ORDUNUN ŞEREFİ !

ORDUNUN ŞEREFİ!

2003 yılında New York Times gazetesinde yayımlanan bir yazıya göre kayıt altına alınmış 3400 yıllık insanlık tarihinin sadece 268 yılında (%8) savaş yaşanmamıştır. Bu veriye göre dünya tarihi bir nevi savaşlar tarihidir.  Nitekim çoğumuzun tarih dersinden hatırladığımız da savaş isimleri ve tarihleridir.

Belgesellerde izlediğimiz güçlü hayvanların güçsüz hayvanları avlaması insanlar için de geçerli olmuş güçlü olan milletler güçsüzleri emrine almış, fethetmiş, işgal etmiş, vergiye bağlamıştır. Bunları da silahlı güçleri vasıtasıyla yapmışlardır. Bu sebeple devletler için ordu ve asker her daim önemli olmuştur. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti de “Kurtuluş Savaşı” sonunda yani savaşla kurulmuştur. 

Ulu önder ebedi ve tek başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ülkenin kurtuluşunu ve kuruluşunu sağlayan orduyu överken 1921 yılındaki bir nutkunda “Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. İnancınla, imanınla, emre uymanla, hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi temiz kalbinle düşmanı sonunda alt eden büyük gayretin için gönül borcumu ve teşekkürümü söylemeyi kendime en aziz bir borç bilirim” demiştir. 

Bu övgüye genel olarak katılmamak mümkün değildir. Lakin tüzel kişilerin yani kurumların şerefi onların mensuplarının bilhassa yöneticilerinin şerefiyle doğru orantılıdır. Nitekim Atatürk “Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür” özdeyişiyle bunu belirtmiştir.

Bu yazıyı kaleme almamızın sebebi yakın zamanda CHP Milletvekili Sezgin TANRIKULU’nun "Bu Türk Silahlı Kuvvetleri değil mi 12 Eylül'de faşist darbeyi yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz'da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Onlarca faili meçhul cinayet. Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen…Biz soru sorarız, doğru olup olmadığını sorgularız. En azından TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla bunu sorarız… Bu kadar köyü yaktı? Daha yeni Roboski, Uludere oldu..." şeklindeki sözlerine üzerine yaşanan tartışmadır. 

Bu sözler üzerine Akp Genel Başkanı başta olmak üzere bilumum iktidar ve yandaşları Tanrıkulu’na cevap vermeden de öte onu hedefe koydular. Hatta herkese hakaret etme hakkını kendinde gören ama kendine laf söylenince 15 yaşındaki çocuğa da 75 yaşındaki ev kadınına da dava açan Erdoğan “terörist müsveddesi” ifadesini kullandığı gibi “gereken dersi devlet olarak da yargı olarak da verme mükellefiyetimiz var” diyerek maksadını aşan açıklamalar yapmıştır. 

İşine gelmeyenlere karşı kulağının üstüne yatan ama işine gelince hemen harekete geçen Ankara Savcılığı ise soruşturma başlatıldığını duyururken Adalet Bakanı hemen izin verildiğini açıklamış olup, tüm bunlar 24 saat içinde gerçekleşmiştir.

Bu kısa yazıda konuya üç açıdan bakılacaktır. 

Birincisi olaylara açıklamasıyla sebebiyet veren Tanrıkulu açısından bakıldığında; açıklamanın yersiz gereksiz faydasız olmasının ötesinde zararlı olduğunu görüyoruz. Zira bugün CHP’nin “terörle ilişkilendirilmesi ve terörle birlikteliği” algısının oluşmasında Tanrıkulu’nun çok yüksek katkısı vardır. Bu vekil geçmiş ve yakında dönemlerde de orduyu hedef alan benzer açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar her seferinde Chp’nin “terör destekçisi” sıfatının pekişmesinden başka bir işe yaramamıştır.

İkincisi Chp açısından bakıldığında; çok partili hayata geçilen 1950 yılından bu yana tek başına iktidar olamayan, 1960 darbesinden sonra kısa süreli birkaç koalisyon ortaklığından başka iktidar yüzü görmeyen, halktan hakikatten kopan, son 20 yıldır ise ana muhalefette olmasına rağmen halka bir alternatif yaratamadığı, bir yol açamadığı için ülkeyi Akp iktidarına mahkûm eden, Hdp’ye “Türkiye partisi ol” derken kendisi Türkiye partisi olamayan, daha kötüsü ve vahimi bundan rahatsız olup bir çaba içine girmeyen Chp Tanrıkulu’nu ısrarla, 5 dönemdir, vekil yapan Chp işin asıl sorumlusudur. 

Üçüncüsü diğer kişiler açısından bakıldığında; tam bir çelişki, ikiyüzlülük ve akıl tutulması söz konusudur. Öncelikle işine geldiğinde öğretmene, askere, doktora, polise KUTSAL DOKUNULMAZ KİŞİLER muamelesi yapanların işine gelmediğinde onları nasıl yerden yere vurdukları kamuoyunun malumudur. Baştan belirtildiği gibi soyut ve kanuni varlıklar olan kurumların şerefi temsil ettikleri toplumun ve kurum mensuplarının iyi kötü hasletleriyle doğru orantılıdır. Bu bakımdan hiçbir kurum, meslek grubu, topluluk suçtan günahtan ari olmadığı gibi eleştirilemez de değildir. 

Dolayısıyla öğretmenler gününde öğretmenlerin, avukatlar gününde avukatların, tıp bayramında doktorların, 30 Ağustosta askerlerin,  10 Nisanda polislerin övülmesi pek yerinde değildir. Olaya ordu açısından baktığımızda askeri ceza kanunu içtihatları yani askeri mahkeme kararları incelendiğinde her türlü suçun askerler tarafından işlendiği görülecektir. Ordu neticede bu toplumun bireylerinde oluştuğundan toplumda var olan her türlü iyi haslet kadar kötü hasletleri de barındırmaktadır. Diğer taraftan yapılan icraatların kurumların alt kademelerinden ziyade karar alma ve emir verme yetkisine haiz olan üst kademelerinin olduğunu dikkate almak gerekir. 

Ve unutmamak gerekir ki neticede bir insan olan yöneticilerin tutumunun değişmesiyle kurumların tutumu da değişir. Buna en güzel örnek yine ordudaki değişim ve dönüşümdür. 2007 yılında eşinin başının kapalı olması nedeniyle Akp’li GÜL’e SAYIN CUMHURBAŞKANI dedirten, aynı yıl Erdoğan hükumetine elleriyle E-MUHTIRA yazan genelkurmay başkanları çok değil 10 yıl sonra AKP’NİN BAKANI olmaya başlamışlardır. Dolayısıyla ordunun şerefi icraatçılarının şerefi kadardır! 

Yarbay ALKAN

 30 Eylül 2023