İNSAN ZİHNİNİN EPİSTENOMİK SINIRI VE YAPAY ZEKA İLE YENİ BİR MİLAT
Melih Rüştü Çalıkoğlu, Avukat, Kişisel Veri Koruma Uzmanı
Önemli Not: Makale ilk olarak 11 Ocak 2023’de Linkedin üzerinde İngilizce olarak “REACHING THE LIMITS OF HUMAN COGNITION AND THE AI” başlığıyla yayınlanmıştır. Yapay Zeka teknolojisinin bir yıl gibi kısa bir sürede kat ettiği mesafe dikkate alınarak güncellenmiş olarak ve ilk defa Türkçe olarak yeninden yayınlanmaktadır.
2022, Yapay Zeka'nın (YZ) yılıydı. Son bir buçuk yılda olanları mesleğim ve uzmanlık alanım gereği (kişisel verilerin korunması ve teknoloji) yakından takip ettim ve Yapay Zeka araçlarını yoğun bir şekilde kullanıp denedikten sonra sunu söyleyebilirim ki, Yapay zekanın etkisi o kadar devrimci olcak ki, 2023'ü yeni bir milatın ilk yılı olarak takvimlerimize işaretlememiz gerekecek.
Bu makalemle bu yeni milat için Latince’de Anno Automaturom (AA) ve Türkçe’de Otomasyon Dönemi (OD) isimlerini öneriyorum. Makalede ayrıca, YZ gibi akıl almaz derecede güçlü bilgi işlem araçlarını doğuran şartları tanımlamak için yeni bir kavram olarak epistenomi kavramını sunuyorum( bilişsel ergonomi olarak düşünebilirsiniz).
İnsanın Sınırları ve Teknolojik İlerleme
İnsanlar olarak, işlerimizi daha kolay ve verimli hale getirmenin yollarını bulmaya doğal olarak meyilliyiz. Tarih boyunca, üretkenliğimizi artırmak ve hayatımızı iyileştirmek için sayısız araç ve teknik icat ettik. Ancak, ne kadar zeki olursak olalım, kullandığımız ekipman ve sistemleri tasarlarken göz önünde bulundurmamız gereken belirli fiziksel sınırlamalarımız vardır.
Örneğin, parmaklarımızın belirli bir uzunluğu ve becerisi, küçük nesneleri ne kadar kolay manipüle edebileceğimizi etkiler. Benzer şekilde, ellerimizin ve parmaklarımızın doğal şekli ve boyutu, akıllı telefonlar gibi mobil cihazları ne kadar kolay kullanabileceğimizi etkiler. Bu tür cihazları tasarlarken, üreticilerin bu sınırlamaları göz önünde bulundurması ve kullanıcıların etkileşimde bulunması kolay ve güvenli ergonomik ekipmanlar üretmesi gerekir.
Ergonomi terimi, 20. yüzyılın ortalarında Polonyalı bilim insanı ve mühendis Wojciech Jastrzebowski tarafından ortaya atılmıştır ve o zamandan beri birçok endüstride yaygın olarak kullanılan önemli bir araştırma ve çalışma alanı haline gelmiştir.
Ergonomi, bireyler ile kullandıkları ekipman ve sistemler arasındaki ilişkinin incelenmesidir. İnsanların onlarla güvenli ve verimli bir şekilde etkileşimde bulunmalarını sağlamak için isimleri tasarlamak ve düzenlemekle ilgilenen uygulamalı bir bilim dalıdır.
Öte yandan, insan fiziksel sınırlamalarını göz ardı eden ve ergonomik olmayan bir tasarıma sahip ekipmanlar, sağlık sorunlarına ve işlerimizde verimsizliklere neden olarak refahımıza zarar verebilir ve genellikle "ergonomik olmayan" ekipman olarak adlandırılır.
Ergonominin sürekli bir süreç olduğunu akılda tutmak önemlidir; teknolojiler ve tasarımlar sürekli gelişmekte olup, kullanıcıların güvenliği ve verimliliğini sağlamak için ergonomik ilkelerin sürekli olarak değerlendirilmesi ve güncellenmesi gerekir.
Kısacası, ergonomi, insanlarla en verimli ve güvenli şekilde etkileşimde bulunan ekipman ve sistemleri tasarlamayı amaçlayan uygulamalı bir bilim dalıdır ve teknolojinin sınırlarını sürekli olarak zorladığımız için, doğal sınırlamalarımızı göz önünde bulundurmalı ve insan anlayışımızı artıran ve yaşam kalitemizi iyileştiren daha iyi ve daha uygun bilgi sistemleri tasarlamak için ergonomik ilkeleri dikkate almalıyız.
Bilginin Ergonomisi
20 yüzyılda katlanarak artan bir hızla yaşanan teknolojik sıçrama ve bilginin yaygınlaşmasıyla insanlık, yeni bir meydan okuma ile karşı karşıya kaldığını düşünüyorum. Ben buna bilginin ergonomisi veya benim verdiğim ismiyle "epistenomi" diyorum.
Yazının icadından bu yana, insanlığa sunulan bilgi miktarı sürekli artmaktadır. Bilgi Çağı'nın başlamasıyla bu eğilim katlanarak hızlandı ve insanlar, kendilerine sunulan büyük miktardaki veriyi işlemekte ve anlamlandırmakta giderek daha fazla zorlanmaya başladı. Son 30 yılda üretilen, kaydedilen ve paylaşılan bilgi miktarı katlanarak o kadar büyük bir miktara ulaştı ki, beyinlerimiz günlük olarak bombardıman altında kaldığımız büyük miktardaki bilgiyi ergonomik olarak sürdüremeyecek duruma geldi.
İnsan, tarih boyunca sınırlarına ulaştığı her anda yeni bir teknoloji üreterek sınırlarını aşmayı bilmiş akıllı bir türdür. Yeterince hızlı koşamazken, önce atlara binmeyi, sonra tekerlekli arabaları ve en sonunda içten yanmalı araçları icad ederek, yeryüzünde sesten hızlı koşmayı başarabilmiş bir türden bahsediyoruz. En fazla bir kaç metre yükseklikten atlayabilirken, önce şişme balonlarla yükselmeyi, sonrasında ise sesten kat be kat hızlı uçan araçlar yaparak, kuşların bile hayal edemeyeceği şekilde uçmayı başarabilmiş bir türüz. Aşırı basınç yüzünden suyun içinde en fazla 10-12 metre derinliğe dalabilirken, önce giysilerle sonra çelik kutularla, hiç bir derin deniz memelisinin gidemeyeceği akıl almaz derinliklere yaklaşık 11 kilometre derinliğe dalabilmiş bir türüz.
Ergonomi teriminin sorunu, bu kavranım genellikle insanın fiziki sınırlamalarına odaklanır şekilde kullanılıyor olmasıdır. Bilişsel sınırlarımızla ilgili böyle bir yaklaşımın kullanıldığını ben daha önce duymamıştım. Bunun bir sebebi bence teknolojik devrime rağmen hala kendi bilincimizin ve beynimizin tam olarak nasıl çalıştığını ve sınırlarını anlayamamış olmamız olabilir. Bir başka sebebi ise insanlık tarihi boyunca ne kadar bilgi üretmiş olursak olalım, bu bilgileri işleyip anlayabilen yüksek zeka sahibi bireylerin hep var olmuş olmasıydı. Bir bakıma bilişsel kapasitemizin sınırsız olduğunu düşünüyorduk.
Epistenomik, İnsan Zihninin Sınırları
Ancak bilgi çağına girdikten sonra işler giderek değişmeye başladı. Bir araştırmaya göre insanlığın bir yılda ürettiği bilgi 13 yıl gibi kısa bir sürede (2010 -2023) tam altmış kat arttı. 2010 yılında insanlığı tamamı insanlığın ürettiği, kopyaladığı ve tükettiği veri miktarı 2 zettabayt iken 2023 yılında bu rakam 120 Zettabayt’a yükseldi. Zettabayt veri miktarını ölçmeki için kullanılan bir ölçü birimi 1 Zettabayt 1.099.511.627.776 Gigabayta eşit. Daha iyi anlayabilmeniz için akıllı telefonlar için ortalama saklama ortamının 100 Gigabayt olduğunu (2020 rakamları ile) söyleyebiliriz. Yani yalnızca 2023 yılında 1,2 trilyon cep telefonunun saklama alanına denk miktarda bir veriden bahsediyoruz.
İnsanlığın bugüne kadar toplam 155 milyon civarında farkı kitap yazdığı hesaplanıyor.
Her yıl sadece tıp alanında yayınlanan bilimsel makale sayısı 1,8 milyon olduğu düşünülüyor.
Üretilen bilgi o kadar büyük miktarlara ulaştı ki her hangi bir insanın, ne kadar zeki ve çalışkan olursa olsun bu kadar yoğun bilgiyi okuması, öğrenmesi, işlemesi ve anlamlandırması artık imkansız.
Tarihte atalarımızın defalarca yaptığı gibi fiziksel sınırlarımızı ergonomik olarak zorlayan limitleri aştığımız gibi son 50 yılda geliştirdiğimiz bilgi teknolojileri ile zihnimizin ergonomik sınırlarını da bir şekilde aşmayı başardık. Ama kullandığımız bilişim sistemleri yalnızca işimizi kolaylaştırmadı üretilen, paylaşılan, saklanan bilginin de ölçülemez şekilde büyümesine sebep oldu. Ve yeniden bir ergonomik sınırla yüz yüze geldik.
Ve bilişsel sınırlarımızı yeni bir teknoloji ile aşmanın yolunu bulduk. Kendi zihnimizin çalışma şeklini kopyalayarak ürettiğimiz, bizden sonra yeryüzünde ikinci bilince evrilmesine kesin gözüyle bakılan yapay zekadan bahsediyoruz.
Yapay Zekanın Doğuşu
Bir kez daha daha az çaba ile daha fazla üretmek isteyen tür olarak, bu bilgi çağı eğilimi insanlığı, beyinlerimiz için bilgiyi daha epistenomik, yani işlemesi daha kolay hale getirecek yeni icatlar yapmaya itiyor. Makinelerin bilgiyi işlemeye ve hesaplamaya başladığı ilk zamanlarda ek araçlara ihtiyacımız olacağını öngördük ve hissettik.
İlk YZ projelerinden biri 1956'da düzenlenen Dartmouth Konferansı'ydı. Konferans, YZ alanının kurucuları olarak kabul edilen John McCarthy, Marvin Minsky, Nathaniel Rochester ve Claude Shannon tarafından düzenlendi. Konferansta, insan gibi düşünebilen bir makine yaratma fikri öne sürüldü ve bu çaba için "yapay zeka" terimi kullanılmaya başlandı.
Yapay Zekanın işler hale gelmesi, bir başka ifade ile ilk nefesini alması, insanlığın bilgi üretimi, yaratımı ve işlenmesinde eşi görülmemiş bir seviyeye ulaştıracak ve içinde yaşadığı moleküler dünyayı hatta canlı hayatı yeniden yazıp değiştirmesine imkan verecek olan bir çağın başlangıcını ifade ediyor. Bu o kadar büyük bir olay ki, İsa'nın doğumu ile karşılaştırabilirsiniz.
Hepiniz içinde yaşadığımız bilgisayarlarla taçlanan dönemin “Bilgi Çağı” olarak adlandırıldığını duymuşsunuzdur. Aslında Türkçe’de bu tanım yanlış kullanılıyor. Zira İngilize orijinali Information Age. Informatin daha çok veri gibi bir anlama geliyor. Bu yüzden bu çağa aslında “Veri Çağı” demeliyiz. Bu dönemde makineleri bilgi üretmek, çoğaltmak ve paylaşmak için kullandık. Ama artık makineler bilgileri sadece işlemiyor. Tüm insan dillerine ve bilgisine hakim olabilecek öğrenme kapasitesine sahip Yapay Zeka ile artık bilgiye anlam verebiliyor ve bilgi üretebiliyor. İngilizce’de anlam ve farkındalık içeren bilgiye “knowledge” deniliyor. Bu yüzden Yapay Zeka ile birlikte artık Veri Çağının (Information Age) bittiğini ve (gerçek) Bilgi Çağının (Knowledge Age) başladığını söyleyenler de var.
Epistenomik Sınırımız ve Çözüm Olarak Yapay Zeka
Doğamızın bir parçası olarak, belirli zaman dönemlerini genelleştirmeyi seviyoruz. Bu nedenle, İsa'nın doğumundan önceki yılları M.Ö. (Milattan Önce) ve doğumundan itibaren M.S. (Milattan Sonra) olarak adlandırıyoruz. Hristiyanlar ise bu ayrımı BC. (İsadan önce) ve AD (Tanrının Yılında) olarak yapıyorlar. Yapay Zekanın doğuşu o kadar büyük bir teknolojik devrim yaratacak ki, benim bakış açımla, M.S. 2022'yi bir çağın sonu ve yeni tarihsel sıfır noktamız olarak ilan edebilir ve yapay zekanın başladığı yıl olan OD (Otomasyon Dönemi) yılı olarak ilan edebiliriz.
Her iki durumda da, dünya 2022 öncesine göre asla aynı olmayacak. 100 yıl sonrasını tahmin edenlerden değilim, ama geleceği ilişkin güçlü bir tahminde bulun denilirse, insan beyninin bilişsel gücünün, otomatonların eşi görülmemiş bilgi gücü ile birleşeceğini ve bir tür sibernetik insanın ortaya çıkacağını tahmin edebiliyorum. Bilim kurguda sık duyduğunuz bu kavramların artık erişilebilir olasılık haline geldiğini de burada belirtmiş olayım.
Aslına bakarsanız birçoğumuz bunun geleceğini zaten kestirebiliyorduk. Özellike bilgi teknolojilerinin aşırı hızlı evrimini takip edenler için bu böyleydi.
Ben de bu konuları takip eden bir kişi olarak bundan 10 yıl önce, Orta Anadolu'da hızla diğerleri arasında kalite açısından yükselen yepyeni bir devlet üniversitesi olan Abdullah Gül Üniversitesini kurma projesinin bir parçası oldum. O zamanlar, üniversitelerin araştırma ve eğitim gibi iki büyük toplumsal işlevlerinin yanı sıra, 3. nesil üniversitelerin üçüncü büyük işlevi olarak toplumsal etkiyi kabul edeceğini öne sürmüş ve “3. nesil üniversite” kavramını ortaya atmıştım. Aynı dönemde yani üniversitelerin tarihsel gelişimi ve işlevsel dönüşümü üzerine düşünürken insanın tarih boyunca biriken ve çoğalan bilgi üretme faaliyetleri dikkatimi çekmişti. O zamanlar yazılı olarak paylaşmamakla beraber ilk defa “bilgi ergonomisi” kavramını üretmiş ve burada yenileyerek paylaştığım görseli üretmiş ve bilginin artışı ve artan ve ergonomik olmaktan çıkan bilgi teknolojilerinin güçlenmesi ile birlikte yakın gelecekte 4. Nesil üniversitelerin ortaya çıkacağını düşünmüştüm (Not: Üçüncü Nesil Üniversitenin Yeniden Konumlandırılması başlıklı makalemi şuradan okuyabilirsiniz.
2022'de Yapay Zeka devrimi ile karşı karşıya kaldığımda, o zamanlar ürettiğim bilgi ergonomisi kavramı yeniden aklıma geldi. Aldığım notları yeniden gözden geçirdim. Ve o zamanlar çizdiğim, epistemolojik sınırlamaların, insanlığın bilgi birikiminin ve teknolojinin ortaya çıkışıyla bilginin üretilmesinin hızlanması arasındaki ilişkiyi gösteren grafiğimi yeniden ele aldım ve güncelledim.
Grafikten de görebileceğiniz üzere insanlığın ürettiği toplam bilgi tarih boyunca yavaş yavaş artarken, yazının bulunması, matbaanın icadı , bilgisayarların icadı gibi bilgi işleme ve paylaşma teknolojilerinin ortaya çıkması ile birlikte giderek yükselen bir hızda artıyor. Yapay Zekanın icadıyla üretilen ve paylaşılan bilginin tarihte görülmemiş bir hızla artacağını kestirmek için kahin olmaya gerek yok.
Görsel
İnsanın Epistenomik sınırı ve Toplam Biriken Bilgi Miktarının Tarihsel Gelişimi
Tarih boyunca her teknolojik atılım, değişmeye ve uyum sağlamaya zorladı bizi ve düşünme makinelerinin yeni çağıyla bir kez daha değişmek ve uyum sağlamak zorunda kalacağız. Çok fazla korku ve şüphe olacak. İnsanlar, doğrudan insan zekası ve yaratıcılığıyla ilgili işlerini kaybetmekten korkacaklar. Ama diyorlar ki, 17. yüzyılda İstanbul'da ilk matbaa kurulduğunda, kitapları kopyalayarak geçimlerini sağlayan yüzlerce kâtip ve katip, bu yeni şeytani teknolojiyi protesto etmek için sokaklara döküldü.
Sanatçılar, besteciler, hukukçular, öğretmenler ve yazılım geliştiriciler de sokaklara çıkıp gelecek olanı engellemeye çalışabilirler. Ama daha önce olduğu gibi, 2022'de o çizgiyi geçtiğimizde geri dönüş olmayacağını varsayıyorum. Bir şekilde ya da başka bir şekilde, kendi yarattığımız yeni koşullara uyum sağlamak zorunda kalacağız.
Sonuç
Epistenomik, daha önce hiç olmadığı kadar çok bilgi üretip tükettiğimiz için, bu bilgilerle nasıl etkileşimde bulunduğumuzun ergonomisini de göz önünde bulundurmamız gerektiğini vurguluyor. Yeni teknolojilerin, örneğin YZ'nin yardımıyla, bilgileri daha kolay erişilebilir ve anlaşılır hale getiren sistemler zaten oluşturduk. Teknolojinin sınırlarını zorlamaya devam ederken, insan anlayışımızı artıran ve yaşam kalitemizi iyileştiren daha iyi ve daha uygun bilgi sistemleri tasarlamak için ergonomik ilkeleri göz önünde bulundurmak hayati önem taşımaktadır.
Yapay zeka ve bilgi üretimi alanında yeni bir çağa girdiğimiz için insanlık için heyecan verici bir zaman. Ancak, bu da kendi zorluklarını getiriyor ve bunu dikkatle ve düşünerek ele almak önemli. Bu, sadece teknolojinin gelişimiyle ilgili değil, aynı zamanda toplum olarak buna nasıl uyum sağladığımız ve bunu hayatımızı iyileştirmek için nasıl kullandığımızla da ilgili.
Yapay Zeka ve diğer teknolojilerdeki devrim hızlanmaya devam ettikçe, epistemoloji alanı giderek daha önemli hale gelecek. Beynimizin epistenomik sınırlamalarını anlayarak ve bu sınırlamaları göz önünde bulunduran sistemler tasarlayarak, bilgiyi tüketme, üretme ve paylaşma şeklimizi daha verimli ve etkili hale getirebiliriz. Bu, sadece bilgiyi tüketme, üretme ve paylaşma yeteneğimizi iyileştirmekle kalmayacak, aynı zamanda bizi çevremizdeki dünyayı daha iyi anlamamıza da yardımcı olacak.
YAPAY ZEKA AYDINLATMA METNİ:
Makale, İngilizce orjinalinden ChatGPT isimli yapay zeka modeli kullanılarak tercüme edilmiş, editoryal düzeltmeler ve metnin anlaşılmasını kolaylaştıracak eklemeler yazar tarafından yapılmıştır.