YAŞAM

Kadınlar Kime ve Neye Karşı Güçlendiriliyor? Bu Fitneyi Bırakıp Aileyi Güçlendirmek Zorundayız

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Genel manada bu günlerin bir anlam ifade ettiği kanaatinde değiliz. Ancak “kadın” meselesi tüm yıl boyunca özel olarak “çalışıldığı” için günü gelmişken biz de birkaç kelam edelim istedik.

Kadınlar Kime ve Neye Karşı Güçlendiriliyor? Bu Fitneyi Bırakıp Aileyi Güçlendirmek Zorundayız

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Genel manada bu günlerin bir anlam ifade ettiği kanaatinde değiliz. Ancak “kadın” meselesi tüm yıl boyunca özel olarak “çalışıldığı” için günü gelmişken biz de birkaç kelam edelim istedik. Kadın ve erkek, bir terazinin iki kefesi gibi düşünülecek olursa bir tarafa fazla yüklenilince diğer taraf da olarak zayıflıyor. Kim ne anlatırsa anlatsın gerisi boş.

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.
Genel manada bu günlerin bir anlam ifade ettiği kanaatinde değiliz.
Ancak “kadın” meselesi tüm yıl boyunca özel olarak “çalışıldığı” için günü gelmişken biz de birkaç kelam edelim istedik.
Kadın ve erkek, bir terazinin iki kefesi gibi düşünülecek olursa bir tarafa fazla yüklenilince diğer taraf da olarak zayıflıyor.
Kim ne anlatırsa anlatsın gerisi boş.

Kadınlar kime ve neye karşı güçlendiriliyor? Bu fitneyi bırakıp aileyi mi güçlendirsek!

Bir tarafı kışkırtıp, diğer tarafın üzerine yollamak iyi bir fikir olmasa gerek.
Amaç kadına şiddetin önüne geçmekse, şöyle geriye dönüp bir bakıp düşünecek olursak, onca “kadın bilmem ne derneği” açıldıkça kadına şiddetin sayısı arttı mı azaldı mı?

Bu sorunun cevabını herkes kendi sağına-soluna bakarak cevaplasın.

Kadınlar kime ve neye karşı güçlendiriliyor? Bu fitneyi bırakıp aileyi mi güçlendirsek!


Bugün konuşulması gereken asıl konu ise;

Geçmiş yıllarda kadın hakları adı altında yapılan çalışmalar, daha çok sol tandanslı örgütlerin işiyken...
Son yıllarda ise özellikle iktidarın kanatları altında kendine yer bulan muhafazakâr hanımların işi feminizm boyutuna kadar getirip dayaması olmalı…

Bahsettiğimiz kesim, bir anda kucağında bulduğu para tomarlarıyla ne şaşkına dönüp evine bir de “kadın hizmetçi” tutup kendisi de sabahtan akşama kadar bilmem ne derneği çatısı altında kadınları kışkırtma işiyle meşgulü olmaya başladı.
Merak ediyoruz, söz konusu dernek ya da dernekler bugüne kadar sosyal ve ekonomik sebeplerle dağılmak üzere olan kaç aileyi uçurumun kenarından çekip aldı acaba?
Ya da kuruluş amaçları ve dertleri bu muydu?
O da ayrı bir soru tabi.


Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından defalarca “Avrupa Birliği için çıkardığımız kanunlar gereği aile yapımıza zarar verdik” sözünü duymadık mı?
Biz duyduk da en yakınındakiler duymadı.

Boşanmaların ya da kadın ve erkeğin arasındaki en büyük iki sorun da ahlaki ve ekonomik çöküntü.
Ülkemizin özellikle son yıllarda içinde bulunduğu durum ise ekonomik kriz ve ahlaki dejenerasyon.
İkisi birbirine paralel ilerliyor anlayacağınız.
Ülkemizin durumu ve ailemizin durumu.
Bu döngüden çıkamıyoruz
Sorun da çözüm de orta yerde duruyor.

Bizim bildiğimiz ve yaşadığımız dünyada kadın ya da erkek sorunu yok.
Gördüğümüz kadarıyla “ahlaki” ve “ekonomik” sorunlar var.
Bizlerin annelerinin ayaklarının altında cennet var.
Eşlerimiz başımızın tacı, kızlarımız gözümün nuru!
Küçük Zeynebim canımın içi!
En azından bize bu boş işleri anlatmayın.


Ülkemizde acilen ve ilk olarak güçlendirilmesi gereken bir şeyler varsa ki var o da “aile”dir.
Ama “kadınları güçlendirme” adı altında yapılan çalışmalar en fazla da aileye ve dolayısıyla kadına zarar veriyor.
Ahlaki değerlerler güçlendirilirse
Ekonomi güçlendirilirse
Kadın da erkek de çocuk da güçlenir
Tabi niyet kadını güçlendirmekse
Kadınların ezildiği yerde erkeklerin bir eli yağda bir eli balda mı sanıyorsunuz?
Her iki birey de aynı ekonomik ve sosyal ortamda nefes alıyor.

Olayın bir başka boyutuna bakacak olursak.
Yine son olarak başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidarın çeşitli isimleri tarafından dikkat çekilen önemli bir sorunumuz daha var.
Nüfus artış hızımız alarm veriyor.

Milli Gazete'nin haberine göre, Aşağıdaki ifadeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Buyurun okuyun ve son 20 yılda geldiğimiz noktayı görün:

-2001 yılında toplam doğurganlık hızımız 2,38 iken, bugün bu rakam 1,51'e düşmüştür. Nüfusun yenilenme düzeyinin 2,1 olduğu dikkate alındığında, durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Yıllık nüfus artış hızımız ise 2022 yılında binde 7 iken, 2023'te binde 1,1'e gerilemiştir. Çocuk ve genç nüfusumuz azalırken, yaşlı nüfusumuz tarihimizde ilk defa yüzde 10'un üzerine çıkmış, ortalama yaşımız da 34 sınırına dayanmıştır.
-Tüm bunlarla birlikte evlenme yaşı önemli ölçüde yükselmiş, boşanma oranları ise aynı nispette artmıştır. Evlenme hızı 2023'te binde 6,63 olarak gerçekleşti. 1000 nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden 'kaba boşanma hızı' ise 2,01'e çıktı. Boşanmaların yüzde 33,4'ünün evliliğin ilk 5 yılı içinde, yüzde 21,7'sinin ise evliliğin 6 ila 10'uncu yılları arasında meydana geldiği göze çarpıyor.
-Ülkemizde ilk evlenme yaşının kadınlar için 26'ya, erkekler için ise 28'e yükseldiğini görüyoruz. İlk anne olma yaşı, geçmişte görülmemiş biçimde, 29'u aşmış vaziyette. Bütün bu verilerin, oranların ve istatistiklerin anlattığı şudur; Türkiye, genç ve nitelikli nüfus bakımından, üzülerek söylüyorum, kan kaybetmektedir.
-Gerekli önlemleri bir an önce almaz, ihtiyaç duyulan politikaları kısa sürede uygulamazsak sorun telafi edilemez boyuta varacaktır. Allah korusun böyle bir durumda yalnızca nüfus değil, nüfuz kaybı da yaşamamız kaçınılmazdır.

Son olarak biz de diyoruz ki; acilen feminizm gemisinden inip kadın derneklerinin kapatılıp aile derneklerinin açılmalıdır.