Kürtler Seçimlerde Seçeneksiz

Kürtler Seçimlerde Seçeneksiz

Kürt kimliği ile siyasette temsil, hep sorun olmuştur. Buna rağmen özellikle 1970’lerden sonra Sağ ve Sol partilerde yasal güvencesi olmadığı halde etnik varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hiçbir partide de bu dönemlerde istikrarsızlığa sebep olmamışlardır.

Esas itibariyle çok kimlikli siyaset istikrarsızlık nedeni değildir. Aksine özgürlük ve uzlaşma kültürünün gelişmesine büyük bir katkıdır.

Ne yazık ki Türkiye siyasetinde çoğulculuk ve kimlikleri korumak hep bir tehdit ve istikrarsızlık nedeni sayılmıştır. 

Hiç kuşkusuz bunun en önemli nedeni, Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyaset yapmalarını önlemektir.

Yasal engellere rağmen geçmişte bazı Kürt siyasetçileri, bulundukları partilerde kimliklerini alenileştirmekten çekinmediler.

Haklarını teslim etmek zorundayım ki söz konusu partiler de buna imkân ve zemin sağlıyordu. Başlangıçta AK Parti de ANAP-RP-SODEP ve SHP gibi bir görüntü vererek Kürt seçmenler için bir seçenek olmuştu.

Bugün ise AK Parti başta olmak üzere Cumhur ve Millet ittifaklarını oluşturan partilerin hiçbiri Kürtlerin kendi kimlikleriyle siyaset yapmaları için bir seçenek olmadığı gibi, oy vermek için de bir seçenek değillerdir.

Bu partilerin tamamı Kürt kimliği ile siyaset yapmayı “Bölücülük” sayarak Kürtleri ayrıştırmış ve kimliğini ‘onur’ kabul eden siyasetçilere kapılarını tamamıyla kapatmışlardır.

--

Her parti, ideolojisiyle uyumlu “Kürt kökenli” politikacılarla yola devam etmeyi seçmiştir. Bu durumu, söz konusu partilerin Kürtleri dışlayan “ayırımcı milliyetçilik” söylemlerinden anlamak mümkündür.

Örnek olması bakımından; CB Erdoğan’ın başlangıçta dinciliğin sembolü olarak kullandığı “RABİA” işaretini, daha sonra “Tek devlet-Tek millet-Tek vatan-Tek bayrak” olarak ayırımcı milliyetçiliğin ve devletçiliğin sembolü haline getirmiştir.

Erdoğan’ın “Tekçi” söylemlerini yeterli bulmayan İYİ PARTİ, “Türk devleti-Türk milleti-Türk vatanı-Türk bayrağı” çıkışıyla söylemlerini ırkçılık boyutlarına taşımıştır.

Bu ayırımcı politikalar karşısında yalnız Kürtler değil, ülkenin bütünlüğüne ve barışa duyarlı her yurttaşın ve her kesimin ortak bir tutum sergilemesi gerekmez mi?

Ayırımcı politikaların, yeryüzünde tek bir ülkede barış ve istikrar sağladığı görülmüş müdür?

Bu kadar ilkel ve çağdışı politikalara katlanmak zorunda mıyız?

--

Ayırımcı ve ırkçı politikalarla yapılmak istenen; özellikle Kürt seçmenin, dışlayıcı-ayırımcı Türk milliyetçiliği ile radikal-sol- sosyalist ideoloji arasında bir tercihle karşı karşıya bırakmaktır.

Kürtler de haklı olarak, arka planına bakmadan sorunlarını siyaset alanına taşıyan, dertlerini, acılarını paylaşan, seslerini uluslararası topluma duyuran sosyalist bir siyasi harekete/HDP geleneğine destek oldular.

Bunda yadırganacak bir durum söz konusu değildir.

Ayrıca HDP’nin Sosyalist ideolojiyi benimsemesi bir tercihtir, saygı duyulur. İdeolojik gerekçeyle oy verenlere de saygı duyulmalıdır. 

Benim itirazım HDP’nin Kütlere dayatılmasınadır.

Kürtlerin ihtiyacı ideolojik partiler değildir.

“Dincilik”, “ümmetçilik” veya “kardeşlik” gibi hamasi iddialarla Kürtlerin talepleri çözümsüzlüğe mahkûm edildiği gibi, “Komünal toplum”, “Sosyalist düzen” veya “Demokratik konfederalizm” gibi iddialarla da Kürt meselesi derin bir girdabın içine çekilmiştir.

Biliyoruz ki bu girdaptan kurtulmanın yol ve yöntemi ideolojik siyaset, dolayısıyla HDP değildir, makul ve demokratik siyasettir. 

HDP; Özgürlükçü-Sosyal Demokrat bir parti olması gerekirken, giderek daha da radikal sol-sosyalist bir partiye dönüşmesi, Sivil-Kürt özgürlük hareketi ve Kürtlerin haklı talepleri için çözüm yerine sorun olmaya başlamıştır.

Zira Kürt Sorunu ideolojik değil, kimlik, eşitlik, hak ve özgürlüklerle ilgili siyasal bir sorundur. İdeolojik alana hapsedilmesi, sorunu daha da karmaşık ve çözümsüz kılmaktadır.

Esas olarak HDP, hiçbir zaman Kürt partisi ve çözüm adresi olmadı ve Kürt kimliği üzerinden Kürtlerin haklarını savunmadı.

Her seçimi, sadece halay ve zılgıt çekerek Kürtlerin desteği ile kazanan HDP, çoğunluğu sosyalistlerden oluşan onlarca Kürt-Kürdistan karşıtı politikacıyı Kürt oylarıyla seçtirerek Meclis’e taşımıştır.

Kürtlerin payına düşen tazyikli su, cop, işkence, gözaltı, tutuklama ve terörist muamelesi oldu.

--

HDP’nin, Kürt Sorununu ideolojik alana hapsetmesi, ayırımcı-kurumsal Türk milliyetçiliğinin bütün toplumu kuşatmasına da yol açmaktadır.

HDP’nin ideolojik tutumu, özgürlük karşıtı dincilik-dinbazlık, ümmetçilik, devletçilik, cumhuriyetçilik gibi muasır anlayıştan uzak ideolojilerin siyasi partiler marifetiyle siyaset alanının işgal edilmesine büyük katkı sunmaktadır.

Ayrıca Sağ-Sol-veya demokratik merkez siyasetin adresi olması gereken AKP- İYİ Parti ve CHP gibi partilerin ayırımcı milliyetçiliğin siyasi unsurları haline gelmesini de kolaylaştırmıştır.

Mevcut partilere ve siyasi tabloya baktığımda HDP’nin (Yeşil Sol Parti), bu seçimde de Kürtler için tek seçenek olduğu ortadadır.

Empati yapan herkes anlayacaktır ki Kürtlere, dinbazlık, ayırımcılık ve ırkçılık karşısında HDP (Yeşil SOL Parti) dışında hiçbir seçenek ve siyasi alan bırakılmamıştır.

Kürtler de siyasi bir mühendislikle kendisine dayatılan HDP’yi, tek seçenek olarak görmek zorunda kalmışlardır.

Başka bir seçenek tanınmadığı için HDP’ye (Yeşil Sol Parti) oy vermek, Kürtler için bir tercih olmaktan çıkmış, bir zorunluluk haline gelmiştir.

Bu durumda Kürtlerin Yeşil Sol Parti’ye (HDP) oy vermesini yadırgamak veya destek veren Kürtleri ve HDP’yi “bölücülük” ile suçlamak sadece büyük bir haksızlık değil, Kürtlere kurulan tezgâhı örtmeye yönelik çirkin bir karalama politikasıdır.

Umarım HDP’nin, Kürtler için tek seçenek olacağı son seçimi olur.

Abdulbaki Erdoğmuş