Kadın Özgürlüğü ve Mahsa Amini
İran’da “İrşat Ekipleri” (Ahlak Polisi) tarafından başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle 13 Eylül günü göz altına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini, kötü muamele sonucu ölmüş ve 16 Eylül’de cenazesi ailesine teslim edilmişti.
Bu olay üzerine İran’ın birçok yerleşim yerinde günlerdir protestolar ve direniş sürmektedir. Onlarca ölü, yüzlerce yaralı ve binlercesi de göz altına alınmıştır.
Devletin sert önlemleriyle direniş muhtemelen son bulacaktır ancak İran’da özgürlük ateşinin hiç sönmeyeceğini düşünüyorum.
İran toplumu ve özellikle İran kadını Müslüman ülkelerin en ileri toplumudur. Tarih boyunca baskı ve dayatmalara karşı direnmeyi bir kültür olarak içselleştirmiştir.
Bugün de direnişin bir bayrak ve sembolü olan Mahsa Amini’nin ölümüyle ortaya çıkan direnişi bu kapsamda değerlendirmenin daha doğru olduğu kanaatındayım.
Direnişi, bir “kadın hareketi” veya “örtüye karşı” örgütlü bir başkaldırı olarak görmek yanlıştır. Gösterilerin Mahsa Amini’nin gözaltında ölümünden sonra spontane geliştiğini düşünüyorum.
İran’da kamuya açık alanlarda özellikle gençlerin davranış ve kılık-kıyafet biçimlerine müdahale edilmesi halkın haklı tepkisine yol açmaktadır.
Yönetimin zorbalığı ve halk üzerindeki baskıları yeni olmadığı gibi halkın tepkisi ve protestoları da yeni değildir. Direnişte kadınların ön saflarda olması, İran’da kadının daha etkin olmasından kaynaklanmaktadır.
Doğal olarak özgürlüklere müdahale edilmesinden de en çok da zarar gören kadınlardır.
Kadın ve erkeklerin davranışlarının ve kılık-kıyafetlerinin kurallara uyup uymamasını denetleyen Ahlak Polisi’nin varlığı dahi tek başına zorbalığı ve baskıyı tescil etmektedir.
Sokaklarda, cadde ve pazarlarda, üniversitelerin giriş kapılarında Ahlak polisi tarafından denetimler yapılmakta, kimileri uyarılmakta, kimileri de kurallara uymadığı gerekçesiyle ya coplanmakta ya da göz altına alınmaktadırlar.
Bu despotik uygulamalardan en çok etkilenenlerin kadınlar olması kaçınılmaz bir sonuçtur.
İran’da temel sorun; devletçi, dinci ve rejimin ideolojik uygulamalarıdır. Devlet, bu kapsamda baş örtüsüne veya örtünme biçimine de müdahale etmektedir.
Şiddet içermeyen gösterilerin nedeni de söz konusu müdahaledir.
Protestolar; istihbarat ve örgütler marifetiyle şiddet sarmalına alınarak toplumsal direnişin önüne geçilmektedir. Hangi amaçla olursa olsun devlete karşı şiddete baş vuranlar rejime hizmet ederler.
-
Kadın sorunu İran’la sınırlı değildir.
Kadına yönelik hak ihlalleri Müslüman coğrafyasının tamamında söz konusudur. Türkiye dahil kadına yönelik baskı ve şiddetin en az uygulandığı ülke yine İran’dır. Çünkü İran’da kadının statüsü çok daha güçlüdür.
Esas olarak sorun, Müslüman coğrafyasıyla da sınırlı değildir. Neredeyse dünyanın her bölgesinde kadına yönelik ayırımcılık, baskı ve şiddet yaşanmaktadır.
Eski çağlardan beri dünyanın her bölgesinde kadın; ezilen, hak ve hukuku göz ardı edilen, erkeğe hizmet için var olan bir nesne durumunda olmuştur. Eski Çinlilerde kadın kocasının kölesi sayılırdı. Batıda da kadın bundan farklı değildi.
Ne yazık ki kadına yönelik ayırımcılık geçmişte kalmış değildir. Çağımızın en önemli konularından biri hiç şüphesiz ki kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği sorunudur.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde dahi kadınlar negatif ayrımcılığa maruz kalmakta, iş ve eğitimde ihmal edilmekte, tacize uğramakta ve cinsel bir meta olarak görülmektedir.
Batı toplumlarında yıllardır artarak devam eden örgütlü ve güçlü bir kadın direnişi vardır. Bu mücadele sonucu medeni toplumlarda çok önemli mesafeler alınmıştır.
Benim gördüğüm, İran’da yükselen çığlık, kadının açılıp saçılma isteği değildir. Onurlu ve özgür bir yaşama talebidir.
Gösterilerde kadınların baş örtülerini çıkarmaları, yakmaları baş örtüsüne veya örtünmeye karşı bir eylem değil, yasalarla ve zor kullanılarak bir örtü biçimin dayatılmasına karşı bir eylemdir.
Rejimin kılık-kıyafeti dayatmasına, denetlemesine ve müdahale etmesine karşı çıkılıyor.
Ne giyeceğine ve nasıl giyinileceğine devlet değil, kadının kendisi karar vermek istiyor.
Bu bağlamda, “Jin, Jiyan, Azadi (Kadın, Hayat, Özgürlük)” ve “Berxwedan Jiyane” (direnmek yaşamaktır) söylemleri bir isyan sloganı değil, bir hayat felsefesidir.
Devletin uyguladığı baskı ve yasaklar, sadece başörtüsü veya kadının nasıl giyindiğine yönelik değil, doğrudan kadın ve erkek özgürlüğünedir.
Bu nedenle de İran’daki direnişi “kadın merkezli” görmenin veya ölen kızın “Kürt kimliği” üzerinden Kürt toplumuyla doğrudan ilişkilendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
İdeolojik kurumların ve dine dayalı müesseselerin sorun oluşturduğu açıktır. Bunları görmezden gelerek sorunu baş örtü merkezli görmek geçeği ıskalamaktır.
Abdulbaki Erdoğmuş