Faiz Ekonomisi ve Asgari Ücret
Bir ekonomi profesörü olmasanız da, iktisadın denge üzerine kurulu olmasından dolayı ekonomik krizin varlığını, faizin yükselmesinden, borsanın düşmesinden yani mali piyasalarda ekonomik parametrenin dalgalanmasından ziyade, halkın yaşantısına etki eden enflasyon ve işsizlik verilerinden de rahatça anlayabilirsiz.
Son günlerde neredeyse her şeye her gün zam geliyor. Hükûmet yetkilileri ise direkt zam yerine algı kurnazlığına kaçarak buna ''Güncelleme'' diyorlar. Halbuki adına ne derseniz deyin yükselen enflasyonun karşısında zamlar önlenemiyor.
Bugün yüzde 60'lara yaklaşan enflasyon nedense Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde % 21 civarında gösterilmektedir.
Enflasyon ise; ''Dolaşımdaki para miktarı ile mal adedinin dengesinin para aleyhine bozulması demektir.'' Kısacası hayat pahalılığı demektir. Sebebi; arz (üretim) talep (tüketim) dengesinin olmamasıdır.
Gıda maliyeti olan ham madde, enerji, işçilik, kira, finansman maliyeti(faiz), nakliye vs. gibi nedenlerle mal fiyatı artar. Enflasyonun tek sebebi faiz değildir. Eğer faizi enflasyon dışı tutmak istiyorsanız düşük faiz ile değil faiz maliyetini (paranın sahibi olan) devlet üstlenerek ödeyebilir. Aksi durumda alınan önlemler önlem olmaz. Sistemi bozar. Şimdiki yaşananlar da tam da bu olsa gerek.
Aslolan düşük faiz yüksek faiz değil borçlanmamadır. Borç varsa(hele ki bu sistemde) faiz vermeden paraya ulaşılamıyor. Bununla birlikte % 19 faiz haram %15'e düşünce helal mi oluyor?
Tam tersi bu şekilde daha da yaygın hale geliyor. Ayrıca haramın azı da çoğu da bir değil midir?
TÜİK'in verilerine göre Kasım ayında Tüketici Fiyat Endeksi'nin (TÜFE) bir evvelki aya göre yüzde 3,51 arttı, yıllık oranda ise % 21,31'e yükseldi. Böylece yıllık enflasyon, Kasım 2018'den bu yana en yüksek seviyeye çıktı.Üretici Fiyat Endeksi'ndeki (ÜFE) yıllık artış yüzde 54,62 ile 2002'den bu yana en yüksek oran olarak açıklandı. TÜİK'in çabası yüksek enflasyonu bu kadar örtebilmekte... Hesap ortada. Ayşe teyzenin maaşı her alışverişte biraz daha erimektedir.
Asgari ücret görüşmeleri sonucu asgari üceret 4.253 TL olarak açıklandı. Şimdi neresinden başlasak bilemedim. Öncelikle bir yanlışı düzelterek başlayalım madem. Hükûmet yetkilileri asgari ücrete son 50 yılın en büyük zammını yaptıklarını söylediler! Ya toptan hafıza kaybı yaşıyorlar ya Türkiye siyasi tarihini bilmiyorlar veya?..
Neden bahsediyorum, son 50 yılın en büyük asgari ücret zammını 54. Hükûmetin Başbakanı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan yapmadı mı? Hem de % 100 zam yaparak. Bunu hükûmet yetkilileri bilmiyor olabilirler mi?
İkincisi 4.253 TL açıklandığı sıralarda erimeye başladı bile. Üstünden 24 saat geçmeden Dolar 16 TL oldu. 2021'in ilk günlerinde asgari ücret ile 382 Dolar alınıyorken, ''Son 50 yılın en büyük zammı'' diye iddia ettikleri asgari ücrete 274 Dolar alınabiliyordu. ''Alınabiliyordu'' diyorum çünkü, uzmanlar asgari ücretin gün bitmeden %5'inin eridiğini söylediler. Piyasalardaki dalgalanmalar, ekonomik istikrarsızlık yaşanan bu ortamda yazının yayına girdiği saatlerde Dolar-EURO-Gram- Çeyrek altın ne kadar olacak bilemiyoruz.
Yaklaşık 5 milyon işsizin olduğunu düşünürsek 4.253 TL asgari ücrete elbette sevinenler olacaktır. Üniversite mezunu gençler işsiz. TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2021 Ağustos ayı işsizlik oranı 12.1 oldu. Genç işsizlik(15-24 yaş ) oranında ise 22,7 oldu. Şu da bir gerçek herkes hizmet sektöründe (eğitim, sağlık, bankacılık vs.) masabaşı iş istiyor. Oysa 1 milyondan fazla kalifiye(usta) elamana ihtiyaç var. Bu da eğitim sisteminin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Çıraklık, kalfalık müessesi geri getirilmelidir. Zorunlu eğitim ilköğretimle(orta) sınırlandırılmalıdır. İsteyen liseye gitmelidir. Kaldı ki zaten gençlerin çoğu liseyi dışardan bitirmektedir. Üniversite okuyan gençlerden üçte biri işsiz. İş bulabilen de alanı dışında çalışıyor.
Ekonomide üretime geçilmediği sürece asgari ücreti 10 bin TL yapsanız dahi sorunlar bitmeyecektir. 80 öncesi kendine yeten yedi ülkeden biriyken bugün gıda, teknoloji ve enerjide dışa bağımlı bir ülke haline gelmemiz ile, artan ithalatın sonucu olarak ortaya çıkan döviz açığı neticesinde oluşan krizler birbirini takip ederek bugüne gelindi. Uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu yeterli olan üretim küresel rekabette yüksek Dış Ticaret Açığı vermemizi getirdi. 90'lı yıllarda tekstille ve turizmle bu açığı kapatacağımızı düşünen merkezi yönetimlerin öngörüleri tutmadı. 2000'li yıllarda başlayan inşaat sektörü ile büyüyen ekonomik rakamlar 2018'e gelindiğinde gerçeklerle yüzleşildi ve büyük inşaat krizinin olduğu ilan edildi.
Uzun yıllar Bütçe Açığı, Tasarruf Açığı ve Cari Açık veren bir ülke ekonomisinin sürdürülmesi mümkün olamazdı. Bu üç açığın kapanmaması veya açığın karşılanamaması durumunda elbette krizler kaçınılmaz olmaktadır.
Bu açıkların karşılanması için sürekli sıcak para arayışları ekonomi yönetiminin ve bilhassa hükümetin her kriz döneminde hırçınlaşmasına sebep oldu. Yıllarca sıcak para (özelleştirme gelirleri, dış krediler) ve para politikaları (faiz oranları) ile dönen ekonominin sürdürülebilirliği iktidar cenahı tarafında hiç sorgulanmadı. Fakat bu durumun sürdürülemez olduğu ve kriz biriktirdiği aşikardı. Hatta krizlerin seçim öncelerine denk gelmemesi için alınan riskli önlemler de gelecek olan krizin kısa vadede ötelenmesi sonrasında ise daha büyük ve yıkıcı sonuçlar olarak ortaya çıkmasına neden oldu. Hükûmetin ekonomik sorunları böylesi geçici çözümlerle! bir süreliğine öteleyebilmesi halkın yaşam şartlarını daha da zorlaştırdı. Türkiye'de yoksul sayılmamanız için 4 kişilik bir ailenin aylık yaklaşık 10 bin lira maaşı ya da geliri olması lazım. Bugün acaba kaç kişinin evine ayda en az 10 bin lira giriyor? 2020 IMF verilerine göre Türkiye gıda fiyat artışında dünya birincisi konut fiyat artışında dünya ikincisi...
Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği'nin verilerine göre Türkiye'de 2020 yılında makarna tüketimi yüzde 25 artarken et tüketimi kişi başı yıllık 7 kiloya kadar gerilemiş. Türkiye'de ayda kişi başı bir kilo bile et düşmemektedir maalesef. 2021'de bu miktar kaç kiloya düşmüştür?..
Ekonomi ancak, yoksulluğu ortadan kaldırmakla, üretime geçmekle(çiftçiyi, hayvancılığı sanayiyi, ticaretin...desteklenmesiyle), israfın giderilmesiyle, rüşveti ortadan kaldırmakla, külfette nimette adil bölüşümle, Devlet Planlama Teşkilatı'nın yeniden ihdas edilmesi ve dirayetli milli ekonomik politikalarla ortadan kalkar.
Hasılı kelam kelam yoksulluk kader olmayıp, uygulanan yanlış ekonomik politikaların sonucudur. Sonucuna halk değil yöneticiler katlanmalıdır.
Selam ve dua ile...