Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu şehadetin 2.yılında rahmet anıyoruz.
Beyin kanaması teşhisi ile bir süre yoğun bakımda kalan ve sonrasında hakka yürüyen Mirzabeyoğlunun vefatında pek çok gizli kalmış hakikat olduğunun bir kez daha ifade etmek isteriz.
Keza Telegram İşkencesine maruz kaldığını defâatle haykırışını ve vefatından kısa bir süre önce bir yakınına ses kaydı yaptırdığı konuşmasındaki “bana bir şey olursa bunları bilin tamam mı” diye adeta vasiyete benzer açıklamalarını pek çoğumuz takip etmişizdir.
Öncelikle 2013’te kaleme almış olduğum yazımızdan bir bölüm alıntılayarak Salih Mirzabeyoğluna dair kısa bir hatırlama yapalım.
“Salih Mirzabeyoğlu, Büyük doğu Hareketinden etkilenen ve ölümüne dek Necip Fazıl Kısakürek’in gölgesinden ayrılmayan bir ideolog’tur. 1984’te Necip Fazıl’ın vefatı ile “İbda”yı kurmuş ve 89’a kadar kırk eser neşrederek ibda külliyatı oluşturmuş. Ayrıca Mirzabeyoğlu’nun 50 den fazla kitabı ve pek çok da makalesi neşredilmiştir.
Mirzabeyoğlu kendisini; batı tefekkürü ve İslam tasavvufu kanatları ile uçan bir su kuşuna benzetir. Taraftarları ise onun, modern Müslüman aydın tipolojisine karşıt batı tefekkürü ve İslam tasavvufu kanatları arasında kendi kavramalarını üretebilmiş bir mütefekkir ve ideolog olduğunu savunurlar. Mirzabeyoğlu sadece yazan değil yazdıklarını hayatına geçirme mücadelesi veren Büyük Doğu okulunda yetişmiş bir mütefekkir bir mutasavvıftır.
Türkiye’nin 28 Şubatı yaşadığı günlerde Mirzabeyoğlu çocuğunu okuldan almak üzere caddede beklerken aniden karşıdan kendisine doğru gelmekte olan oğlu ile arasına sivil araçlar girer. Üstelik henüz ilkokul öğrencisi olan oğlu ezilmekten kıl payı kurtulur. Baba, çocuğunun korku dolu bakışları arasında hızla kelepçelenerek araca sokulur ve araçlar geldiği gibi yine hızla oradan uzaklaşaşır.
Adana DGM’nin talebi üzerine tutuklanan ve günlerce süren sorgulama sonrasında memurların “bu sorgudan bir şey çıkmaz araya İbda-C filan sıkıştırın” talimatı ile sorgulama süreci devam eder.
Sorgulamanın mesnedini her sorduğunda, Mirzabey’in aldığı cevap aynı olur. “yukarıdakiler böyle istiyor.
İstanbul DGM’nin “kendisi kitap yazan, dergilerde makaleleri çıkan bir şahıs olup, hiç bir örgütsel faaliyete katıldığı, talimat ve emir verdiği bilgisi yoktur” şeklindeki açıklamasına rağmen Mirzabeyoğlu “terörle mücadele” kapsamında yargılanır.
Mahkemelere katılmayan Mirzabeyoğlunun kaldığı metris cezaevine bir sabah baskını düzenlenir. Noel Baba operasyonu denen bu baskından sonra mahkemeye getirilen Mirzabeyoğlunun tüm vücudunda ağır işkence izleri vardır ve malum basın bu konuda da vazifesini yapar, konuyu hem alaycı ve hem de kışkırtıcı tavrıyla manşete taşır.
1998’de başlayan yargılama 2003’te neticelenir ve 99 suçun faili olduğu “iddiası” ile Mirzabeyoğlu önce idam sonra ise “ağırlaştırılmış müebbet” cezasına çarptırılır.
Mahkeme hâkiminin yıllar sonra emekli olduğunda mahkeme sırasında “baskı gördüğünü” itiraf etmesine rağmen süreç hala devam etmektedir.”
Meseleyi güncelleyecek olursak; 2013’teki yazımda da bahsettiğim üzere ağırlaştırılmış müebbet devam ederken sonrasında bunun 28 Şubat dönemine ait bir kumpas olduğu belgelenerek Anayasa Mahkemesi tarafından karar bozulur. Böylelikle yeniden yargılanma yolu ile 2014’te Salih Mirzabeyoğluna “özgürlüğü” geri verilir.
Ömrünün en genç ve verimli zamanlarını hücrelerde tüketen Mirzabeyoğlu tahliyesi sonrası bir konuşmasında, ağır şartlar altında geçen yılları bir kayıp saymadığı gibi “fikirlerimi damıttım” ifadesi ile mütefekkir ve mutasavvıf yönünü ibraz etmiştir adeta.
Artık dışarıdadır, lakin hala özgür değildir. Zira zihin kontrolü yolu ile içerde olduğu süreçlerde maruz kaldığı işkence dışarda da devam etmektedir. Telegram ifadesi ile gündeme taşınan bu yöntem ile bir taraftan Mirzabeyoğlunun vücut fonksiyonlarına yönelik bir takım olumsuz etkiler meydana getirilirken diğer yandan beyne nüfus etmek sureti ile fikir ve düşüncelerine hükmedilmek istenmektedir.
Esasında bu konu “zihin kontrolü” olarak tarihi süreçte pek çok vesile ile gündem olmuş bir meseledir. Kısa ifadesi ile daha çok totaliter rejimlerde, savaşlarda uygulanan "kendi isteklerine başkalarına sistemli bir şekilde etik olmayan yollarla, ikna edip alıştırması" işlemine denir. Yani Zihin Kontrolü manyetik dalgalarla kişilerin düşünce kontrolü, davranışları, duyguları veya karar vermelerini bozacak, psikolojik veya psikolojik olmadan uygulanan herhangi bir yöntem için kullanılmaktadır.
Dolayısı ile Mirzabeyoğlu ortaya koymuş olduğu eserleri ve yürüttüğü dava bakımından temsil ettiği fikriyattan “arındırılmaya” maruz bırakıldığının farkında olduğu gibi öte yandan ”kafayı yedi” algısı oluşturulmak sureti ile itibarsızlaştırılmaya maruz kalmak istenmiştir. Kendi ifadesine göre bu durum dikkatinden kaçmamış, bu sebeple konuyu vakitlice ve gerektiği gibi dillendirememiştir.
Yıllarca hücrelerde uğradığı bu işkence tahliye edildikten sonra da peşini bırakmamış, vücut kasılmaları, ani tansiyon yükselmeleri ve benzeri şekildeki tüm olumsuz etkileri ile devam etmiştir.
Nitekim bendeniz de sevgili eşinden tahliyesinden sonraki süreçte günlük yaşamı içerisinde ani reflekslerle söz konusu Telegram işkencesine maruz kaldığına dair tanıklığını dinlemiştim.
Hülasa Merhum Mirzabeyoğlunun vefatından hemen önce ses kaydına aldırmış olduğu ifadeleri hem uyarı ve hem de bir vazıyet niteliğinde olması bakımından fevkalade önem arz etmektedir.
Bu anlamda meseleye yakinen tanıklık etmiş ve başından beri bu işkencenin ortaya çıkması için olağanüstü gayret sarf etmiş olan Gazeteci Burak Çileli, söz konusu ses kaydının kamuoyuna duyurulması için olağanüstü gayret sarf etmiştir..
Ki, Burak Çileli pek çok beyanında “20 yıldır bunun mücadelesini veriyorum ve bedelini de ödedim” dediği Telegram davasında yargılanmış ve ağırlaştırılmış müebbet hapsine mahkûm edilmiş daha sonra tahliyesine karar verilmiştir. Hâlihazıra konuya ilişkin pek çok ayrıntıyı kendisinden edinebildiğimiz gazeteci Burak Çileli Mirzabeyoğlunun “Telegram işkencesi ile şehit edildiğine” dair bilgi ve belgeleri kamuoyu ile paylaşmaya devam etmektedir.
Hemen her konuşmasında “Mirzabeyoğlunun adeta başına gelecekleri bilerek haykırışları karşısındaki çaresizliğin onun şehadeti ile sonuçlanmasından dolayı duyduğu üzüntüyü ifade etmektedir Burak Çileli.
Netice itibari ile istenen, beklentimiz olan Merhum Mirzabeyoğlunun son nefese kadar maruz kaldığı “her hangi bir hastalığım yok ama ölümüm bundan olacak bilin” diye adeta feryat ettiği Telegram cinayetinin fevkalade mühim bir mesele olması bakımından üzerine gidilmesi gereğidir. Muhtemeldir ki derin yapıların nadiren başvurduğu bu metotta esas azmettirici ve faillerin tespit edilmesi, gereğinin yapılması lazım gelir..
Diğer yandan Mirzabeyoğlu gibi bir kumpas sonucu yılları hücrelerde geçen 28 Şubat mağdurlarının tamamına ivedilikle özgürlüklerinin geri verilmesi de gerekmektedir. Darbecilerin üzerinde tiyatro çevirdiği suçlamalardan payına düşeni alan ve suçsuz yere yıllarını içeride tüketen mağdurların salıverilmesi, geçen yılları telafi etmese de bundan sonrası için vicdanları rahatlatacak bir kanaat olur.
Bir başörtüsü mağduru olarak, en ağır bedeli ödeyen bu insanların hakkının iadesi, benim hakkımdan daha az önemli değildir diye düşünmekteyim açıkçası.
Hasılı kelam telegram meselesinin aydınlanması, 28 şubat mağdurlarının özgürlüğüne kavuşması na dair talep ve beklentilerimiz devam etmektedir.
Ayşe Müzeyyen Taşçı