Eğitim İsyanı: Ezberin Sefaleti ve Zihinsel Kölelik

Eğitim İsyanı: Ezberin Sefaleti ve Zihinsel Kölelik

Dijital çağın kollarında kaybolmuş insan, yapay zekayla bir parmak hareketiyle bilgiye erişebileceği bir dünyada, hâlâ antik çağların çürümüş kalıntılarına, ezberci bir eğitim sistemine mahkûm edilmiştir.

 Bir varlık, binlerce yıllık evrimsel birikiminin ürünü olan akıl ve düşünceyi bir kenara bırakıp, bir nesneye dönüştürülerek, yalnızca bilgi yığınına indirgenmiştir. Bu, insanlık adına bir cinayettir, çünkü insanın özgürlüğü, sadece bilgisini değil, bu bilgiyi nasıl ve neden edindiğini sorgulamasında yatmaktadır. 

Her öğrenci, bir yarış atı gibi sınavın ipine bağlanmış, hiç durmadan çarkta dönmeye zorlanmaktadır. Ne bir soru sorabilir ne de sorusunun derinliğine inmeye cesaret edebilir. Kendi düşüncesi, sistemin dayattığı dar çerçeveye sıkışmış ve özgürlüğü, sadece başkalarının doğrularına göre şekillenmiştir. 

Öğrenmek, bir kabus haline gelir: bir bilgi ambarı olmak, ancak aynı zamanda insanlıktan çıkmış bir mekanizma gibi, kendi ruhunu yitirerek var olmak. İşte bu, toplumların ölümüdür, çünkü bilgi, sadece statik bir birikim değil, bir dönüşüm gücüdür. Ve bu gücü hapseden eğitim, bu gücün yok edilmesinin ta kendisidir.

Oysa bilgi, sadece bir yığın değil, özgüvenin temelidir. Bilginin gücü, düşünme ve sorgulama kabiliyetinde yatar. Ama bu kabiliyet, sadece toplumsal bir inşa değil, bireysel bir direniştir. Zihnin, sistemin dayattığı prangalara karşı direnişidir. 

Sistem ise ne yazık ki, her bireyi aynı kalıba sokarak, onları kendilerine yabancı, birbirlerine de yabancı hale getirir. Bilgi, her bireyin kendi içsel evriminde şekillenen bir güçken, sistemin amacı, bu evrimi imkânsız kılmaktır. Eğitimin amacı, bireyi düşünmeden, sorgulamadan, sadece “doğru”yu ve “yanlışı” ezberleyerek “yetiştiren” bir mekanizma haline gelmiştir.

Peki, kimdir bu sistemin efendileri? Kimler, bu tüyler ürpertici düzeni kurmuş ve kimler bu düzenin devamını sağlamak için bireyleri düşünsel bir köleliğe mahkûm etmiştir? Türkiye’de eğitim, tarihsel olarak bir araç haline getirilmiş, toplumsal ve siyasal güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir silah olmuştur. Eğitim, halkı bilinçsiz, düşüncesiz ve yorgun bırakmak adına bir kontrol mekanizmasına dönüşmüştür. Bizim karanlık çağlarımızda, en büyük ceza, düşünmektir.

Hâlbuki, Japonya örneği, bu gerçeğin tam karşıtını gözler önüne serer. Japonya’da eğitim, insanın ruhsal, zihinsel ve ahlâki gelişimine dayanır. Bilgi, sadece bir aktarım aracı değil, bir yaşam biçimi hâline gelir. Çocuklar, daha ilkokulda laboratuvarlarda, sanat ve spor etkinliklerinde becerilerini geliştirir, kendilerini ifade etmeyi öğrenirler. Burada amaç, bireyin her yönüyle gelişmesini sağlamak, bir makina gibi değil, tam aksine düşünme yeteneği olan, öz güveni yüksek bir insan modeli yetiştirmektir.

Ne yazık ki bizde durum, tam tersidir. Çocuk, daha ailede “Sus, konuşma, karışma!” gibi yasaklarla büyütülür. Her soru, her eleştiri, her düşünce, bastırılır. Çocuk, sadece öğretileni kabul eden, sorgulamayan bir birey haline getirilir. Aile, çocuğunun adına konuşmaya başlar. Okulda ise bu bastırılmış, edilgen birey, toplumun en az değer verilen varlığı haline gelir. Eğitim, bir araç olmaktan çıkar ve bir yıkım, bir varlık yok etme sürecine dönüşür. Doğru eleştiriyi tartışma, kavga zannetmek. Hâlbuki olumlu eleştiri artı değer katar. 

Bu süreç, insanın tüm içsel potansiyelini yok eder.

 Çünkü bilmek, sadece bir veri ambarı olmak değildir; bilmek, düşünmek, sorgulamak ve doğruyu bulma yolculuğunda kendini kaybetmemektir.

Sistem, aslında bir balondur. Ne kadar şişirirsen şişir, patlamak zorundadır. Tıpkı bir balığa, ağaca tırmanma yeteneğini dayatmak gibi… Einstein’ın dediği gibi, “Herkes dahidir.” Fakat bu dâhilik, toplumun dayattığı kalıplarla yok edilir. Çünkü siz, onun doğasını inkâr ederseniz, tüm hayatı boyunca kendini aptal olarak hissedecektir.

Çürümüş her şey, bir gerçeği fısıldar:  Yavaşça eriyen bir toplum, egoların esiri olmuş bireyler… Bu düzenin değişmesi, her şeyin başlangıcıdır. Ve bu başlangıç, düşünsel bir devrimle mümkündür. Zihinsel köleliğe karşı bir isyan; ezberin soğuk ve karanlık kalıplarını kırmak, insanı yeniden insan yapmaktır.  

Ülkemizin vizyonu ve gelecek nesillerimiz için geçmişten günümüze kapitalist sistemin dayatması olan  eğitim sistemini yeniden inşa etmek ivedi olarak zaruridir. 

Devletimizin bize dikte edilen kof eğitim sistemini Türkiye vizyonuna uygun maârif minvalinde başta dil olmak üzere uygulamaya soktuğunun farkındayız ve canıgönülden destekliyoruz.

 Teknofest, Millî mühendislerimiz, çeteleri deşifre eden hâkim ve savcılarımız, değerli akademisyenlerimiz, zanaatkârlar ve diğer meslek gruplarında bulunan birbirinden kıymetli liyakat ve ehil kişiler bu meâlde örnek teşkil etmektedirler. 

Analitik düşünme- doğru yorumlama- doğru eleştirme-analiz etme denkleminde bilgiye ulaşmanın ve kavramanın gerçekliğiyle esenlikler dilerim. 

Filiz TOKLU