Geçen haftaki yazımızda okumaktan ve okumanın emri ilahi ile bizlere bir görev olarak verilmesinden bahsetmiştik. Okumak için gören bir göz, akleden bir beyin ve harfler gereklidir elbet. İşte bu harfler bazan kalemin kağıdı ya da herhangi bir yüzeyi şekillendirmesi ile olur. Ama salt bununla sınırlı olmadığını hepimiz biliriz.
Okunacak o kadar çok şey vardır ki kainatta, kimi rengiyle gösterir kendini, kimi şekliyle, kimi sesiyle… Yeter ki ibret nazarı ile bakacak göz olsun başımız üzerinde.
“Görenedir görene
Köre nedir köre ne?”
Misalindeki gören gibi görebilmek; cansız sandığımız varlıkların bile büyük ya da küçük birer kitap olduğunu anlayabilmemizi sağlar.
Gökyüzündeki varlıklar ehline nasıl çok şey anlatıyorsa, her şey o konuda bilgi sahibi olan yani onu okuyabilene derin bir bilgi verebilir. Renklerin insan üzerinde etkisini karakter bilimciler söylüyor. Kişinin sevdiği ve seçtiği renge bakarak o kişiyle ilgili ince detayları yakalayıp haber verebiliyorlar.
Beden dili insanın hatta hayvanların o anki ruh hali hakkında okumasını bilene neler neler anlatır. Dilsiz bir kediciğin bakışları sahibine her şeyi söyler. Acıktığını, uykusu geldiğini, korktuğunu, canının acıdığını…boynu bükük bir çiçeğin söylediklerini de anlamak zor değildir.
Özetleyecek olursak her varlık ve her hareket okunması gereken bir kitaptır.
Toplumsal hareketler de böyledir. Kitle psikolojisinin etkilenim noktası öylesine hassastır ve buradaki küçücük bir kıpırdanış öyle hızla yol alır ki, küçücük bir hareket domino etkisi oluşturabilir.
Dün itibariyle de toplum olarak şiddetli bir toplumsal sarsıntı beli bir silkelenme yaşadık. Bu siyasi oluşumu da okumak bireyselden öte siyasi hayatın içinde ve ona yön verenlerin yapacağı iştir. Çünkü millet yazmıştır. Siyasiler okuyacaklardır.
Bununla beraber gündemi oluşturduğundan dolayı yetişkin her insanın bu tabloda okuyacağı ve okuduğu cümleler hatta sayfalar da yok değildir. Fakat hava bulutludur. Henüz sislerin altında kalanları görmek için zamanın geçmesi ve taşların yerine oturması gereklidir.
Değinmek istediğim konu sadece, okunması gerekenler nelerdir? Baktığımız zaman neyi nasıl okuyoruz sorusuna cevap aramaktır. Elbette bakış açımız ne yönü görecek şekilde konumlanmışsa o noktayı görebilir.
Burada esas olan yerimizi değiştirelim, penceremizi değiştirelim bir de şuradan, bir de bu taraftaki cepheden bakalım. Ama doğru okuyalım. Kısacık birkaç cümle toplumsal ve sonuç kitabında okunacakları özetlemeye yetebilir.
*Hiçbir şey ebedi değildir. Daha da önemlisi değişmez değildir. Yani kimse vazgeçilmez değildir. Gaflete kapılmanın ve hataları iyi irdelememenin sonuçları oldukça ağır bedelli olabilir.
*Masanın ön tarafında olmakla arkasında bulunmanın farkı bir hakimiyet değil, aslında büyük bir vebaldir. Bunun unutulması kötü sonuçlar doğurabilir.
*İttifakların kimlerle yapıldığının hiç önemi olmadan hareket edilmesi siyasetin gözünü kör ederse, akşam yanınızdaki kişinin sabah olduğunda bambaşka biri olduğunu fark edersiniz fakat tavşan bayırı aşmıştır artık. Bunu bütün siyasi partiler için söylüyorum.
Milletin okuması gereken tablo da var elbet. Onu da zaman gösterecek. Belki bir uyanışa vesile olur belki çocuklarımızla, kadınımız erkeğimizle şöyle bir silkelenip: bize ne oluyor? Deme bahtiyarlığına erebiliriz diye umut ediyorum.
Renkleri okuma sanatından bahsettik ya, bu seçimde bütün renkler karıştı birbirine…
Siyasi partilerin özüne onu bozan bir ecza düştü. Gören gözler de ebruli, yanardöner renklerden başka bir şey göremediler.
Şimdi vakit: fefirruuu illallah! Allah’a koşma vaktidir.
Ölmeden önce ölme vaktidir…
Hangi vazife ile gelmişsek ona halel getirmeden şu yeryüzünde yaşama vaktidir.
Yani dosdoğru olma vaktidir.
Yoksa renkler alaca bulaca oldu. Çocuklarımız bizden değiller sanki. Hergün her yerde evlatlarımızı kaybediyoruz. Yuvalarımızın yıkılışına şahit oluyoruz. Özümüzü karakterimizi kaybediyoruz. Okumayı beceremez hale geliyoruz. Kainat kitabı bakar körlermişiz gibi bize bir şey ifade etmez hale geliyor.
Şimdi vakit:
Kâinatı okuma vaktidir.
Meryem ŞAHİN / 01.04.2019