İNCİR MARKETLER KİNG KONG HALİNE NASIL GELDİ?
Hollywood film sektöründe genelde siyonist Yahudi takımı söz sahibi olduğu için dünyayı yönlendirme ve algı oluşturma işi de yine Hollywood filimleri aracılığıyla oluyor...
2005 ABD yapımı King Kong aksiyon filminde olduğu gibi 188 dakika boyunca bir gorili, dev haline getirip bir de araya güzel kadın ve onunla aşk hikayesi sıkıştır, “Dev goril, aşk yüzünden öldü” algısı oluştur, canavar goril öldü diye tüm izleyici hüzün içinde ağlamaları beğenemesin… Yine klasik, güzel çirkin masalı… Anlayacağınız püfürükten, atmasyon bir film; ama dünyada yok satıyor. Çünkü filmin arkasında Hollywood ve ABD var, yani arkası sağlam...
ARKASI SAĞLAM OLAN ZİNCİR MARKETLER KİNG KONG OLMAZ MI, ELBETTE OLUR?
Anıl Bey, esnaf bir ailenin en büyük oğludur. Evli ve iki çocuk babasıdır. Babası ve dedesi gibi o da esnaflık yapmak ister ve 1998 yılında 40 bin dolar gibi bir sermaye ile market açmaya karar verir. Yani günümüz parası ile yaklaşık bir milyon ikiyüz bin, çıtır, hatırı sayılır bir para...
Cadde ortasında, 120 metrekare bir dükkan kiralayarak işe başlar. Dükkanı elden geçirir. Rafları, barkod okuyucusu ve kredi kartı post makinesi dahil her şeyi ile o döneme göre oldukça teknolojik bir market kurar.
Anıl Bey, daha kuruluş aşamasında muhasebeci tutar, dükkanı açar açmaz vergi dairesine kayıt olur vergi levhası çıkarır. Sigorta ve ticaret siciline ve bakkalcılar odasına kayıt olur. Yani henüz kendisi para kazanmaya başlamadan sisteme para ödemeye başlar. İşler yolunda gitmez de bu giderleri ödeyemezse geçim için açmış olduğu, deyim yerindeyse ekmek teknesini, açılırken daha sistem borçlandırmaya başlar. Mevcut sistem “Sen ilk önce çalış, paranı kazan, dükkanının kirasını öde, evinin kirasını öde, çoluk çocuğun nafakasını karşıla, evin mutfak masrafını karşıla, üst baş giyim kuşam al, sosyal hayata bir karış” demiyor… Yani “Önce hele bir sen kâr et bakalım, sonra sistem olarak bize vergi vs. gibi yükümlülüklerini ödersin” demiyor. Dükkanın daha kuruluş aşamasında, henüz siftah etmeden, sistem otomatik olarak para istiyor.
Kısacası; market açıp bu dükkandan beklentisi olan aile reisi, hanım, iki çocuk ve anne baba, altı kişinin beklentisi haricinde sistemin de beklentisi var...
O DÖNEM ZİNCİR MARKETLERİN EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ YAHUDİ KAPİTALİST SİSTEM
Kapitalist Yahudi sistemi nedir?
Cımbız ile seçmiş oldukları kişileri veya grupları zengin, lüks zengin, ultra lüks zengin ve King Kong haline getirip dev zengin yaparken; diğer taraftan, o dönem “orta direk” diye tabir edilen, sistemin içinde kendi yağında kavrulan, orta halli bir iş adamı olup iş dünyasında “esnaf” künyesiyle var olmaya çalışan yapıyı çökertmek, belini kırmak ve iş yapamaz hale getirmek, böylece piyasadan silkelemek... Bir nevi oyun sistemi olarak görüyorlar, Anıl Bey gibilerin ekmek geçim teknesini...
Bu da, kapitalist Yahudi sisteminin ne kadar gaddar ve tek hedefi para odaklı olduğunun bir göstergesidir. Hiçbir zaman insan odaklı değildir. Bu yapı herkesin malumu. İnsanların ekmek teknesi ve ailece geçim işlerini dahi, iktisadi tabiriyle piyasadan keriz silkeme oyunu ile saf dışı bırakıp sonra da çok başarılı bir iş yapmışlar gibi, kendilerini paralarcasına sevinç çığlıkları atarlar... Böyle bir kavimden ve bu kavmin kurmuş olduğu vahşi, acımasız, kapitalist sistemden ne beklenir? Zenginler ultra lüks yaşam içinde olsun, fakirin ise canı çıksın anlayışı mevcuttur.
O DÖNEM ZİNCİR MARKETLERİN KİNG KONG OLMASI İÇİN YAHUDİ ÜRÜNLERİ DESTEK ÜSTÜNE DESTEK SAĞLIYOR
Şu an Gazze (Filistin) soykırımı nedeniyle boykot listesinde olan ürünlerden özellikle “kara su” diye tabir edilen içecek ürününün Anıl Bey’in marketine kutu içeceği türünü o günkü fiyatıyla 1 TL’ye verirken, zincir marketlere aynı kutu içeceği 50 kuruşa satıyor... Ortada dönen ali cengiz oyununu, iktisattaki tabiri ile piyasadan keriz silkeleme oyununu görebiliyor musunuz? Fabrika satış fiyatı 1 TL. Anıl Bey marketinde bu ürünü 1.25 TL’ye satmak zorunda. Market masraflarını karşılamak ve kâr etmek zorunda. Fakat zincir marketler 50 kuruşa aynı kutu içeceği perakende satış fiyatı ile marketlerin raflarına koyuyor ve hatta o dönem dev afişler yaptırarak sözde tüketiciyi düşünmüş gibi görünüp satışa sunuyorlar...
Amaç tüketiciyi düşünmek değil, gıda piyasasında “tekel” oluşturmak. Tüketiciyi kazıklama furyası o dönem henüz ortada yok. O dönem şirin modda görünme dönemi...
Tabii, insana zehiri dahi bal içinde veren insanoğlundan her şey bekle, “Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu” misali...
O dönem tabii ki “Burada bir ali cengiz oyunu, piyasadan keriz silkeme oyunu, siyonist Yahudi oyunu var” demiyor kimse. Kimsenin umurumda dahi olmuyor.
Yine o dönem, toplumda market arabalarını tepeleme doldurup para ödemek için kasa başında sıraya geçmek yeni yeni ortaya çıkan bir akımdı. Herkesin elinde bir kredi kartı, cırt cırt çektir, para terkostan akıyor gibi, sanki banka o kredi kartı parasının geri ödemesini istemeyecekmiş gibi, bir zincir markette alışveriş çılgınlığı almış başını gitmiş durumda idi...
O dönem bankalar da kaldırımlarda, banka önlerinde, peynir ekmek dağıtır gibi, tadımlık ürün stantına benzer kartondan stantlarda, yoldan geçene “Beyfendi/Hanfendi iki dakikanızı alabilir miyim?” diyerek “doldur formu kap kredi kartını” tarzında kredi kartı dağıtıyordu...
İlginçtir, seyyar satıcıların peşini bırakmayan zabıtalarımız, banka önünde millete ait kaldırımları işgal eden seyyar bankacılık diye nitelenebilecek şekilde kredi kartı dağıtan bu kişilere hiç “Hoooop, şiştttt, halka ait kaldırımda seyyar bankacılık yapamazsın” demiyor... Neden? Çünkü o seyyar bankacılığın arkasında dev gibi, King Kong büyüklüğünde devasa banka var, yani arkası sağlam!
Neyse, birbiriyle zincirin halkaları gibi türeyen ve eş zamanlı gelişen bu zamanlamanın ışığında zincir market konumuza dönelim...
Hatırlayanlarınız elbette olur; o dönem zincir marketler açılırken davullu zurnalı, yüksek sesli müzik eşliğinde, kapıları envai çeşit renkte balonlarla süslenmiş, palyaçolar ile çocuk hedef kitleye hitap edilmiş, açılış reklamlarında önceden duyurulan dikkat çekici indirimlere koşan insanlar zincir marketin açılışına katılmak için saatler önceden kapıda sıra olup saatlerce içeri girmeyi bekleyip upuzun kuyruklar oluşturuyordu. Adeta bir şenlik veya bayram havası estirerek gerçekleştirilen zincir market açılışı sırasında sanki daha önce hayatlarında hiç lokma tatlısı görmemiş, yememiş gibi açılışa özel iki minik lokma tatlısı alacağım diye saatlerce sıra beklemenin ardından market arabasını tepeleme doldurup alışveriş yapmalar… Zincir marketlerin de böylece hedeflerine ulaşması…
Pekiyi, bu şartlarda Anıl Bey ne yapıyor? Hiç. Markette deyimi yerindeyse sinek avlıyor. Gelen yok, giden yok… Çünkü 1.25 liralık teneke kutu içeceği Anıl Bey’in marketinden kim, neden alsın? Zincir marketler aynı ürünü 50 kuruşa verirken...
ANIL BEY’İN MARKETİNİN KÖKÜNE KİBRİT SUYU
Bu hiç de adil olmayan bu rekabet ortamında, Yahudi oyununda Anıl Bey ne yapacak? Para kazanamadığı gibi, üstelik vergi ve sigorta borçları yüzünden kara kara düşüncelere dalmaktan başka… Binbir umutla açmış olduğu, 4 kişilik bir ailenin umut ve ekmek kapısı olan marketleri iflas ediyor, kapatılıyor. Bu şekilde hem Anıl Bey’in elinden sermayesi gidiyor hem Anıl Bey sisteme borçlanıyor. Sırf kendi iş yerini çalıştırma umuduyla açtığı ve daha sonra da kapatmak zorunda kaldığı marketi nedeniyle Anıl Bey durduk yere, yıllarca sisteme borçlu kalıyor… İlerleyen zamanlarda çıkan aflar ile birlikte borçlarını yapılandırıp ödüyor.
Rahmetli Cem Karaca'nın şarkısında olduğu gibi, Yahudi kapitalist sistem de Anıl Bey'e “İşçisin sen, işçi kal”, gir çabuk bir işe, asgari ücret ile çalış, fazlası senin neyine, talimatı veriyor...
Anıl Bey, marketi iflas ettiği için mecburen kapatmak zorunda kalınca marketinin yerine hemen üç harfli bir zincir market gelip konmuş, iyi mi?
Elbette zincir marketlerin King Kong olmasının tek nedeni Yahudi kapitalist sistem değil. Büyük sermaye para babaları ve bankacılık sistemi de bu işin içinde. Hepsi zincir marketlere destek üstüne destek verirken, market ve bakkallara da köstek üstüne köstek oluyorlar o dönem... Çünkü market ve bakkalların yerlerinde gözleri var...
Anıl Bey'in ailesi şimdilerde sosyal yardımdan aile sosyal yardım parası olarak ayda bin 200 lira alıyormuş, iyi mi? Yani, “Önce iflas ettir, sonra yardıma muhtaç bırak” sistemi, bu Yahudi kapitalist sistem. Şaşırdık mı tabii ki hayır...
Bu sistemin zararı kime? Önce kişinin kendisine, sonra ailesine, sonra o kişinin çoluk çocuğuna… Çünkü hayat mücadelesi ile uğraşırken çoluk çocuğuna daha iyi şartlarda eğitim-öğretim sağlayamıyor, borçlar ile yıllar yıllı uğraşırken çoluk çocuğuna yeterince gereken ilgi, alakayı gösteremiyor ve bu yüzden de çocukları sistemin içinde yarı eğitimli yarı eğitimsiz bir şekilde büyüyor. Onlar da tıpkı babası Anıl Bey gibi, sistemin dişlileri ile hiç de adil olmayan, hatta çokça adaletsiz olan Yahudi kapitalist sistemi içinde yaşama ve hayatta kalma mücadelesine girişiyor...
Zincir market sahiplerinin veliahtları en özel kolejlerde, özel öğretmenlerden ders alıp yurtdışında en prestijli üniversitelerde eğitim-öğretim hayatlarını tamamlıyor... Zengin ile fakir arasında fırsat eşitliği şöyle dursun, aradaki uçurum açılıyor da açılıyor…
Bu sistemin içinde Anıl Bey’in çocukları ile zincir marketlerin veliahtları arasında nasıl bir ayrımcılık, nasıl bir çifte standart, nasıl bir uçurum var, görebiliyor musunuz?
Yani çocukların maalesef eğitim-öğretim hayatlarında da uçurum boyutunda fark var, hayat şartlarına bağlı olarak...
Yani başı adaletsizlik olan sistemin adaletsizlik köklerine kadar, hiç de adil olmayan şartlarda sirayet ediyor...
Anıl Bey’in ev kirası = en son asgari ücret kadar olduğu için sosyal yardımlardan para talep etmek durumunda kalarak devlete yük olmaya devam ediyor... Yani devletine vergi öder halden, sistemin adaletsizliği gereği, devlete yük hale geliyorlar maalesef Anıl Bey gibi girişimci insanlarımız...
Ne uğruna? 3-5 tane, 3 harfli zincir market sahipleri ultra lüks derecede zengin olsun, para babası olsun, King Kong olsun diye...
ZİNCİR MARKETLERDE TÜKETİCİ İÇİN YALANCI BAHAR HAVASI BİTTİ, SIRA GELDİ KARA KIŞA…
Malum zincir marketler sırası ile önce ana arterleri parselleyip sonra Anıl Bey gibi küçük esnafları iflas ettire ettire önemli caddeleri, sonra da kıyı köşedeki bakkalların köküne kibrit suyu dökerek sokak aralarını dahi bir örümcek ağı gibi ele geçirerek şu an başımızı çevirdiğimiz her yerdeler… Tam bir King Kong gibi...
YAHUDİ KAPİTALİST SİSTEMİ, TOPLUMUN KAZANDIKLARINI AL ELİNDEN SİSTEMİDİR
Tüm piyasayı ele geçirir geçirmez, artık rekabetçileri kalmamış oldu. 3-5 tane zincir market tekelleştiği için zamlar artık aylık, haftalık, günlük derken saatlik yapılır oldu...
Geçen gün, üç harfli bir zincir marketten alışveriş yapacağım. Kasada ödeme yaparken farklı fiyat çıktığı için “Ama etiket fiyatı farklı” diyorum. Kasiyer de “Etiket değiştirecek elemanımız yok abla, etiketler çok hızlı değişiyor, yetişemiyoruz” diyor... Yani fiyatlar, merkezi sistemden kasalara otomatik yüklendiği ve güncellendiği için kasadaki fiyat geçerli. “Tüketici olarak başka alternatifin yok, sökül bakalım paraları” demenin başka bir yolu...
Bu zincir marketlerdeki manav reyonu ile de bu sektör de ha bitti, ha bitecek. Manav sektörü de artık yoğun bakım ünitesinde!
Diğer taraftan, meyve sebze üreticisi çiftçiler de aynı zincir marketler tarafından sömürülmeye devam ediyor.
Çünkü, tarla sahipleri de ürünlerini zincir marketlere toptan satmak zorunda kalıyorlar, çünkü pazar alanları son derece daralmış durumda... Zincir marketler dışında birilerine satış yapmaya kalkışsalar, bu kez de alıcı bulamadıklarından ürünlerinin ellerinde kalıp çürümesi tehdidini her hasat dönemi enselerinde hissediyorlar…
Sonuç; nur topu gibi, kocamannn bir King Kong büyüklüğünde, 3-5 tane, zincir marketler zinciri sahibi oldu ülkemiz. Çok mu lazımdı, bence hiç lazım değildi. Hatta çok da gereksizdi. Sadece ana arterlerde ve belli bir sayıda kalmaları gerekirken şube sayıları 10 binlere yaklaştı...
Bu gidişle şube sayıları 100 bin olursa doğayı korumak adına market poşetini para ile satın alır hale gelmişken bu kez de zincir marketlerden “içeriye giriş parası” almaya başlarlar. Yani ayak bastı parası, bir nevi hava parası… Olmaz mı, olur, bal gibi olur, tuz gibi olur... Demedi demeyin!
Kim derdi ki, zincir marketler ilk açıldığı zamanlarda müşterilerinin ayakları altına kırmızı halı serenler, market poşetlerini doğayı koruma sosyal sorumluluk projesi diye para ile satıp kendi reklamlarını tüketiciye bedava yaptırıp tüketiciyi bir gün enayi yerine koyacak...
Eskiden müşteri alışveriş yapınca servis araçları dahi vardı, müşterinin evinin önüne kadar götürme hizmeti bedavaydı. Şimdi satın aldıkları ürünleri motorlu kuryelerle müşterilerin evine kadar teslim etseler bile, kurye ücretini faturaya yansıtıp bunu da müşteriden tahsil ediyorlar. Kendi bakarak seçerek ürün satın almak isteyenlere de büyük geçmiş olsun, çünkü öyle bir uygulamaları yok!
Nerde kaldı bakkalın oğluna bir çikolata karşılığı “Çocuk malzemeleri getiriversin bakkal efendi” dediğimiz veya balkondan iple sepeti bakkala ulaştırdığımız günler?
Şimdi market poşetini hem para ile satın al, hem zincir marketlerin ismi poşetlerde yazmaya devam etsin. Senin paran ile sana kendi marketinin reklamını bedavaya yaptırsın, yani tüketiciyi sömürdükçe her yönde sömürge sistemi. Ohhh, ne ala kaymaklı kadayıf valla...
Haydi hayırlı olsun, filanca yerde bir zincir market daha yeni şube açmış, koşunn koşunn...
Sonra da “Zincir marketler bizi kazıklıyor, zincir market terörü” demeye devam edin. Hakkını koruyamadığımız tüm mahalle esnafının da ruhlarına bir Fatiha okuyun bari...
Dr. Meryem ÇILDIR