KİRLİ SİYASET VE UYUYAN MİLLET
AKP hükümeti öncesinde Ecevit hükümetinin ortağı olan Devlet Bahçeli o dönemde erken seçim kararı alarak yeni kurulan AKP’yi iktidara taşımıştı. O Bahçeli Erdoğan’ı başkan yaptı. Bugün Devlet Bahçeli seçim vaadi olan Emeklilikte Yaşa Takılanları yarı yolda bıraktı. Bir kez daha görülmüştür ki, bugünkü siyaset adamlarının hiç biri halkın yanında değildir.
16 yıldır AKP dönemine baktığımızda halkın zenginleşmediğini, refah payının artmadığını fakat çokuluslu şirketlerin yararına yasaların çıktığını görmekteyiz. Bu dönemde hiç mi zengin olan olmadı? Tabi ki oldu! Zengin olanlar yandaşlardan başkası değildi.
Ecevit döneminde asgari ücret alan ve geçinemeyen vatandaşın refahında hiçbir değişiklik olmadı. Hala asgari ücretle geçinemiyor ve hala asgari ücretli borçla yaşıyor. Üstelik AKP döneminde daha da fakirleşti halkımız. Bu dönemde Orta direk ortadan kalktı.
16 yılda tamamen batıya teslim olduk. Üretimi bitirdik. Tarım ve hayvancılıkta bile dışarıya bağımlı hale geldik. Oysa gıda bir ülkenin en önemli silahıdır. Asla dışarıya teslim edilmemelidir.
Henry Kissinger henüz 1970 yılında “petrolü kontrol ederseniz ülkeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz” sözü ile bu alandaki uzun vadeli planı açık bir şekilde ortaya koymuştu. 70’lerde bunun farkında olan ABD bugün ülkeleri sömürecek hale gelmiştir. Peki, biz neden bu kadar rahat batıya teslim oluyoruz?
Ülkemizin dövize ihtiyacı var. Dövizi bize gönderecek olanlar yabancılar. Bu yabancıların %87’si AB ve ABD oluşturuyor. Anlayacağınız gelen paranın %87’si Avrupa Birliği ülkelerinden ve Amerika’dan geliyor. Dolayısıyla bizi finans eden bir batı var. Her yıl 40-50 milyar dolar, 16 yıllık dönemde yaklaşık 630 milyar doların üstünde ülkemize yabancı para geldi.
Ne oldu bu para?
Önemli bir kısmını inşaat gömdük. Fabrika yaptık mı o parayla? Maalesef yapmadık.
Eğer gelen dövizle fabrika yapsaydık, bu fabrikayı yaparken kullanılan makineleri dışarıdan alsaydık, cari açığımız açık verirdi. Fakat fabrikalar çalışıp, mal satmaya başladı mı, cari açığımız o zaman da fazla verirdi. Biz çarı açığı tüketime yönlendirdik. Tüketime yönlendirdiğimiz için, üretimimizi baskıladık. Biz ithalatla tüketime çalıştık. Bu nedenle milli gelirdeki üretim payı %25’lerden yüzde 15’lere düştü.
Yabancı sermaye 16 yılda Türkiye’ye 3 aşamalı bir geliş sergiledi
Birinci aşaması 2003-2008 dönemi. Geldi Türkiye’de şirket satın aldı. Türkiye’de yatırım yaptı. Hatta Türkiye’de fabrika kurdu. Türkiye’ye güvendi ve elini taşın altına koydu.
İkinci aşama 2010 yılında batı doğrudan borç vermeye başladı. Bu durum 2014 yılında kadar sürdü.
Üçüncü aşama sıcak para olayı. Batı bize hiç güvenmemeye başladı. Parasını garanti olarak vermeye başladı. Hiç bir şekilde doğrudan borç olarak da riske girmemeye başladı. En zor dönem bu dönem. Dövizin durumunu ve kendi parasını garanti ediyor. TL’nin riskini de üstlenmiyor. Sıcak para rıskını de üstlenmiyor. Garantili olarak gelmeye başladı. Bütün bunlar yavaş yavaş oldu. Bütün bunlar olurken, danışmasalar, ekonomistler, üniversiteler ne yapıyordu? Hükümet neden önünü göremiyordu? Yoksa yönetememe problemi mi yaşıyoruz?
Aklımda deli sorular dönüp duruyor. Allah sonumuzu hayır etsin.