Bir yıllık bir dava sürecinin sonunda hakkında açılan tüm davalardan muhtelif tarihlerde aldığı Beraat kararları ve son olarak da 8 Kasım’da Terör, 24 Ocak’ta ise Furkan Vakfı davasında adeta kendisine Pardon dercesine ilk celselerde tahliye kararının verilmesi, Adana'ya girişi, gün içerisinde yaşananlar ve evinde bir gece dahi kalmadan tekrar apar topar tutuklama kararının çıkarılıp tahliye olduğu Bolu cezaevine götürülüşü.
Hani güzel bir deyim var ya
"Geldi bir Boran, Gitti bir Tufan"
İşte aynen öyle.
* * *
Evet, Son günlerde gündemi sıkça meşgul eden Furkan vakfı ve
Alparslan KUYTUL olayı.
Hakkındaki iddiaların tamamında hiçbir Somut delil bulunmaması ve daha öncede Cumhurbaşkanı’na hakaret ve darbe gecesi "Cumhurbaşkanı’nın kalemi kırılmıştır" gibi Kırpılarak sosyal medyaya sürülmüş videolar sebebiyle açılan davalarda Beraat alması, Cezaevinde bulunduğu sürede göz önünde bulundurulması sebebiyle gerek avukatları gerek sevenleri ve gerekse Ailesi tarafından tahliye olması beklenen bir durumdu.
Bu yüzden büyük bir kalabalık Adana Adliyesi önünde, bir kısım sevenleri ve Ailesi de bir yıldır tutuklu bulunduğu Bolu Cezaevi önünde bekleyişleri devam ediyordu.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi 44 kişinin yargılandığı davayı, Muhtemelen meseleyi iyi anlamak ve hakkaniyetli bir karar vermek adına 22 - 23 ve 24 Ocak tarihinde olmak üzere üç güne yaydı,
davanın ilk iki gününde sanıkların dinlenmesi ve son gün ise avukatların savunması ve karar duruşması görüldü.
(Eşi Semra KUYTUL'un birkaç gün sonra bir televizyon programında mahkemedeki atmosferi anlatırken "Hakim çok hakkaniyetli davrandı bizzat bana, sizleri anlamaya çalışıyorum dedi". Tarzındaki ifadeleri 4. Ağır ceza mahkemesi başkanının üç gün boyunca takındığı hakkaniyetli tavrı destekler Mahiyetteydi)
Ve beklenen oldu Alparslan Kuytul'un Bolu cezaevinden (SEGBİS) Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi yöntemi ile duruşmaya katıldığı mahkemeden tahliye kararı çıktı.
Cezaevi çıkışında ilk ve çok dikkat çeken
"Benim dosyam Suç Dosyası değil sus dosyasıdır, Bana sus diyorlar " SUSMAYACAĞIM" sözleri oldu.
Sabah Saat 9 sıralarında Kuytul ve ailesini Adana'ya girişte Batı gişelerinde bir sürpriz bekliyordu.
Gişelerde Kuytul'un aracını tomalar ve polis araçları eşliğinde durduran emniyet mensupları onu bekleyen kalabalığın dağılmasını, Aksi takdirde şehre girmesine izin verilmeyeceğini söylüyordu. Tabii ki Kuytul kendinden beklendiği üzere bu isteği kabul etmeyip kendisini bekleyen sevenlerine vefasızlık yapamayacağını ve Hiç yoktan teşekkür mahiyetinde birkaç kelime söylemesi gerektiğini bir Zor da olsa kabul ettirdi.
Bu tahliye kararının Birilerinin hoşuna gitmediği ve günün normal Geçmeyeceği bu dakikadan itibaren kendini hissettirmeye başladı.
Gün Ortasında Konvoydaki Tüm araçlara yazılan faiş trafik cezaları, Sevenleri ve kendi aracının arasına giren polis araçları gibi zor şartlar altında evine gelmeyi başarabilen Kuytul'u bir başka sürpriz daha bekliyordu evinin etrafı Tomalar, Akrepler, Polis otoları ve yüzlerce polis ile sarılmış mahalleye giriş çıkışlar yasaklanmıştı. (Evet evet Cidden öyle, mahalleden çıkan biri onu karşılamaya gelmiştir diye bir daha mahalleye alınmıyordu).
Evine girerken yine emniyet güçleri tarafından kalabalığa hitap etmesi engellenen Kuytul evinin balkonunda hazırlanan bir megafonla Tam da kendisini karşılamaya gelenlere Belki de bir teşekkür konuşması yapmak üzere konuşmaya başladığı anda; Senmisin SUSMAYACAĞIM Diyen, Hadi konuş da görelim dercesine aynı anda tomaların ve bütün polis araçlarının sirenleri çalmaya başladı.
Kuytul Siren sesleri eşliğinde konuşmasına devam etti,
Ne Kendi sustu nede sren sesleri
Ve bu dakikalarca böyle devam etti.
Eşine az rastlanacak türde olan bu Muamele Kuytul'un "Benim dosyam Suç Dosyası değil sus dosyasıdır" sözünü haklı çıkaracak türden bir uygulama gibi duruyor.
Avrupa basınında dahi Haberlere konu olan Polis sirenleri ile Kuytul'u susturma Garabeti, yine Alparslan Kuytul'un Sren sesleri arasında yaptığı şu dikkat çeken benzetme ile son buldu.
" Sizin bu yaptığınız, Peygamberimiz Konuşurken onun sesini bastırmak için ellerini Çırpan, taşları birbirine vuran Mekkelilerin yaptıklarını benziyor, Ancak Şunu bilin ki Hakkın sesi her zaman üstündür"
(Çok ilginç ve bir Okadar'da düşündürücü bir benzetme değilmi)
Kuytul'a yapılan bu muamele ister istemez Habur Sınır kapısından otobüslerin üzerinde davullar, zurnalar, halaylar eşliğinde dağdan inen, Belkide birçok askerimizi şehit etmiş olan PKK'lıların karşılanması olayını hatırlattı bana.
Peki bugüne kadar kimseye bir taş dahi atmamış, takip ettiğimiz kadarıyla sevenlerini hiçbir marjinal eyleme sevk etmemiş ve hatta operasyondan yıl önce Adana Valiliği'nin Örnek Vakıf olarak gösterdiği ve Adana emniyetinin plaket takdim ettiği Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul, Askerimize polisimize kurşun sıkan bu PKK'lılardan daha ağır Ne suç işlemiş olabilir ki diye düşünüyorum ve işin içinden çıkamıyorum.
• Konuşmak mı?
• İktidarın kendince yanlış gördüğü bazı politikalarını eleştirmiş olmasımı?
• Bana sus diyorlar susmayacağım,
Mazlumlar sustukça Zalimler azgınlaşır demiş olmasımı?
Bu mudur Kuytula uygulanan bu abluka ve ambargonun sebebi.?
Hayır hayır; Bu Cennet Vatanda bu gibi durumlar yaşanmamalı, Yaşanmasını hiç istemeyeceğimiz, düşünce ve ifade özgürlüğükleri alanındaki bu kısıtlamalar bu denli abartılmamalı diye düşünüyorum.
Ve günün sonunda saatler 23:00 gösterdiği sıralarda, Kuytul kendisine Geçmiş olsun ziyaretine gelen akrabalarının evinde bulunduğu ve polis araçlarının abluka altında tuttuğu evinde bulunduğu bir anda kapı çalar kapıda görünen emniyet mensupları Mahkeme Savcısının 4 ağır ceza mahkemesinin tahliye kararını 5 Ağır Ceza Mahkemesine itirazı sonucunda 5 ağır ceza mahkemesinin tutuklama kararı çıkardığı ve Savcılıktan çıkarılan arama kararı ile Kuytul'un evini altını üstüne getirilerek tekrar arayıp Ailesinin, çocuklarının hüzünlü bakışları altında tutuklanır ve sanki Adana'da F Tipi Cezaevi yokmuş gibi tekrar Bolu'ya, tahliye olduğu cezaevine sevk edilir.
Sonuç olarak Alparslan kuytul'un avukatlarının da haklı olarak sormuş olduğu ve benim de kamuoyunun dikkatine sunmadan geçemeyeceğim şu önemli başlıkları, Hukukun üstünlüğünü ve ifade özgürlüğünü benimseyen her bireye önemseyerek sormak istiyorum.
Toplam 120 sayfa iddianame ve 38 klasörden oluşan davanın yargılaması 3 gün sürdü, 44 kişinin savunması yapıldı, avukatlar dinlendi, Bu avukat ve sanık savunmalarının Dökümü henüz yapılmamış ve dosyaya girmemişti.
O halde
- Bu dosya 24 saat bile geçmeden hangi ara 5.Ağır Ceza Mahkemesine sevk edildi.
- 5. Ağır Ceza Mahkemesi savunmaların henüz eklenmediği dosyada neye göre tekrar tutuklama kararı verdi.
- 120 sayfalık iddianame ve 38 klasörü hangi zaman diliminde inceleme fırsatı buldu.
- 4. Ağır ceza mahkemesinin aylarca elinde bulundurduğu ve 3 gün zaman ayırdığı davaya Bu şekilde müdahale hakkını nereden buldu.
- 5 Ağır Ceza Mahkemesi hakimi sanık ve avukatları dinlemediyse kimi dinleyerek tahliye kararını bozdu...
Tamda Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi.
Anayasa Mahkemesinin 56. Kuruluş Yıl Dönümü Töreni’nde konuşan Erdoğan dikkat çeken şu ifadeleri kullandı
"Bir yerde adalete olan özlem çok fazla ifade ediliyorsa orada zulüm var demektir”
Evet sayın Cumhurbaşkanım Bu sözünüzün altına imzamı atıyorum.