Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce "belki de şimdi Türkiye'nin yeni bir anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir" açıklamasından sonra, şimdi de Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün “Bugün 1921 Anayasası'nın ruhuyla, yine cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken yeni bir toplumsal sözleşmeyi yine Gazi Meclisimizin, milletimizin iradesiyle yeni Anayasa ile taçlanacağına olan inancımız tamdır” açıklamasıyla tartışılmaya başlanmış oldu.
Her ne kadar Sayın Gül, açıklamasının üzerinden henüz birkaç saat bile geçmeden konuşmasına yeni bir açıklık getirerek “dönemin ruhuna atıfta bulunduğunu” söylese de, Cumhurbaşkanın “vakti gelmiş” dediği tartışmaları başlatmış oldu.
İnsanların düşüncelerini serbestçe ifade edemediği, iktidarı özgürce eleştiremediği, tartışma, diyalog ve müzakere ortamının olmadığı bir ortamda “Yeni Anayasa yapma” çağrısının hiçbir inandırıcılığının olmadığı açıktır.!
İktidara bu hamaset imkânı veren ne yazık ki muhalefetin kendisidir. “Devletçilik-milliyetçilik” ekseninde iktidara ters düşmeyen bir muhalefetin, iktidarın aldatıcı, hamasi politikalarını boşa çıkarmaya da mecali olmaz!
Sonuç itibariyle iktidarın çağrısıyla murad hasıl oldu, muhalefetin ikircil tutumu sayesinde Yeni Anayasa tartışmaları da, özgürlükçü Anayasaya dahi inanmayan bir iktidarın kontrolünde ve öncülüğünde belirsizliğe doğru yol alacaktır.
İktidarın “1921 Anayasası ruhu ile Yeni bir Anayasa “ iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır. Her şeyden önce iktidarın siyaset, hukuk, yönetim zihniyeti 1921 Anayasası ruhuyla uyuşmamaktadır. Tekçi, otoriter, totaliter bir zihniyetle çoğulcu, özgürlükçü bir anayasa yapmak asla mümkün değildir.
Bazı partilerin, iktidarın bu hamasi ve gerçek dışı iddialara çanak tutması; siyasi aklın değil, kirli bir siyasi pazarlığın ipuçlarını vermektedir.
Gerçi söz konusu ilişkilere şaşırmamak gerekir. Çünkü siyasi kararları siyaset aklı değil, egemen odakların verdiği bir sistemde, demokratik siyaset bilinci de, kültürü de oluşmuyor. Bu nedenle de siyaset, demokratikleşmek yerine otoriterleşmeyi ve egemen odakların hizmetinde olmayı bir varlık nedeni olarak görüyor.!
Bu durumda denilebilir ki Türkiye’de siyasi partiler, var olmak için hukuka, siyaset aklına değil, egemen odaklarıyla işbirliğine daha çok ihtiyaç duymaktadırlar. Mevcut iktidarın rahatlığı da bundan olsa gerek!
Mevcut sistemde partiler, seçimler artık Tekçi-Otoriter sistemi besleyen unsurlar olarak devam edecektir. Bu durumda, otoriter sistemi değiştirecek, demokrasi ve hukuk devletini inşa edecek, hak ve özgürlükleri güvence altına alacak yeni bir Anayasa ihtimali dahi düşünülemez!
Anayasa, öncelikle iktidarın gücünü sınırlamak için zorunlu bir ihtiyaçtır. Mevcut Anayasa’yı dahi “güçlerini sınırlandırdığı” gerekçesiyle ihlal eden bir iktidarın, yeni bir anayasa yapma iddiasını nasıl inandırıcı ve gerçekçi bulabiliriz?
Yasama-yürütme ve yargıyı tek elde toplayan Cumhurbaşkanı, neden yeni bir Anayasa ile iktidarını sınırlandırmak istesin? Olsa olsa mevcut durumu, yani kuvvetler birliğini anayasal güvence ile teminat altına almayı isteyecektir.
Türkiye’de hukuksuzluğun, hak ihlallerinin, keyfiliğin, mafyavari yönetimin nedeni; mevcut anayasa değil, Anayasa’da yer alan ilkeleri yok sayan, aykırı davranan, ihlal eden mahkemeler ve siyasi iktidardır.
Türkiye, Yeni Anayasa başta olmak üzere sorunlarını ancak rotasın demokrasi ve hukuk devleti istikametine çevirerek konuşabilir, tartışabilir. İktidar-muhalefet, siyasi partiler ve ilgili kuruluşlar arasında diyalog ve uzlaşma imkânı da bu istikamette ancak mümkün olur.
İktidarı da muhalefeti de doğru istikamete yöneltecek olan ilkeli, makul ve demokratik siyasettir. Ayrılıkçı, ayrıştırıcı, ayırımcı, kutuplaştırıcı, popülist, otoriter, hamasi bir siyaset ile kurulu düzeni değiştirmeği iddia etmek; toplumun aklıyla, sağduyusuyla, değerleriyle, hatta onuruyla oynamaktır.
Kuşkusuz Türkiye’nin yeni bir sivil anayasaya ihtiyacı vardır. Ancak bunun için öncelikle demokrasiyi, sivilleşmeyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, eşitliği, çoğulculuğu, hürriyetleri içselleştirmiş bir zihniyete, siyasi öngörüye ve siyasal iradeye sahip olmak gerekir.
Bu durumda siyasetin amacı; değişen koşulları ve zamanın ruhunu da dikkate alarak her düşüncenin, farklı inanç ve etnik unsurların yansıtıldığı, rengini verdiği 1921 Anayasası'nın ruhuyla evrensel normları ilke edinen sivil bir ANAYASA yapmak olmalıdır.
Toplum ve ülke olarak İhtiyacımız olan da bu anlayışın, yani sivil ve özgürlükçü bir anlayışın siyasal sisteme hâkim olmasıdır. Dünyanın neresinde otoriter ve totaliter bir anlayışla hukukun üstünlüğünü esas alan özgürlükçü bir anayasa yapılmıştır?
Mevcut iktidar zihniyetiyle nereye savrulacağı öngörülmeyen bir Türkiye’de temel sorun; yeni bir anayasadan önce ülkenin değişen rotasını, istikametini yeni bir siyaset ve yeni bir yönetim ile yeniden belirgin ve öngörülebilir kılmaktır.
Hamaset ile siyaset yapmak mümkündür ancak hamaset ile özgürlükçü Anayasa yapmak mümkün değildir.!
Abdulbaki Erdoğmuş