SAADET PARTİSİ ERBAKAN’IN KOYDUĞU AYARLARA DÖNMELİ!

SAADET PARTİSİ ERBAKAN’IN KOYDUĞU AYARLARA DÖNMELİ!

Özlü Söz: ”İslami tebligatta muhatabımız istisnasız bütün insanlardır. Öyle ise görüşü ve görüntüsü ne olursa olsun, davamız herkese anlatılmalı, davet her kesime yapılmalıdır. Tebliğ ve davet bizden, hidayet Allah (C.C)’tandır.”

                            Prof. Dr. Necmeddin ERBAKAN (Rah. Aleyh)

_______________ 0 ______________

Rahmetli Erbakan Hocamız içinde yaşamış olduğu sistemi İslami açıdan çok iyi etüt edip mevcut Müslümanları siyasi açıdan bilinçlendirme çabaları ile siyasi platforma taşıyan önemli bir bilim insanı ve siyasal İslam’ı en iyi anlayan bir liderdi. İslam’ın manevi yönü ile ilgilenmenin yanı sıra onun siyasi yönünü de bilinçli bir şekilde hayata tatbik için gayret sarf eden bir şahsiyetti.

Siyasal İslam’ın Kuran ve Sünnet açısından Müslümanlar tarafından anlaşılıp hayata tatbiki için yola çıktığında o güne kadar Müslümanlara siyaseti öcü gibi gösteren batı hayranı sistemin yetiştirmesi Müslümanlar bu siyasal hareket karşı durdular. Gerekçeleri de “İslam’da siyaset yoktur” yalanıydı. Oysa sistemin kurulması ile birlikte Müslüman nesiller İslami olan eğitim ve öğretimden koparılarak batı tipi bir hayat standardının eseri olan eğitim ve öğretime adapte edildiler.

Allah Kuranın Maide Suresi 44. Ayetin son kısmında; “… Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse onlar kâfir olanlardır” buyuruyor.

Biz bu ayetin ışığında insanların, Allah’ın peygamberleri vasıtası ile indirdiği hükümleri kabul etmeyenlerin kâfir olduklarını öğreniyoruz. Kâfir Arapçada “örten” anlamına gelir. İslami açıdan meseleye baktığımızda ise Allahtan Hak olarak gelen hükümleri kabul etmeyen insanların akılları ile bulduklarına Allah “batıl” diyor. Demek ki, Allahtan geleni kabul etmemek kâfirlik olarak beyan edilirken bu durum batıl olarak karşımıza çıkıyor.

Birde bu ayetin bize beyan ettiği diğer bir yönüne bakmamız gerekiyor. Mademki insanlar Allah’ın hükümlerini kabul etmeyip kâfir oluyorlarsa o halde Allah’ın hükümlerini icra edenlerin de Müslümanlar olduğunu bilmemiz gerekiyor. Hz. Peygamber (sav)’den hilafetin yıkılışına kadar İslam ümmeti Allah’ın hükümleri ile idare edildiler. Bir ülkenin sevk ve idare edilmesi belli hükümlerin icrası ile yönetiliyorsa mutlaka siyasete de ihtiyaç vardır. Siyaseti, sevk ve idare edilme organizesinin yanı sıra aynı zamanda bir sanat olarak tarif edenlerde olmuştur. Demek ki, İslam’da siyaset vardır ve önderleri de peygamberlerdir.  

Osmanlı Devletinin yıkılışı ile birlikte şimdiki mevcut sistemi kuranlar tarafından hilafet kaldırıldı ve batının Hıristiyan dininden neşet eden hükümleri tatbik edilişi ile mevcut sistem kuruldu. Son merhalede Müslümanlar ve devam eden nesilleri İslam’ın temel dinamikliklerinden koparılıp bugünkü içinden çıkılmaz konuma getirildi.

İşte bu durumu çok iyi etüt eden ve İslam’ın siyasi yönünü hayata tatbiki için mücadele eden Necmeddin Erbakan bu konuda gerekli adımları attı ve hareketine “Milli Görüş” adını verdi. Milli Arapça bir kelime olup en iyi bilinen haliyle “dini” anlamı ile hüsnü kabul gördü. Türkçe “Görüş” kelimesi de yanına konunca ortaya“Dini Görüş” olarak bilinen Milli Görüş siyasi literatürümüze girmiş oldu.

Azim ve kararlılıkla yola çıkan Necmeddin Erbakan yolunun ne kadar zor ve meşakkatli olduğunu bilerek çıkmıştı. Kendisi gibi inanan ve İslami temel değerleri yeniden ümmete kazandırmak için ilk formülünü “İslam Birliği” üzerine projelendirdi. Gerçekten de batının dokunuşu ile İslam ümmeti dağılmış, ümmet bilinci ve sınırlarla birbirinden koparılarak ulusalcılık bataklığına düşürülmüştü. Ümmeti oluşturan ve ümmetin ana mihverini oluşturan Araplar, Türkler, Kürtler ve Farslar birbirinden koparılarak düşman unsurlar haline getirildiler.

Müslümanların bir daha siyaset sahnesine çıkmamaları için kendilerince önlem alan siyonizmin emrindeki emperyalist güçler ilk etapta bir başarı sağlamışlardı. Fakat hesaplayamadıkları bir şey vardı oda Allah’ın koruması altında olan Kuranın hâlâ Müslümanların elinde olmasıydı. Bu defa Kuranı Müslüman nesiller gereği gibi anlamasın, hayata tatbik etmesin ve sadece ölülere okunsun diye algılar oluşturduktan sonra nesilleri içki, kumar, eğlence, spor ve diğer oyalayıcı nefsin gıdalarını uzaklaştırdılar.

İslami ilimden koparılan nesiller önlerine konan nefsin gıdalarına kapılmaları çok uzun sürmedi ve nihayet nesiller bu tuzaklara ne yazık ki çabuk düştüler. O tarihten buyana nesiller İslam’ı sadece simgesel olarak bilip batının ideolojik fikri akımlarına kapılarak uzun bir müddet çatıştırıldılar.

Erbakan, sistemi yürütenler tarafından ve bağlı oldukları emperyalist ağababalarının direktifleri doğrultusunda hep engellemelerle karşılaştı. Hapis ve siyasal haklardan mahrum bırakılmanın yanı sıra çeşitli iftiralara dahi maruz kaldı. Bütün bunlara göğüs gererek mücadelesinden asla taviz vermeden yoluna devam etti.

Çeşitli hükümetlerde ortaklık yapan Erbakan yapmış olduğu projelerle kendini halkına sevdirdi. Özellikle belediyecilik alanında yapmış olduğu atılımlarla halkın desteğini aldı ve partisi halk tarafından benimsendi. Kendisini çok yakından takip eden batılılar ve yerli işbirlikçiler bu gidişatın sistem açısından tehlike arz edeceğini dillendirmeye başlamalarının ardından bu defa Erbakan’ı iktidar getirip orada pasifize etme yoluna gittiler.

Bunda da başarılı olamadılar çünkü Erbakan bu oyunu çok önceden fark ettiği için önlemlerini almıştı. İktidar olduğu 11 aylık dönemde çok ciddi projelere imza atmıştı. Bunlar D-8, denk bütçe ve havuz sistemiydi. Bu girişimleri çok tehlikeli olarak gören sistemin akıl hocaları hemen devreye hukuk dışı girişimleri soktular. Bu konu çok yazılıp çizildiği için burada detaylarına girmeyeceğim. Ancak Erbakan’ın iktidardan düşürülmesinden sonra gelişen olayların baş aktörlerinin kendi mektebinde çıkması Milli Görüş mecrasının nasıl değiştirildiğidir asıl konumuz.

Bu ayrılışın ilk aktörleri R. Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, A. Latif Şener gibi bütün Türkiye’nin tanıdığı siyasal simalardı. Bunlar ABD’nin desteğiyle iktidar oldular ve 22 yıldır tek başlarına iktidarda tutundular. Onların ayrılışı ile birlikte Numan Kurtulmuş’un hileli siyaseti devreye girdi. Genel Başkan olduktan sonra Erdoğan ile yaptıkları anlaşma gereği ilk kongreden sonra geçen 1.5 yıllık süreden sonra tekrar erken kongre yapmak istediğinde amacının nasıl bir hile olduğu ortaya çıktı. Eğer o kongreyi isteği gibi elde etmiş olsaydı ekibi ile birlikte alacakları bir kararla AKP’ye iltihak edeceklerdi. Nihayetinde Allah fırsat vermedi ve Erbakan hocamız onların bu oyununu bozdu.

AKP, 22 yıllık icraatları sonucunda Milli Görüşün baraj altında kalması için çok çaba sarf etti ve öyle kof bir İslami algıyla bir taban oluşturdu ki İslam Birliği Projesinin artık kimse yüzüne bakmaz oldu. Çünkü AKP, Allah’ın aziz dini İslam’ın temel dinamiklikleri ile oynamaya başladı ve öyle inanan bir taban oluşturdu. O algıyla yetişen insanlar 22 yıldır Erdoğan’ı iktidarda tutuyor.

AKP’nin bu tahribatından sonra bu defa kapatılan Fazilet Partisinin yerine kurulan Saadet Partisinde Erbakan’ın koymuş olduğu temellerden tavizle başlayan siyasal adımlar atıldı. Özellikle Erbakan Hocamızın davayı emanet ettiği Prof. Dr. Mustafa Kamalak hoca bir dönemlik genel başkanlık yaptıktan sonra yerine bir ekibin organizesi ile aday gösterilmedi ve o ekip Temel Karamollaoğlu genel başkanlığa getirildi. Temel beye hemen “Bilge Başkan” sıfatı yakıştırıldı ve o günden beri görevini sürdürmektedir. Fakat işin en garip tarafı onu genel başkan yapan ekip dizginleri ellerine alarak genel başkanı yanlış yönlendirme sonucunda CHP’nin amblemi altında 2023 seçimlerine sokarak 10 milletvekili elde ettiler. Bunu yapan ekibin ilkleri kendilerini seçtirerek vekil oldular.

O güne kadar Milli Görüşe dava gözüyle bakanlar bu ittifaktan sonra ne yazık ki partiden koparak son yerel seçimle partiyi %1.09 gibi en düşük seviyeye düşürdüler. Biz parlamentoda gurup kurarsak milletimize gerçekleri net bir şekilde daha rahat anlatırız düşüncesi yerle bir olmuştu. Milletvekili seçilen kişiler çok hararetli ve isabetli denilecek konuşalar yapmalarına rağmen halk bazında hiçbir etkisi görülmedi. Ve CHP’nin amblemi altında seçim bizi haltan koparmaya yetmişti.

Bu meselenin diğer bir yanı ise Erbakan Hocamızın oğlu Fatih’in yaptığı çok konuşulacak tahribatı idi. Önce babasının dostlarını terk edip cephe alan Fatih soluğu babasını üzenlerin yanında yer aldı. Erdoğan’ın yardımı ile eniştesi Mehmet Altınöz’e emanet edilen Saadet Partisinin genel merkez olarak kullandığı binaya el konuldu. 8 yılın kirası icra yoluyla ve faizi ile birlikte alındı. Bunun adı “emanet ihanet” etmektir. İcranın belgeleri bende mevcuttur kim isterse bunları kendilerine gönderebilirim.

Erbakan Hocamız “AKP’yi Siyonizm kurdu ve kim AKP’ye oy verirse cehenneme bilet almış olur” sözleri bugün sosyal medyada kayıt altında olmasına rağmen oğlu Fatih babasının bu sözlerini çiğneyerek AKP ili 2023 seçimlerinde ittifak kurdu. Hem ihanet hem de babasının sözlerini çiğnemekle siyasete adım atan Fatih yerel seçimlerde her ne kadar bir başarı almış gibi görünse bile bu Milli Görüş davasını benimsemiş bir tabandan oy almış değildir. Bu oylar 22 yıldır AKP’nin gidişatını beğenmeyen ve orada kendisine yer bulamayan küskünlerin verdiği oylardı. Verilen bu oylar asla bir dava için verilen oylar değildi. Fatih bu gidişi ile tıpkı havai fişek misali bir parti konumuna düşer. İhanet ve baba sözünü çiğneme ona bir siyasi gelecek getirmez.

Saadet Partisine gelince yeni bir yönetim ve sadıkların işbaşına geçirilmesi ile yapacakları siyasal bir adımın yanı sıra yaptıkları yanlışı halka güzel bir şekilde “özür dileme” ile taçlandırılacak bir atılım tekrar halka dönüşüne vesile olur. Bunun yanı sıra Erbakan Hocamızın temellendirdiği ana kavram ve ilkeler doğrultusunda yeniden bir çalışma yapılırsa atılacak tohumlar yeşerir. Bunu aksi olursa ve mevcut yanlış yapı devam ettirilirse Fatiha’sını şimdiden okuruz.

Sadık Milli Görüşün dava erlerinin başa geçeceği bir yönetimin beklentisi ile selam ve dua…    

...