EKSİK KELİME

EKSİK KELİME

Olmaz olamaz dediğim ne varsa olmaya başlayınca anladım bazı duyguların sevmekten ve dahi aşktan öte olduğunu.

Bir durakta sert bir üslupla "sen az şu köşeye geçsene" dedigimde yüzünde oluşan tedirginliği ve o köşede önünde diz çöküp, çözülen ayakkabı bağcığını bağladıktan sonra.

"Hiç dikkat etmiyorsun. Seni bu kadar severken kendini incitecek, canını yakacak birşeye mahal veripte benim de canımı yakmaya hakkın yok" sözümün ardından yüzünde oluşan o kocaman gülümsemeye tanık olmayı hangi sevgi sözcüğü ile anlatabilirim ki?

Hiç beceremem ya, öylesine o an aklıma gelen bir türküyü mırıldanınca dolan gözleri ve sorduğumda sebebini "babam hep bu türküyü söylerdi bana ve sen babama o kadar benziyorsun ki" cümlesi ardından onun dolan gözlerine eşlik eden gözlerimi, hislerimi, dağılışımı nasıl anlatayım?

İnsan bir kez olsun offff demez mi? Demedik işte. Bir kez olsun offf demedik. Hem elini tutarken bile incitmekten korkan biri nasıl olurda offf derdi ki?

Biliyorduk ki elin acısı geçer ama baki kalan dilin açtığı yaradır. Öyleyse çıkan her kelime, söylenen her cümle özenle seçilmez miydi?

Ki bir süre sonra artık o özene de gerek kalmadı. Ağzımızdan çıkan hiçbir sözü yanlış anlamama evresine gelince, ne konuşmadan önce düşünmeye, ne acaba bundan kırılır mı? demeye gerek kalmıyor işte.

Buna emin olmak deniyormuş. Hangi aşk kendisinden bu kadar emin kılabilirdi ki kendisini? Küçük mutlulukların bazen dünyalardan daha büyük olabileceğini onun çikolatayı sevişinden anladım desem gülersiniz belki.

Yanyana gelince "tüh yaa bak çikolata almayı unuttum" dediğimde "hain adam insan hiç cikiletayı unutur mu?" diye karşılık verince "tamam bir dahaki sefere iki tane alırım" dememin ardından "küsüm sana" demesi ve uzanıp ceketimin cebinde olan çikolatayı çıkarıp "prenseslerin çikolatası asla unutulmamalı" diyerek çikolatayı ona uzattıktan sonra boynuma atlayıp o küçük kız çocuğu edasını şiire dök hadi dökebilirsen.

Biliyor musunuz? Ben hiç sevmeyi beceremedim. Aşık olmanın yanından bile geçemedim. Ben birinde kendime geldim ve ben birine kendimden göç ettim.

Gökyüzünde dolunayı aramaya başladığı zaman büyüdüğünü hissediyor insan.

Yerli yersiz biryerleri ağrıdığında, kahkahaların yerini tebessümlere bıraktığında anlıyor.

Bir söz, bir eylemi eskisi kadar önemsemediği zamanlar. Yahut kırılmaya dahi takatinin kalmadığında anlıyor.

Olur olmaz şeylere duygusallasmaya başladığında kimi zaman, kimi zaman eskiden tahammül edemediği şeylere daha hoşgörülü olduğunda anlıyor.

Çiçeğin sadece kokusuna değilde dikenine de takıldığı zamanlar. Bir çocuğun başını oksarken bazen, bazen elele bir çift genci gördüğü zaman anlıyor.

Sevmenin hiç olmak, sevmenin aslında ölmek olduğunu anladığında farkediyor büyüdüğünü.

Kırmadan, dökmeden, incinmeden ve incitmeden sevmenin ne demek olduğunu anladığında.

Büyümenin yaşı da yok hem.

Kimi onsekizinde, kimi yetmişsekizinde. Sözün özü, insan anlamaya başladığında büyüyor, büyüdüğü zaman anlıyor.

"Belkide anlamak büyümek, büyümek anlamaktır.."