SABIR ve YARDIM
Sabır ne güzel bir kelime. Hayatımızın çoğunu sabır kelimesiyle eş deş yaşarız. Her an yanınızda size bir arkadaş bir dosttur sabır. Onunla iyi geçinenlere ne mutlu.
Hayatının sonuna kadar tek ayrılmadığın, ayrılamadığındır sabır.
Rabbimin birçok ayetinde bahsettiği, övdüğü ve taatin en üst seviyesi diye bahsettiği sabır.
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” Buyurduğu Bakara suresi 153. Ayette olduğu gibi namaz ve sabrı bir arada telaffuz eden Rabbim muhakkak biz kullarının ne yaptığını ve ne istediğini çok iyi bilir.
Sabrın tek başına bir anlamı olmadığını Kur’an’ının birçok ayetinde rabbim bizlere anlatıyor. Uyarılarda bulunuyor.
Bu kadar uyarıların sebebi, demek ki biz az sabrediyoruz. Demek ki biz az ibadet ediyoruz. Bu kadar uyarılara bu kadar ayet ve hadislere hala kulak tıkıyoruz.
Artık uyanmanın zamanı gelmedi mi?
Artık ya Allah deyip ayaklanmanın zamanı gelmedi mi?
Artık kardeşliğe sarılmanın, İslam davası için dimdik durup cihat etmenin zamanı gelmedi mi?
Sabırla beraber yardımda ulaşır insana. Sabretmeyi bilmeyende yardımın kıymetini bilemez.
Hristiyan ve Yahudilerin her an, her zaman, her yerde dinlerini utanmadan, çekinmeden anlattığına şahit olduğum bu günlerde, benim dinimi benden daha iyi bu kadar nasıl bilebilirler diye düşünmeden edemiyorum. Biz Müslümanlar kendi dinimizi nasıl böyle arka sıralara koymuşuz. O Hristiyan benim Kur’an-ımın sure sayısına varana kadar öğrenmiş. İçinden seçtiği ayetleri kendi dinlerine uydurmuş ama biz asıl olan dinimizi öğrenememişiz. Hala abdesti bozan, orucu bozan şeylerden bahsederken onlar dinlerini kabul ettirmenin yolunu bulmuşlar. Mekân ve zaman fark etmeksizin, karşısındaki şahsın kim olduğuna bakmadan aklını çelmenin yoluna girmişler.
Peki, biz Müslümanlar ne yapıyoruz. Evlerimizde televizyon karşısında, internet başında zamanımızı geçirerek belki sadece vakit namazlarımızı kılarak yani sadece kendimiz için bir şeyler yaparak günümüzü kurtarmaya bakıyoruz.
Ne yapmamız gerekiyor?
Yıllarca bu soruyu sorduk, konuştuk ama bir türlü ileri götüremedik. Her Müslüman ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Ama ne hikmetse harekete geçemiyoruz. Bu bir tembellik mi, yoksa aldırmamazlık mı anlamış değilim.
CİHAT
Cihat deyince hemen aklımıza savaş geliyor. Ama öyle değil. Cihatın birçok çeşidi vardır. Cihadı yerinde ve uygun şeklinde yapmak lazım.
Önce kendi nefsimizle cihat; şayet kendi nefsimizin önüne geçemez isek baştan savaşı kaybetmiş oluruz. İnsanın şeytan ile mücadelesidir ilk cihatı. Ama biz bunda bile sınıfta kaldık.
Bizler şunu anlamıyoruz. Bizim yaptıklarımıza Allah’ın ihtiyacı yok. Yapmış olduğumuz her ibadete, her iyiliğe bizim ihtiyacımız var. Ankebut suresi 6. Ayette Rabbim şöyle buyuruyor. “ (Allah yolunda) cihat eden kişi, ancak kendisi için cihat etmektedir. Çünkü Allah zengindir, alemlerdeki (varlıkların yaptıklarına) ihtiyacı yoktur.”
İstanbul il müftüsü hocamız Prof. Dr. H. Kâmil YILMAZ cihatı iki cümleyle çok güzel açıklamış. “Cihat, insanla İslam arasındaki engelleri kaldırmaya yönelik her türlü çaba ve gayretin adıdır. Bu çabanın dışa dönük ve başkalarını muhatap alanı küçük cihat, içe dönük insanın öz nefsine yönelik olanı ise büyük cihat olarak anılır.”
Peki, bizler ne kadar gayret ediyoruz. Bizler ne kadar çabalıyoruz.
Allah’tan yardım bekliyoruz ya! Bunun için Önce cihat sonra sabır gerekli dimi. Ne kadar Mükemmel bir ikili.
Sabır olmazsa cihat olmaz, cihat olmazsa yardım olmaz. Hepsi bir birine bağlı işler bunlar. Hadi gidip birine anlatayım bu vebalden kurtulayım diye bir durum olabilir mi? Tabi ki de olamaz. Her yerde, her zaman ve her an dinini anlatıp, dinleyenlere karşı sabırlı olacak ve yardımı Allahtan bekleyeceğiz.
Rabbim kalbimize aşkını koysun.
Bu yolda Rabbimin istediği gibi mücadele edenlerden olmak, mücadele ederken sabırlı olmak ve yardımı sadece Allah’tan beklemek umuduyla.
SELAMETTE OLUN SELAMETLE KALIN
SABRİYE TÜRKMEN KAYA