına ABD tarafından 10 milyon dolar konulan Colani diğer adıyla Ahmet El Şara ülkenin şimdiki lideri oldu. Türkiye’nin onlarla ilişkileri çok önceden başlamış olmalı. Erdoğan’ın bir ara danışmanlığını yapan Yasin Aktay’ın hemen Colani ile görüşmeler yapması ve MİT başkanı İbrahim Kalın’ın Colani’nin şoförlük yaptığı araçla Emevi camisine gidip namaz kılması HTŞ ilişkilerin çok önceden başladığının göstergesidir. Daha sonra Dışişleri Bakan Hakan Fidan’ın Colani ile görüşmesi gerçekleşti. Bu görüşme o kadar samimi bir şekilde ekranlara yansıdı ki, sanki uzun bir zaman içinde çok görüşmüş iki önemli kişi olarak akıllarda bir izlenim kaldı. Zaten bu konuda ilişkilerinin çok önceden başlatıldığı itirafta edildi. Bundan sonra Türkiye, Suriye’nin her alanda gelişmesi için yol göstericiliği yapacak. Demek ki, bundan sonra batıya Türkiye gibi endekslenecek ülke Suriye’dir.
Colani’nin Baas rejimini yıkması ile birlikte cihatçı bir ruhla yetiştiği zannıyla ondan beklenilen İslami davranışlar yerine tavizkar tavırlar sergilemesi onun bu konuda emperyalistlerin bir piyonu olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu. Bunun yanı sıra söyleminin birinde düşman olarak hedefine Hızbullah ve İran’ı koyması tamda emperyalist bir ağızla konuştuğu tescillendi. Allah Kuranın Maide Suresi 82. Ayetinde “İman edenlere düşmanlıkta en ileri olanlar Yahudiler ve müşriklerdir” emrine rağmen siyonistler yerine İran ve Hızbullahı koyması tam da siyonistlerin bir söylemi olduğunu tescilledi. Oysa rejimin yıkılması ile birlikte israil Golan tepelerini işgal etti ve Suriye’nin mühimmatları ile birlikte deniz ve hava gücünü yok etmek için bombaladı. Buna rağmen Colani denilen ABD uşağından bu konuda ağzından tek kelime duyulmadı.
Colani ile görüşmek için emperyal güçlerin temsilcileri sıraya girdiler. ABD heyeti görüştü ve başına konulan 10 milyon dolarlık ödülü kaldırdı. İngiltere ve diğer ülke temsilcileri hemen diplomatik ilişkiler kurmada gecikmediler. Çünkü Suriye batı için çok önem arz eden bir geçiş güzergâhında. Asıl amaç İran ile irtibatın kesilmesiydi onu gerçekleştirdiler. Şimdi iç savaşın başlaması ile ekonomisi çöken Suriye’yi tekrar ayağa kaldırmak için 80 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç vardır. Bunu IMF ve Dünya Bankası ile finanse edecekler. Çünkü artık Suriye ellerinde ve Türkiye’nin yakın olması hesabı ile ilişkiler o düzeyde sağlanacak. Ama ileride hem Türkiye’nin hem de Colaninin kaybedeceği gibi bir durum söz konusu olabilir. Colani belli bir süreye kadar devam etmesi sağlanır ipler emperyalistleri eline tamamen geçtikten sonra onu bir suikastla ortadan kaldırma yoluna gidilebilir. Bu her zaman tekerrür eden bir uygulamadır. Türkiye’ye gelince ABD Kürtler üzerinden bir plan ve projenin uygulamasına geçer ve bundan dolayı PKK, YPG ve PYD güçlerini bu konuda devreye sokacağı günler uzak değildir. Ama Türkiye bu konuda hala tatlı bir rüya gördüğünü sanıyor ve tahminen Erdoğan bir müddet sonra “aldatıldık” derse kimse şaşmasın.
Dünya basınının gündeminde Suriye var ve her gün Suriye ile ilgili haberler basın yoluyla gündeme düşüyor.
İşte Colani ile yapılan bir röportaj;
Suriye’nin yeni lideriyle röportaj yapanlara Suudi Arabistan sermayeli Şarkul Avsat da katıldı. HTŞ lideri, Körfez'e "Suriye devrimi, Esad rejiminin devrilmesiyle sona erdi ve yurtdışına ihraç edilmeyecek" mesajını verdi. Colani, İran’a ilişkin olarak "İran projesini 40 yıl geriye götürdük” ifadesini kullandı.
Suriye’de Esad rejimini deviren HTŞ, mavi boncuk dağıtmayı sürdürüyor. ABD’nin başına koyduğu ödülü kaldırdığı HTŞ lideri Colani, geçtiğimiz günlerde İsrail’e saldırmayacağının teminatını vermişti.
Kaynak: https://islamianaliz.com/haber/22868745/bati-emperyalizmine-sirinlik-yapan-colani-iran-projesini-4
Colani ile güne başlıyoruz, Colani ile günü tamamlıyoruz. Batı Suriye’yi bu şekilde absorbe etmekle bir zafer kazandığını zannede dursun ama siyonis rejimin yok olmasını Allah’ın izni ile engellenemeyecektir.
Selam ve dua ile…