NEFES ALAN ÖĞRETMENLERE DE 125. MADDE’DEN CEZA VERİLECEK Mİ?

NEFES ALAN ÖĞRETMENLERE DE 125. MADDE’DEN CEZA VERİLECEK Mİ?

Bazı Kamu haber sitelerinde “Ders programına itiraz eden öğretmene 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. Maddesi’ne göre soruşturma açılacak ve aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilebilecek” diye haber geçilmiş...

Neden peki? Bu fiil, “Amirin memuruna verdiği görevi yerine getirmemesi” olarak sayılacağından dolayı...

125. MADDE MOBBİNG SİSTEMİ İÇİN BİÇİLMİŞ KAFTAN

Demokles’in kılıcı gibi, devlet memurlarının başında salla salla dur 125. Madde’yi… Her şey torpilli amire özel. Kanun ve yönetmelikler hep amirler lehine. Personele ise torpilsiz yöneticilik hakkı zaten yok. Millî Eğitim Bakanlığında adaletle hükmetmeyi ara ki bulasın...

Kadın öğretmenlere yöneticilikte uygulananlar ise Millî Eğitim Bakanlığında parya muamelesi değil, kadın öğretmenler onların gözünde açık açık parya...

Millî Eğitim Bakanlığında yöneticilik sırası liyakat sahibi kadın öğretmenlere gelince yok yan yattı, çamura battı, gakk dedi, gukk dedi, yağmur yağdı, güneş açtı, alavere dalavere sistemi devreye giriyor...

Torpilli öğretmen yönetici olmak isterse durum bambaşka; hem okul müdürü tarafından destekleniyor, hem ilçe Millî Eğitim Müdürü tarafından, hem İl Millî Eğitim Müdürü tarafından, hem ilçe Kaymakamı tarafından, hem de ilin Sayın Valisi tarafından, hem de Bakanlığın üst düzey bürokratları tarafından, yani tüm Ankara tarafından destekleniyor... Bürokrasi kısmında herhangi bir tıkanıklık veya zaman kaybı asla yaşamıyor… Açılmaz görülen kapılar ardı ardına önünde açılırken yollarına bir de kırmızı halılar döşeniyor… Halı demişken; göreve başladığı gibi ilk iş torpilli kişinin odasının tümden dekorasyonunun ve eşyalarının yenilenmesi de cabası… Bu da hiçbir zaman kamu zararı sayılmıyor, çünkü torpili var…

125. MADDE “İCAZET ALMADAN YÖNETİCİ OLAMAZSIN” MADDESİ HALİNE GETİRİLMİŞ

Korona pandemisinde uzaktan eğitim verildiği ve Bakanlıkça derslerin işleniş süresinin 30 dakikaya düşürüldüğü dönemde, Bilsem’de bir ders saatinde her grupta ortalama 10-15 öğrenci varken şahsıma önceden haber verilmeksizin gruptaki mevcut öğrenci sayısı aniden pat diye 35’e çıkarılmıştı. Öğretmen WhatsApp grubundan “Hocam uzaktan eğitim ders saati 30 dakika, ben matematik öğretmeniyim, bir derste her öğrencinin bir soru sormasına dahi imkân olmayacak, üstelik uzaktan eğitim şartlarında bu öğrenci grubu hiçbir şey öğrenemez” dedim diye Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi Müdürü Turgut Kıvanç ışık hızıyla şahsımı, öğrencilerini düşünmekten başka bir derdi olmayan bir kadın öğretmeni, öğretmenler WhatsApp grubundan attı...

Amacım öğrencilerimin hak etmiş oldukları eğitim ve öğretimi almaları idi. Yoksa “Bana ne, herkes gibi 30 dakika standart şekilde konuyu anlatır, işimi tamamlar, kimseye söz hakkı vermem, anlayan anlar, anlamayan havaya bakar” kafasında bir öğretmen hiçbir zaman olmadım...

Her zaman öğrencilerimin hak ve hukukunu korumaya çalıştım ve çoğunlukla da o yüzden enayi muamelesi ile karşı karşıya kaldım...

WhatsApp grubundan atılmam ile küçük düşürüldüğüm bu utanç verici olayı belgeleriyle bir üst amirimiz olan Karesi İlçe Millî Eğitim Müdürümüz Sami Günnü Beyefendi’ye ilettim...

Kurum müdürü hakkında “Sorumluluğundaki personeline rencide edici ve küçük düşürücü davranışlar sergilemekten” dolayı soruşturma hiç başlatılmadı. Dostlar alışverişte görsün cinsinden püfürükten bir kuru özür dilendi ama olayın gerçekleştiği gibi herkese açık değil, yarım ağızla ve gizli saklı… Sonrası malum, mobbing fora...

İLTİMASLI DALKAVUKLARA VE İSPİYONCULARA HER ŞEY SERBEST 

O dönem kim uzaktan eğitim derslerine hakkı ve hukuku ile giriyor belli dahi değil, çünkü organize bir denetim mekanizması yok. Çoğu öğrencim o dönemde “Hocam bazı öğretmenler ya hiç ders yapmıyor, ya ‘beş’ dakika derse giriyor çıkıyor, ‘bağlantı koptu’ diyor, bir daha da derse geri gelmiyor” şeklinde benimle bizzat mağduriyetlerini paylaşıyordu. Bunu başka türlü bilmem zaten mümkün değil, çünkü kurumda her şey devlet sırrı gibiydi. Resmi bir okul değil de sanki MİT… Uzaktan eğitime kim kaç dakika girmiş, kim toplam kaç öğrenciye ders vermiş, çoğu derslerde belli dahi değil...

Şeffaflık anlayışı ile okul yönetimi hiç yok...

Mobbing gören bir öğretmen varsa "bir" dakikalık teknik aksaklığın bile hesabı sorulup hakkında soruşturma açılabilecekken derslere hiç girmeyen veya sadece 5 -10 dakika için derse girip sonra birden hayalet Casper gibi ortadan kaybolup bir daha derse hiçbir şekilde dönüş yapmayan ve öğrencileri mağdur eden, o öğrencilerin eğitim öğretim haklarından çalan, böylece uyguladığı bilgi ambargosu ile bilgi hırsızlığı yapan, dalkavuk, iltimaslı öğretmenlere bir yaptırım uygulamayı bırakın, bu konuda çıtını çıkaran dahi yok...

Çünkü ispiyonculuk o öğretmenlerde, dalkavukluk o öğretmenlerde, tüccar kafası ile hareket ederek müdür beylere çalışmak o öğretmenlerde… 

Böyle bir sistemin içinde, haktan adaletten fersah fersah uzak oldukları son derece aşikâr olan ve sözde işini bilen bu öğretmenlere kim çıt çıkarabilir? Elbette ki kimse...

Günün sonunda olan yine öğrencilere oluyor. Çünkü dalkavuk, iltimaslı, ispiyoncu öğretmenler sürekli başarılı gösteriliyor, baş tacı yapılıyor, istisnasız hepsine ödül üzerine ödüller veriliyor. Yerel ve ulusal basında da bu dalkavuk, ispiyoncu, tüccar kafası ile hareket eden, sözde işini bilen öğretmenler hakkında sürekli “çok başarılı, böyle başarılı, şöyle başarılı, über başarılı” diye haber üzerine haber yapılıyor, boy boy fotoğraflar servis ediliyor. Sayın Vali Bey ve Kaymakam Beyler sanki bu ödülleri vermek için hazırda bekliyor, müdür beyler de yandan onlarla bir tane de olsa fotoğraf çektirmek için sıraya geçiyor. Pastalar ve çiçeklerle bezenmiş bu fotoğraflar medyaya servis ediliyor.

Ortada çok büyük bir bilimsel proje varmış algısı dizayn ediliyor. Balıkesir yerel basını manşetten haber olarak bunu yayına sürüyor. Ulusal basın da “Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezinde başarı hiç bitmez” diye haber giriyor...

ÖZETLEYECEK OLURSAK

HER ŞEY GÖSTERMELİK TİYATRO:)))

Ortada dört başı mamur bir şekilde yapılan ne bilimsel bir Tübitak projesi var, ne de bilimsellik… Keşke olsa da onları konuşuyor olsak… Ortada ne var? Şahane hazırlanmış, şekilciliğin ön planda olduğu bir tiyatro sahnesinde başrol oyuncuları kadar figüran oyuncuların dahi önceden belli olduğu bir algı operasyonu… Tüccar öğretmen kafası, tüccar müdür kafası ve “(göstermelik) Tübitak projelerinden okula para kalacak mı?” adı altında cukkaaa para götürme işi var...

“Okula para kalıyor” adı altında o paraların akıbetini bilen dahi yok... Zira Tübitak projelerinin aslında projenin gerçekleşmesinde ev sahipliği yapan kurumlara ödenmek üzere tahsis ettiği bir bütçe kalemi yok. Böyle bir ödenek verilmeyince haliyle denetimi de yok…

BİLİMSEL TÜBİTAK PROJESİ KİMSENİN UMURUNDA DEĞİL 

Bilimsel Tübitak projeleri, kimin umurunda olacak? “Falan feşmekanın oğlu/kızı ayyy canımmm çok başarılı maşallah, çok zeki canımmmm çooook” diye başlayan sözlerden sonra kapıyor Türkiye birinciliğini, ikinciliğini, üçüncülüğünü veya teşvik ödüllerini… Proje danışmanı öğretmen desen sürekli aynı öğretmen… Tübitak sanki Fason Proje Fabrikası gibi çalışıyor. Çok başarılılar takımı, o dönem Tübitak'a boş dosya göndermiş olsa bile o boş dosya dahi Türkiye Birinciliği ödülünü alacak, o derece başarılı...

Yüzlerce Tübitak projesinden uluslararası akademik alanda veya uygulama alanında hangisi başarılı ya da oralardan ödüllü? Hiçbiri...

Fakat her nedense sürekli bir Türkiye birinciliği...

Sen, ben, bizim oğlan, topla topla birincilikleri ile yapılan bir yarışma Bilsem Tübitak projelerinin büyük çoğunluğu o dönem...

Kimse sormuyor “10 yıl boyunca koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nde neden hep aynı öğretmen ve öğrenciler Tübitak projelerinde birinci oluyor?” diye...

Zekâ pazara çıkmış, hepsini bir tek Bilsem öğretmeni toplamış o yüzden...

Albert Einstein dahi nal toplar, o derece başarılı bir öğretmen, "yersen"...

Şakşakçı Balıkesir yerel basını, Tübitak projeleri haberlerini manşetten veriyor...

İyi de bir gazetenin görevi, kendisine servis edilen haberleri, servis edildiği şekli ile okuyucularına sürekli servis etmek değil ki… O servis edilen haberin ve fotoğrafların şemsiyesi altında asıl ne gizlenmeye çalışılıyor acaba? Bir gazetenin öncü vazifelerinden birinin de sergilenen bu tür tiyatroların asıl amacı her neyse işte onu ortaya çıkarması olduğunu düşünüyorum...

Çünkü ortada büyük bir pasta var...

Bu pastayı yiyen hep aynı kişiler olursa bir gazeteci olarak sormak gerekmez mi, “Başka pasta isteyen yok mu?” diye...

Neyse, dönelim konumuza… 

Müdür beyler, göstermelik Tübitak projeleri ile makamda level atlama peşinde, “Bak, bizim ilçe, il çok çalışıyor” algısı oluşturup bir okul müdürü iken sınav felan kazanıp etmeden cuppp Sındırgı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğuna zıplıyor. Torpilli makam hazır, koş arkadaş! Sana özel çiçekler masada, tebrik etmek için ise dalkavuklar kapıda el pençe divan, hazır bekliyor...

O DÖNEM ŞEHİT PROF. DR. İLHAN VARANK BİLİM VE SANAT MERKEZİ MÜDÜRÜ TURGUT KIVANÇ, EŞİNE BİLSEM’DE EK DERS VERDİRİYOR 

Hangi dönem? Korona dönemi, uzaktan eğitim sisteminin olduğu dönem. Eşi defalarca Bakanlığın açmış olduğu Bilsem öğretmeni seçme mülakatlarına girmiş fakat yetersiz bulunduğu için defalarca mülakatlarda elenmiş bir İngilizce öğretmeni. Fakat kurum müdürünün eşi olduğundan dolayı torpilli kadrosundan Bilsem’de gerek yüz yüze gerek uzaktan eğitim döneminde sürekli ders veriyor. Balıkesir'de başka İngilizce öğretmeni yokmuş gibi her sene o görevlendiriliyor. Bilsem yaz okulunda az sayıdaki klimalı sınıflardan biri, Bilsem için yetersiz görülen İngilizce öğretmeni "eş" için özel olarak hazırlanıyor...

Bilsem’de ek dersler %25 arttırımlı olduğu için jüri tarafından yetersiz görülen bir öğretmeni sürekli olarak Bilsem’de her sene görevlendirmek ve İngilizce öğretmen kadrosunu bu yüzden boş tutmak kamu zararı oluşmasına sebebiyet veriyor mu? Veriyor.

Kamu zararı o dönem Vali Bey’in umurunda değil. Kaymakam Bey’in umurunda değil. İlçe müdürünün umurunda değil. İl müdürünün umurunda mı? Hiç değil...

Millî Eğitim Bakanlığının umurunda mı? Maalesef hiç değil...

Kimin umurunda? “Bal tutan parmağını yalar” atasözünün dahi umurunda değil...

GELELİM, 657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU 125. MADDESİ’NE 

Yukarıda anlatmış olduğum gibi bir kurumda öğretmenlik yapıyorsanız tek kural geçerli; kölelik sistemi: “İtaat et, rahat et, şittt sesin çıkmasın”. Demokles’in kılıcı 125. Madde, aman ha!

Yanlış giden herhangi bir şeyi sorgular veya düzeltilebilir mantığıyla eleştirirsen Demokles’in kılıcı kafanda sallanır; 125. Madde devreye girer… Uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, memuriyetten çıkarma… Seç, beğen, yakıştır… Usulsüz ve hukuksuz, püfürükten soruşturmalarla uygun hale getir, cezalandır sistemi. Bir şeyler ters mi gitti, minareye kılıfı uyduramadın mı; kurumdan kovdurma, sürgün üstüne sürgün, kafana bez futbol topu saldırısı… Felç kalma veya ölme ihtimalin hiç önemli değil. Çalışma ortamında iş güvenlik tedbirleri aniden ortadan kalkabilir, okul bahçesinde nöbetçi öğretmenler aniden buharlaşabilir, aniden kafana son hızla bir bez futbol topu gümm diye gelebilir, aylarca tedavi görmek zorunda kalabilirsin, tedavi görürken bile sürgün üzerine sürgün yiyebilirsin...

Kafana bez futbol topu gelmiş hastanede tedavi görürken, Ali Hikmet Paşa Ortaokulu Müdürü Yüksel Kocaşahan bilerek isteyerek ve kasti olarak dersine girmiş olduğun 8. sınıfın matematik derslerinin boş geçmesini sağlar ve öğrenci velileri tarafından “Meryem ÇILDIR öğretmen sürekli rapor kullanıyor” diye şahsımı Cimer’e şikâyet edebilir...

Oradan da bir soruşturma patlatılır...

Çalıştığınız okulda saldırıya uğrayıp yaralandığınız güneş gibi gerçeği ortadayken bu soruşturmanın yapılma izin onayları da ışık hızıyla gerçekleştirilir. İyi de beni çalışma ortamımda koruyamayan kim? Soruşturma izin onayı verenler…

Futbol topu saldırısından yaralanmışsınız, “geçmiş olsun” diye bir telefon açan amiriniz yok, fakat sürgün dosyasını onaylayan çok...

Soruşturma dosyasını düzenleyen çok… Muhakkikler yolda, koşarak gelir...

Raporlu olduğun bildiği halde, mesaj üzerine mesaj gelir cep telefonuna, hakkında soruşturma açıldı, koş gel, ifade vereceksen tarzında...

Disiplin Yönetmeliği’ne göre açıkça hangi maddeden soruşturma açıldığını, hakkındaki iddianın ne olduğunu açık, net ve yazılı olarak sana bildirilmesi gereken tebliğ tebellüğ belgesi ortada hiç yok...

Her şey bir sır gibi saklanır...

KAZANMIŞ OLDUĞUN YÖNETİCİLİK HAKKINI TORPİLİN YOKSA ÇOK BEKLERSİN 

3-5 yıllık, daha mesleğin sağını solunu öğrenmemiş bir öğretmen, “itaat et, rahat et sistemi” içinde cupp diye, el altından yönetici olurken 20 yıllık doktoralı kadın bilim öğretmeninin sınavla kazanmış olduğu yöneticilik hakkı, amirleri tarafından ayak oyunları ile çalınsın... “Torpilin yoksa senin ne haddine yöneticilik?” denilip üstüne bir de seni susturup hakkın bastırılmak isteniyor.

Al sana mobbing, al sana ceza, al sana sürgün… Yetmedi, al kafana bez futbol topu… Yetmez, al sana bir soruşturma daha… Yetmez, al sana bir sürgün cezası daha… Seni torpilsiz seni… “Sen kimsin icazet almadan EKYS’ye girip kazanıp yönetici olmaya kalkıyorsun, hadsiz seni!” cinsinden bir yığın mobbing…

20 yıllık öğretmen imişin, o ne beee? Çöp. Torpilin yoksa yallah!

Doktoralı bilim öğretmeni imişsin, enayi olmasaydın, dört yıllık lisans neyine yetmemiş? Millî Eğitim Bakanlığında doktoranın bir değeri yok, at çöpe! Bir de utanmadan Devlet üniversitesinde doktora yapmış, ezik. 

Kadın öğretmen icazet almadan yönetici asla olamaz zaten… Dönemin Bilsem Kurum Müdürü Turgut Kıvanç yüzüme “Hocam boşuna uğraşma, Millî Eğitim Bakanlığı yöneticilik işine karışmıyor, biz istemedikçe kimse yönetici olamaz” demişti direkt...

Ha! Yöneticilik mi dediniz, devletin makamları mı dediniz?

Onlar tüccar kafası öğretmenler için, tüccar kafası müdürler için, torpilci kişiler için, dalkavuk ve ispiyoncu eş, dost, arkadaş veya varsa sevgili için geçerli… Erkek egemenliği altında öğretmenlik yapıyorsanız devletin kurumları adeta köy kahvesindenden farksız, bunu kabul edip bir zahmet gidip kahvehane kültüründen icazet alacaksınız...

Makam ağalık sisteminden icazet almadan n’apıyorsunnn sen derler adama...

125. Madde neymişşşş neymişşşş? Ders programına itiraz eden öğretmene, amirine karşı gelmekten aylıktan kesme cezası yapıştırırlarmış… İdare, fen öğretmeninin derslerini boşaltıp dersin ortasında matematik öğretmeninin sınıfına komple fen bilgisi dersinin öğrencilerini boca ederse ne olacakkk pekiiiii? N'olacakkk canım, şittt sesin çıkmasın ha! 125. Madde amire karşı gelmekten aylıktan kesme cezası gelir, amann ha! Cısssss…

Fen öğretmeni niye öğrencilerini bana gönderdi? O iltimaslı, prenses öğretmen, cısss onun hakkında soru sorma, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. Maddesi gereğince diyoruz, sen hala anlamadın sanırım...

Önce kurumlara adalet, hak, hukuk sistemi gelecek: Torpil sistemi gidecek, liyakat sistemi gelecek. Kurum müdürü, sanki kendi şahsi işletmesiymiş gibi müdür yardımcısını seçmeyecek. İlçe Millî Eğitim Müdürü, okul müdürünün yasalara aykırılık teşkil eden açıklarını kapatmayacak. İl Millî Eğitim Müdürü’nün işi gücü torpil sistemine hizmet etmek olmayacak. Bir okul müdürü, Vali Bey’in imza yetkisini engelleyemecek. İmza yetkisini engelleyen dururken, “Neden Anayasal hak olan dilekçeleri sümen altı edip bir de Vali Bey'in imza ve tercih yetkisini engelliyorsunuz?” diyen öğretmene ceza verilmeyecek. Bir üst amir, amirliğini bilecek, adaletli olmayı bilecek. O adaletli olmazsa, onu denetlemekle görevli daha üst amirler olayı ört bastır etmek için değil, gerekeni kanuni olarak yapmak için devrede olacak. Görevini yapmayan amirlere ilk önce ceza verme sistemi oluşturulacak, ki bu hukuksuz çöküşün en baştan önüne geçilsin. Okullar tabiri caizse Ali Baba’nın Çiftliği halinden çıkarılacak. Birilerinin parmak doğrultmasından ziyade somut delillere dayanan bir cürmü varsa da o zaman ancak öğretmene ceza verme sistemi uygulanacak…

Yoksa maalesef eğitim öğretim çöp ve olan da öğrencilere olur...

Liyakatli öğretmen sınavla kadroya girdiği kurumdan sadece keyfi bir imza ile gider…Yerine de yetersiz, komik komik, Bilsem işleyişinden bihaber öğretmenler gelir...

Olay salla başı, al devletten maşı olayına döner...

Bilmem anlatabildim mi, Sayın Millî Eğitim Bakanım?

Dr. Meryem ÇILDIR