04 Nisan 2021 günü sabahın erken saatlerinde gündeme düşen Emekli amirallerin Montrö bildirisi büyük bir yankı uyandırdı ve yoğun tartışmalara yol açtı. Farklı parti ve çevrelerden farklı tepkiler gelmeye başladı.
CB Erdoğan ve müttefiki Devlet Bahçeli başta olmak üzere İktidar çevresinden çok ağır yorumlar yapıldı ve bir “muhtıra” olarak değerlendirildi. Bu sefer iktidarın peşine takılma gafletine düşmeyen muhalefet partilerin tutumu da olumlu ancak pek tatmin edici olmadı.
Aynı amaçla 30 Ocak 2020’de 126 emekli Büyükelçi de bir bildiri yayımlamış, Montrö’nün tartışmaya açılmasının “Türkiye için gerçek bir beka sorununa yol açacağı” endişesiyle Kanal İstanbul Projesi’nden vazgeçilmesini istemişlerdi.
Büyükelçiler bildirisi yankı uyandırmadığı gibi haklarında bir soruşturma da açılmamıştı. Ki bu doğru olandı. Peki, benzer bir açıklamayı emekli amiraller yapınca neden “darbe iması” olarak değerlendirilmiş, ağır suçlamalara maruz bırakılıp haklarında soruşturma açılmasına karar verilmiştir?
Askeri müdahaleler geleneğine sahip bir ülkede, askeri bildirilerin infial ve korku yaratması anlaşılır bir durumdur ancak bildiri yayınlayanlar muvazzaf değil emekli insanlardı ve artık sivil sayılmaktadırlar. Niye kimsenin aklına emekli olmuş askerlerin fikirlerini ifade etme hürriyetine sahip oldukları gelmez?
Emekli Amirallerin, ilgi ve uzmanlık alanına giren ve 10 devlet tarafından imzalanmış bir hukuk metni olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi tartışmalarına yasal çerçevede dâhil olmaları neden suç olsun? Siyaset yapma hakkı sadece partiler için mi? Sivil alanda siyasi etkinlik yapmak için otoriteden onay ve izin almak mı gerekir?
Açıklamayı, “bir darbe ve muhtıra bildirisi” olarak yorumlamak politik şov veya planlanmış bir kurgu değilse, neye göre “darbe iması” taşımaktadır? “Aksi takdirde” sözcüğünden tehdit ve darbe iması çıkarmak “kurgu” değilse, korkudan veya hamasetten başka ne olabilir?
Türkiye’de vesayet sisteminin en ağır biçimiyle yürürlükte olduğu günümüzde, bir bildiriden “vesayet” algısı çıkarmak politik bir mühendislik değil de nedir?
Emekli Büyükelçiler bildirisine tepki vermeyen iktidarın, “mal bulmuş mağribi” misali Emekli Amirallerin bildirisi üzerinden “demokrasi havarisi!” kesilmesi inandırıcı olabilir mi?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile vesayet oluşturan siyasetin kendisi değil mi? Bildiri üzerinden sahte demokrasi şovlarıyla bu gerçeği örtmeyi başaracaklarını mı sanıyorlar?
Şu bir gerçek ki Türkiye’nin tarihi, askeri müdahalelerle ve darbelerle defalarca karartılmıştır. Emekli de olsa söz konusu asker olunca geçmişin kötü tecrübelerinin ve yaşanan travmaların toplumsal hafızalarda canlılığını koruması çok önemlidir ancak iktidar tarafından verilen tepkilerin hiç de bu nedenlerle olmadığı gayet açıktır.
Bildirinin; demokrasi ve hukuk arayışı olarak değerlendirmeyeceği gibi bir darbe arayışı olarak değerlendirmenin de doğru olmadığı kantatındayım. Kişisel olarak bildirinin içeriğine de katılmıyorum. Muvazzaf askerlerin gizli veya açık bir desteği söz konusu olmadıkça, bildirinin bir darbe imasında bulunduğuna karar vermek veya imzacıları darbeci olarak peşinen suçlamak haksızlık olur.
Bildirinin üslubu, içeriği, yöntemi tartışılabilir, katılanlar ve katılmayanlar da olabilir. Bildiriden darbe senaryosu çıkarmak ise ancak niyet okumakla mümkün olabilir. Veya bizim bilmediğimiz ve ülkenin yararına olmayan bir kavga, hesaplaşma vardır! Bu durumda da kavga ve hesaplaşmanın bizlerle, toplumla ve demokrasiyle hiçbir ilgisi olmaz!
Esas itibariyle yayımlanan bildirinin politik olarak İktidar ve Cumhur ittifakına yaradığı ortadadır. Ancak düşünce ve fikir hürriyeti bir hak olarak kullanıldığında başkaları için yarar veya zarar üzerinden değerlendirilemez.! İktidarın lehine veya aleyhine olması, adalet ve hürriyet temelinde benim kanaatimi değiştirmez.
Emekli askerler dâhil her kesimin Anayasa ve yasalar çerçevesinde talep, sitem, şikâyet, öneri, uyarı ve muhalefetlerini sözlü, yazılı, gösteri, yürüyüş ve protestolarla gündeme taşıma ve kamuoyuyla paylaşma hakkı vardır. Bu hak, emekli askerler için de olduğuna göre, bildirinin hukuka aykırı olması söz konusu değildir.
Ortak noktaları; Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul Projesi olan emekli Amiraller bildirisi, emekli Büyükelçiler manifestosu ve 98 eski Milletvekilinin destek açıklamalarını aynı çerçevede değerlendirmek daha doğru olur, diye düşünüyorum.
İktidarın Montrö Sözleşmesi konusunda geri adım atması, uyarıların dikkate alındığını göstermektedir. Bu durumda İktidarın, bildiriler karşısında farklı tutum sergilemesi ve çifte standart uygulaması doğru olmamıştır.
Demokrasiyi içselleştirmiş hukuka bağlı itibarlı bir ‘Ordu’ kadar, hukukun üstünlüğüne inanan, hukukun gereğini yapan ve hukuk dışına çıkmayan demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir siyasete de ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum.
Umarım olup bitenlerden ayrışma, kutuplaşma ve düşmanlık değil, ders çıkarır ve makul bir yola girmeyi tercih ederiz!
Abdulbaki Erdoğmuş