Ben de bir köy okulunda eğitim hayatıma başladım ve babamızın, emmilerimizin dayak maceralarını dinleyerek büyüdüm. Neydi o parmaklar birleştirilir ve uçlarına nazikçe! demir levyeyle vurulurdu. Tabi biz de nasibimizi alıyorduk istesek de istemesek de.. Yani delirmeden bugünlere gelmemizi Allahın bir lütfu! olarak görüyorum. Öğretmenlerin fakat gerçek öğretmenlerin kalbimizdeki yeri ayrı.. Bir de bir insana at kadar eşek kadar bir davar kadar değer vermeyenlere ne demeli…
Bir at terbiyecisi çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışa diyar diyar dolaşarak atları terbiye edermiş. Bu adamın da bir oğlu varmış. Babasının diyar diyar gezmesinden sürekli olarak okul değiştirme ve bazen de okula hiç gidememe durumunda kalırmış. Yine bir yer değişikliğinden sonra yeni okulunda eğitim görmeye başlamış. Derste öğretmeni “Büyüdüğünüz zaman ne olmak istersiniz ne yapmak istersiniz?” diye bir sorunun cevaplarını içine alan bir kompozisyon hazırlamalarını istemiş. Çocuğun aslında at çiftliğine sahip olmak gibi basit bir cevabı varmış. Fakat onu kâğıda dökmek, kompozisyon haline getirmek bütün bir gecesini almış. Kompozisyonu tam yedi sayfa sürmüş. Kompozisyonunda, hayalindeki 200 dönümlük at çiftliğini en ince ayrıntılarıyla anlatmış ve krokisini çizmiş. Krokisinde binaların, ahırların, koşu yollarının, bin metrekarelik bir evin yerleri de ayrıntılı bir şekilde görünüyormuş.
Ertesi gün ödevini öğretmenine sunmuş. Öğretmen aldığı ödevi iki gün inceledikten sonra öğrencisine geri vermiş. Kâğıdın üzerinde “0” aldığı ve dersten sonra öğretmeniyle görüşmesi gerektiği yazıyormuş. Dersin bitmesini iple çekmiş. Bunca emek verdiği ve en detayına kadar anlattığı projesinden nasıl sıfır almıştı? Dersten sonra öğretmeninin yanına gitmiş ve bu sorunun cevabını öğrenmek istediğini söylemiş.
Öğretmen: “İnsan ayağını yorganına göre uzatmalı… Bu hayaller senin yaşında ve bu koşullarda olan bir çocuk için gerçekçi değil. En başta maddiyat problem olur. Kaynak bulmakta sıkıntı çekersin. Sen böyle bir arazinin alınmasını, damızlık satın almayı, at çiftliği kurmayı kolay mı sanıyorsun? Bu imkânsız bir şey senin için. Ben senden daha gerçekçi ve yapabileceğin hayaller kurmanı istiyorum. Eğer istersen ödevini al ve yeniden hazırla getir. O zaman tekrar değerlendirebilirim.” demiş.
Çocuk duydukları karşısında büyük bir hüzne kapılmış. Notunu yükseltmek istiyormuş fakat hayallerinden vazgeçmek de kolay değilmiş. Ödevini alarak evine dönmüş. Uzun bir süre düşünmüş. İşin içinden çıkamayınca babasına danışmış. Babası- “Oğlum bu senin bileceğin iş. Kararı vermek sana kalmış. Ancak unutma! Belki de vereceğin karar hayatına şekil verecek.” demiş.
Çocuk tekrar düşünmeye başlamış ve bir türlü karar verememiş. Sonunda aradan geçen bir haftanın ardından ödevinde hiçbir şekilde değişiklik yapmadan öğretmenine teslim etmeye karar vermiş. Öğretmenine ödevi geri vererek o yaşta kimsenin cesaret edemeyeceği bir cevapla “Öğretmenim, notunuz sizde, hayallerim bende kalsın.”demiş.
Aradan yıllar geçmiş ve o çocuk o hayalini gerçekleştirmiş. İki yüz dönümlük bir arazi üzerine bir at çiftliği kurmayı başarmış. Yıllar önce ödevi için hazırladığı projeyi de evinin duvarına asmış. Bahse konu olan öğretmen de zaman zaman öğrencilerine örnek olarak göstermek için onun çiftliğine geziler düzenlemiş. Bir gün çiftlikten ayrılırken öğretmen, eski öğrencisine şöyle demiş: “Bir zamanlar öğrencilerimin hayallerini çalan bir hırsızmışım. Onca öğrencimin hayalini çaldım. Ama sen öylesine inatçıydın ki buna müsaade etmedin ve hayalini gerçekleştirdin. Bugün benim geçmişte yaptığım hatayı yapan insanlardan öğrencilerimi korumak için seni örnek gösteriyorum.” demiş.
Evet bugün dar kafalı ve kendi doğrularından başka doğrusu olmadığını sanan, öğrencilerin hayallerini ve yaratıcılıklarını öldüren aileler, eğiticilerimiz ve eğitimcilerimiz yüzünden birçok alanda geri kaldık. Bunu hemen dine vs bağlayanlar olacaktır. Saygı duyarım ama tek o değil ki mesele. İnanç meselesini her soruna sos yapanlar haksızlık etmemeli. Tamam bağnazlık, iki yüzlülük, münafıklık, dini çıkar için kullanma vs. bunu yapanlar var. Ama eğitim meselesinde, aileden itibaren yetiştirilmesi gereken bir çocuğu donanımsız yetiştirip salıverirsen topluma nasıl olacak. Yapmadığım bir şeyi örnek vermedim, binlerce öğrenci yetiştirmeye çalışmış bir baba ve öğretici olarak. 2 yaşından 6-7 yaşına kadar birçok değeri, insan haklarını ve insana saygıyı, hayvan haklarını, gelenek göreneklerin yerini, dini konuları, hukuku vs. evladıma kitap okuyarak ve ona örnek olarak vermeye çalıştığımı rahatlıkla söylüyorum. Emek vereceksin! Emek vermeden asla bir geri dönüş beklemek beyhude olur. Daha çok hayallerimizi hırsızlar çalar da bakarsınız ardından. Bunu gerçekleştirmek için de topyekün bir gayrete ihtiyaç var bugün. Gündelik ve günü kurtarıcı, tirübünlere oynayarak değil iyi bir planlama yaparak toplumun en önemli yapı taşı olan aileden ve çocuktan başlamak lazım. Maddi ve manevi kaynakları ıvıra zıvıra harcamak yerine her köye her mahalleye eğitim anlamında hayal hırsızı olmayan öğretmenler tahsis ederek ya da üç makale okumamış, dünyadan haberi olmayan akademisyenler, kapı kulu olmaktan kurtulamamış hak hukuk bilmeyen bireyler yerine daha sahici politikalarla ve kriterlerle donanmış, kaliteli insanlarla bunu başarmak gerekmektedir. Yoksa ortaya çıkan şeyin ne dinde ne de insanlıkta bir karşılığı olmadığını yakinen görmekteyiz. Biraz geç kalındı ama hayal hırsızlarına prim vermeyerek bir yerden ayağa kalkmalı ve ülkemizi ve gençliği güzel günlerin hayallerine kavuşturma gayretinde olmalıyız.