SAYIN MUSTAFA DESTİCİ 750 LİRA MI ÖNEMLİ LİYAKAT Mİ?

SAYIN MUSTAFA DESTİCİ 750 LİRA MI ÖNEMLİ LİYAKAT Mİ?

Eğitimci gazeteci köşe yazarı olarak bu yazımı Sayın Mustafa Destici'ye hitaben, bilime ve bilimselliğe yönelik olarak kaleme aldığımı belirtmek isterim.

Sayın Destici Millî Savunma Sanayi Vergisi ile ilgili birtakım açıklamalarda bulunmuş.

Açıklamalarında, “Ver kardeşim! Vermezsen sonun Suriye, Irak, Filistin gibi olur. Onun vermediği 750 lirayı da biz veririz, bu millet verir" demiş.

SANIRIM SAYIN DESTİCİ’NİN BİLSEM VE TÜBİTAK’TA DÖNEN TORPİL SİSTEMİNDEN HABERİ YOK

Millî Savunma Sanayi’nin başlıca görevleri nelerdir?

Silah, araç, gereç ve her çeşit lojistik ihtiyaç maddelerinin tedariki hizmetlerini yürütmek, 

Askeri fabrikalar ve tersaneler dahil harp sanayii hizmetlerini yürütmek, 

Sağlık ve veterinerlik hizmetlerini sağlamaktır.

İLERİ TEKNOLOJİ ÖNCELİKLE LİYAKATLİ KİŞİLERİN DEĞERİNİ BİLMEKLE OLUR

Yeni dünya düzeninin son teknoloji harp taktiklerini televizyon kanallarından çoluk çocuk hepimiz canlı canlı izliyoruz.

İsrail ve Amerika demir kubbe kurmuş, İsrail’e herhangi bir saldırı olursa bu ileri teknoloji yapay zekâ devreye giriyor ve saldırıda bulanacak bu füze ve roketler yere dahi inmeden hemen havada imha ediliyor...

Hasbelkader yere inmeyi başarsalar bile boş arazilere düşüyor.

Neden ve niçin hiçbir müslüman ülke kendi hava savunma sistemini üretemiyor? 

Örneğin; Filistin, Lübnan ve Suriye'de hava savunma sistemi hiç yok. 

Türkiye ise S400'leri Rusya'dan aldı diye bu atağının akabinde Amerika, Türkiye'yi F35 projesinden çıkardı.

Amerika, Caatsa yaptırımları ile ülkemizi yıllarca tehdit etti.

Kimse kusura bakmasın, açık seçik şekilde şunu söylemek istiyorum: Müslüman ülkelerin kendi savunma sistemlerinin olmayışı dünyaya gavuru çok akıllı, Müslümanları ise son derece aciz, zavallı ve yardıma muhtaçmış gibi gösteriyor.

Müslümanlar ölürken dahi gavurdan medet umar hale geldi…

Çünkü ileri teknoloji harp teknolojisine sahip değiller, ne yazık ki...

Emperyalist teröristler oturdukları yerden çayını kahvesini içerken, yapay zekâ ve ileri teknoloji sayesinde bir düğmeye basmak suretiyle tonlarca bombayı istediği koordinata atıyor; evleri, binaları, şehirleri, yerle bir ediyor. Masum savunmasız siviller de yaşlı, kadın, çoluk çocuk, daha yeni doğmuş bebek demeden paramparça edilerek öldürülüyor. Bombardıman sırasında ölmeyenler ise yıkılan binaların tonlarca molozunun enkazında can veriyor.

Caydırıcı, ileri teknoloji savaş gücü olmadığı için Müslüman ülkeler de kuru bir “Kınama” ile yine aynı saldırıda imzası bulunan Hristiyan ülkelerden adalet bekleyerek olayı durdurmaya çalışıyor.

Peki neden Müslüman ülkelerin kendi hava savunma sistemleri yok?

Çünkü liyakatli kişiler gelişmiş ülkelere kaçıyor. Kendi ülkesinde aradıkları değeri bulmayı bırakın, şahsım gibi sürekli “istenmeyen kişi” ilan edilmeye çalışılıyor birileri tarafından...

Lübnan örneğinde hepimizin gördük ki, bırakın ileri teknoloji hava savunma sistemi üretmeyi, kendi iç iletişimleri için kullandıkları çağrı cihazlarını dahi yurt dışından almış ve hemen hemen tüm komutanların bu kullandıkları çağrı cihazları uzaktan bir yazılımla komuta edilip patlatılmak suretiyle kimisi öldürülmüş, kimisi sakat kalmış ve böylece de mevcut savaş güçlerini ne yazık ki kaybetmişlerdir.

Yani gavurun vermiş olduğu basit çağrı cihazlarından dahi kimseye hayır gelmeyeceğini artık herkesin anlaması gerekiyor.

Kendileri oturup çağrı cihazı üretimine kafa yormadıkları veya hazır almak kolaylarına geldiği için bu hazıra alışmak alışkanlıkları ne yazık ki canlarına mal olmuştur.

SAYIN DESTİCİ SİZ GERÇEKTEN SAVUNMA SANAYİSİ’NİN İLERİ TEKNOLOJİ HAVA SAVUNMA SİSTEMİ ÜRETMESİNİ İSTİYOR MUSUNUZ?

Şu an dünya çapında cereyan eden teknolojik harp kapsamında en geçerli ve caydırıcı unsur hava savunma sistemleridir. ABD, Irak soykırımında patriotlarının reklamını tüm dünyaya çok iyi yaptı. Emperyalist terörist Amerika, bir yandan Müslüman ve Arap soykırımı yaparken bir yandan da reklamını yapmış olduğu patriotlarını tüm dünyaya pazarladı. Bir taşla iki kuş... 

Deniz aşırı girmiş olduğu bu savaşın maliyetinin bir kısmını da bu yolla çıkarmış oldu.

LİYAKAT SAHİBİ DOKTORALI KADIN BİLİM ÖĞRETMENİNİ BİLSEM’DEN KOVMAKLA İLERİ TEKNOLOJİ GELİŞMEZ SAYIN DESTİCİ 

Amerika, Çin, Rusya, Almanya gibi ülkeler bu hava savunma sistemlerini kendisi üretiyor.

Peki nasıl üretiyor? 

Bilim öğretmenlerini bilimsellikten uzaklaştırma anlamına da gelen bilimsel projelerden kovmakla üretmiyor herhalde…

Siz akademik bilim öğretmenlerinin değerini bilmezseniz size bu ileri teknoloji hava savunma sistemlerini kim üretecek? Kimse… 

Ancak Rusya gibi ülkelerden (adeta onlara boyun eğerek) hazır hava savunma sistemleri alacaksınız. Fakat onun da karşılığında Amerika, Türkiye'yi F35 projesinden çıkaracak...

Başkasının tırnağı ile kafanızı kaşımaya kalkarsanız çok acil durumlarda o tırnağı bulamazsınız...

Bilim ve Sanat Merkezi’nden asılsız iddialarla kovulan bir bilim öğretmeni olarak açıkça söylüyorum ki; Bilsem’de öğrenim gören üstün yetenekli öğrenciler kapasitelerini en iyi şekilde değerlendirecek biçimde bilimsel matematik projeleri üretmezse, ancak akademik alt yapısı sağlam bir bilim öğretmeninden kurabileceği gerekli alt yapı ve donanım ile matematiği gerektiği şekilde öğrenmezse, ileride bir mekatronik mühendisi olmak ister mi? İstemez.

Çünkü ihtiyaç duyduğu sayısal alt yapıyı akademik alanda uzman liyakat sahibi bilim öğretmeninden tam olarak alamamış olacak. Bilsem’de "mış gibi” yapanların verecekleri matematik dersleri ile bilsemdeki özel yetenekli öğrencilerin kapasitesini ihtiyaç duydukları akademik istikamette tam olarak gerçekleştirebilecekleri hedeflere yönelik eğitilmedikçe bu iş asla olmaz...

Ha, ne olur? Sadece "mış" gibi olur...

MEKATRONİK MÜHENDİSLİĞİ MEZUNLARI NE İŞ YAPAR?

Mekatronik mühendisleri bankamatik, çamaşır makinesi veya fotokopi makinesi gibi tüketim mallarından ameliyatlarda yararlanılan hassas robotlar veya otomatik üretim tezgâhları gibi karmaşık cihazlara kadar uzanan geniş bir yelpazede yer alan gelişmiş elektromekanik cihazların tasarım ve kontrolü ile uğraşırlar.

SAYIN DESTİCİ, 10 YIL BOYUNCA BİLSEM TÜBİTAK PROJELERİNİ HEP AYNI ÖĞRETMEN VE HEP AYNI ÖĞRENCİLER YAPTI

Kim bu öğrenciler? Ekseriye filan feşmekanın torpilli çocukları, babası ve annesi üst düzey meslek gruplarının çocukları. Daha Bilsem’e gelir gelmez “Ooooo maşallah, çok tatlı, çok akıllı, zehir gibi zekaya sahip maşallah maşallah” iltifatlarıyla karşılandılar. Sonrasında da yine aynı öğretmenin yüzlerce TÜBİTAK projesi sürekli Türkiye birinciliği aldı.

10 yıl boyunca “Bu öğretmen TÜBİTAK projesi kapsamında fason üretim fabrikası mı kurdu?” diye hiç kimse sormadı…

Sağı solu değiştirilmiş yüzlerce TÜBİTAK projesi birbiri ile ciddi benzerlikler taşıyan, içerik olarak tek tek ele alınmış olsa millî herhangi bir gelişime herhangi bir katkıda bulunamayan, adeta çöpe atılacak Bilsem TÜBİTAK projeleri sürekli Türkiye birinciliği aldı...

Araştırın, bakın. İrdelemek bedava. Albert Einstein bile o kadar bilimsel proje üretmemiştir:)))

Desteksiz atarsın ama bu kadar desteksiz bilimsel proje üretimi dünya tarihinde belki de bir ilktir.

Yüzlerce Bilsem TÜBİTAK projesinden kaç tanesi uluslararası düzeyde varlık gösterebilmiş? Hiç. Sıfır, elde var sıfır...

Zaten o projelerin büyük bir çoğunluğu Bilsem TÜBİTAK projesi bile değil, maalesef sen ben bizim oğlan projesi...

DÖNEMİN BİLSEM MÜDÜRÜ MUZAFFER ÇAKIR TARAFINDAN ŞAHSIMA “HOCAM TÜBİTAK PROJELERİNDEN OKULA PARA KALMIYORSA SEN PROJE YAPMA” UYARISI

Balıkesir Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nin ilk doktoralı bilim öğretmeni şahsımdır. Bilsem’de görev yapmadan önce kendi alanımda doktora yapmış bir matematik öğretmeniydim. Buna rağmen, Bilsem’de görev yaptığım süre zarfında 10 yılda (bin bir engellemelere rağmen) sadece “bir" tane Bilsem TÜBİTAK projesi yapabildim...

Yıllarca, ilmek ilmek yetiştirdiğim öğrencileri tam Bilsem TÜBİTAK projesi yapacakken “caydırma” yöntemi ile Bilsem temel alan öğrencilerine alan değişikliği yaptırarak TÜBİTAK matematik projesi yapmalarını engellediler...

Bilsem öğrencileri ile idarenin yaşatmış olduğu tüm zorluklara rağmen yapmış olduğumuz TÜBİTAK projeleri de dönemin Bilsem müdürü Muzaffer ÇAKIR tarafından bilerek isteyerek ve kasti olarak sürekli sabotaja uğratıldı. Bilsem öğrencilerinin bizzat ürettiği pek çok bilimsel projesi çöp edildi.

Örneğin; daha İsrail ve ABD sınırlarımıza dayanmadan yıllar önce Bilsem öğrencilerimizden birinin danışmanlığımda tasarladığı kompleks yapıdaki “Milli Güvenlik Savunma Sistemi” projemizin ne patent başvurusuna destek sağlandı ne de bu öğrencimin güvenli şekilde projesini geliştirebilmesi için zorunlu güvenlik tedbirleri alınıp destek olundu… Proje, ARGE aşamasına dahi alınmadı. Oysaki Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi dahil tüm resmî bilgilendirme ve taleplerinde bizzat bulundum. Aldığımız resmî cevap “Bu kapsamda bir çalışma yürütmüyoruz” oldu… Göz ardı edilemez niteliğine rağmen… Değerlendirilmesi millî bekamız için hayati önem taşıdığı halde…

Bir başka Bilsem öğrenci grubumun tasarladığı, anahtarsız dışarıdan çözülmesinin imkânsız nitelikte olduğu bir başka “Sanal Güvenlik Sistemi” projemiz TÜBİTAK araştırma projeleri kapsamında tutarsızlıklar içinde düzenlenmiş bir raporla ön incelemede elendi…

Çağrı metninde belirtilmediği halde, “Vekaletname olmadan vekil imzası ile olmaz” diyerek Bilimsel kurum projemi kabul etmeyen TÜBİTAK, iltimaslı ve torpilli bir başka öğretmenin aynı şartları taşıyan projesini şakkk diye kabul etti.

Nasıl oluyor da kurumdan aynı takvim içinde aynı imzalar ile başvurusu yapılan 3 tane Bilsem TÜBİTAK projesini aynı vekil il müdürü imzalıyorken bu imza nedeniyle projelerin 2 tanesini kabul etmeyen TÜBİTAK, sırf torpilli ve iltimaslı öğretmenin projesini kabul edebiliyor? Çifte standart. Şaka gibi.

Birileri tarafından itiraz edilince iş, “pardon”a döndü. “Sehven” denilerek bu skandalın üstü kapatıldı.

TÜBİTAK'ta bu Bilsem TÜBİTAK projelerini kimler inceliyor? İnceleyen ekibin 10 yıl boyunca şu soruyu sormak hiç akıllarına gelmedi mi acaba:

“Nasıl oluyor da bir tek öğretmen yüzlerce derece alan bilimsel projeye danışmanlık yapıyor? Fason üretim fabrikası olsa bu kadar proje çıkaramaz” diye hiç mi akıllarına gelmedi acaba bu soruyu sormak...

Yoksa bu soruyu sormak işlerine mi gelmedi?

Başka bir önemli nokta da Türkiye çapında tüm Bilsem’ler göz önüne alındığında bilimsel TÜBİTAK projesi yapacak başka Bilsem, başka öğretmen veya başka öğrenci hiç yok mu? Hepsinin köküne kıran mı gelmiş?

Neden hep aynı Bilsem, hep aynı öğretmen, hep aynı öğrenciler Bilsem TÜBİTAK projesi yapıyor? İsimlerinin geçtiği her proje nasıl oluyor da hep ödül alabiliyor? Edison ampulü bulurken bile tek isabette mi başarmıştı?

Ayrıca 81 il var, neden hep Balıkesir?

“OKULA PARA KALMA” ADI ALTINDA KİMLER BİLSEM’DE CUKKAA CEBE İŞİ YAPTI ACABA?

Balıkesir Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nin son 10 yılı Bilsem TÜBİTAK projelerinden okula kaç lira para gelmiş; bu paralar nereye harcanmış, kimler neler kazanmış didik didik araştırılması gereken ciddi bir konudur. Kamuoyunun bu konuda aydınlatılması gerekir.

Dönemin Bilsem müdürü Muzaffer ÇAKIR, şahsımı engellemekte çok başarılı olduğu için şu an Balıkesir’de bir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koltuğunda oturuyor.

Doktoralı bilim öğretmenini engelle, makamı kap veya yükselt sistemi tıkır tıkır işliyor maşallah…

SAYIN DESTİCİ, BİLSEM’DEN NEDEN KOVULDUM ACABA?

Balıkesir yerel yönetim olarak komple erkek egemenliği altına girmiş durumda. En küçük devlet makamından tutun, en üst düzey Sayın Vali Bey'e kadar komple erkek egemenliği altında yönetiliyoruz.

2022 yılından bu yana şahsım gazeteci köşe yazarı olarak bu konunun altını kalın çizgilerle çizen yazılar yazı yazmaya başlayınca 3-5 kadın yönetici ataması yapmak zorunda kaldılar...

2022 yılından öncesine bakın, araştırın, yıllarca hiç yoktu...

Hasbelkader müdür yardımcısı olanları da ya okul müdürleri kendileri seçiyor ya erkek egemenliğinden gidip icazet alıyorlar ya Ankara’dan torpil buluyorlar veya sendikalarda adamları var…

Yoksa “Höttt höttt, hopp şişşştt, çekil oradan, makamda gözün mü var? O makamlar rezervasyonlu” sistemi devreye giriyor.

2022 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın yapmış olduğu eğitim kurumlarına yönetici seçme sınavına icazet almadan girdim diye az daha canımdan oluyordum.

Ve belki de şu an bu köşe yazısını kaleme alıyorum diye bir “kazaya (?) kurban gitmem” an meselesi dahi olabilir...

Balıkesir’deki torpil sistemi yazılarımdan son derece rahatsız olan bir kesim var. Sürekli mobbing, sürekli sürgün, sürekli soruşturmalar, sürekli "Fetövari” kumpaslar ile karşı karşıya kalıyorum.

Yani kısacası köşe yazılarımı tabiri caizse "kelle koltukta" yazıyorum...

Ülkemizde kadın eğitimci gazeteci köşe yazarı olmanın ne derece zor ve meşakkatli olduğunu vurgulamak istiyorum.

Ülkemizde liyakat sahibi bilim kadını öğretmenlerin durumu maalesef içler acısı. Çok yazık! Değer görmek şöyle dursun, bana ulaşanlardan da gördüğüm kadarıyla baskı ve mobbing hayatlarının bir parçası haline gelmiş durumda. Ülkemizin geleceğine yön verecek bu başarılı ve çalışkan kadınların bu duruma getirilmiş olması maalesef çok üzücü. Hedeflediğimiz Avrupai yaşantının yakınından bile geçemediğimiz bir durum ile karşı karşıyayız.

BİLİM KADINLARINI KOVAN BİR SİSTEMDEN İLERİ TEKNOLOJİ ÇIKAR MI?

Kamudan Haber sitesinin haberine göre, dönemin Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer, kendi makam şoförünü "Şube Müdürü" olarak atıyor.

Balıkesir'e il müdürü olarak da Ali Tatlı’yı atıyor.

Aynı dönem şahsım akademisyen, doktoralı, 21 yıllık liyakat sahibi bir kadın bilim öğretmeni olarak "EKYS" yazılı sınav ve mülakatını kazanıyorum. Fakat bu noktadan sonra tabiri caizse pişmiş tavuğun başına gelmeyenler başıma geliyor.

Doktoralı bir kadın öğretmenin Millî Eğitim Bakanlığı’nda değeri, bir makam şoförünün değeri kadar etmiyor...

Bilsem’in o dönemki müdürü Turgut Kıvanç, Bilsem ile, akademik bakış açısıyla ile hiçbir alakası olmayan, belki de Bilsem okulunun ismini dahi duymamış, Bilsem öğretmeni olma yeterliliğini sağlamamış, bir köy okulunda görev yapmakta olan arkadaşı Tuncay Evliyaoğlu’na makam sözü veriyor.

Önce müdür yardımcısı olarak görevlendirmesi yapılıyor, sonra da asaleten ataması... 

N’oldu? Bilim öldü. Bilimsellik öldü. Bilsem öğrencileri ise üniversite aşamasına kadar onlara hedefler belirlemelerini sağlayan, bireysel eğitim planları doğrultusunda gece gündüz onlar için çabalayan, Bilsem çerçeve matematik müfredatının oluşturulmasında bizzat yıllarca görev alan, doktoralı, akademisyen ve 10 yıllık, kadrolu Bilsem öğretmenlerinden olup hüngür hüngür ağladı. Büyük hayal kırıklığı yaşadılar, TÜBİTAK matematik olimpiyatları hazırlığında olanların sevinçleri yavrucakların kursaklarında kaldı. Bilimsel Bilsem matematik TÜBİTAK projeleri hayal oldu, matematiğin temellerini deneyimledikleri matematik atölyeleri, 5 yıldır aralıksız devam ettikleri TÜBİTAK matematik olimpiyatları hazırlık atölyeleri kapatıldı...

Bir öğretmene kadrolu çalıştığı alanda yapılan onca eğitim yatırımının boşa çıkarılması anlamına gelen bu kovma eylemi tam bir “kamu zararı” değil mi? Devletin onca yatırımını atıla çıkarmak değil mi? Şahsi kariyer planımın alt üst edilmesinden bahsetmiyorum bile…

Hem Bilsem’den kovdular hem benim nereye gittiğimi soran öğrenci ve velilerime “Evlendi, başka şehire gitti” diye yalan üstüne yalan söylediler...

Çünkü Bilsem matematik öğrencilerimin tepkisinden aşırı derecede korktular...

Öğrencilerimin adalete karşı olan inançları inanılmaz, onarılmaz ve tarif edilemez bir yara aldı...

Tüm bunları Bilsem öğrencileri ne için yaşadı derseniz Sayın Destici, tabii ki torpilli makam hırsızlığı için...

İdari mahkemeye, Bilsem’den kovulma gerekçemi ispat edebilecekleri bir tek sayfa belge dahi sunamadılar…

Peki o Bilsem matematik öğrencilerinin günahını ve vebalini kimler ödeyecek? Hiç kimse. 

BALIKESİR'DE TORPİL SİSTEMİ İÇİNDE KİMLER VAR?

Bilsem okul müdür yardımcısından tutun, okul müdürü, dönemin ilçe şube müdürü, ilçe Milli Eğitim Müdürü, il atama şube müdürleri, dönemin Balıkesir İl Müdürü, Karesi Kaymakamı, dönemin Balıkesir Valisi ve halen aktif görevinin başında olan Balıkesir Valisi Sayın İsmail Ustaoğlu ve Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Doç. Dr. Mustafa Otrar.

Daha bir sürü kişiden oluşan çok geniş bir torpil ağı kurulmuş vaziyette Balıkesir'in üzerinde...

Bu kadar geniş bir torpil ağı ile kim veya kimler mücadele ediyor?

"Kimse".

Bir tek, savunmasız, korumasız: Dr. Meryem ÇILDIR öğretmen.

Son olarak, sürgün gitmiş olduğum Ali Hikmet Paşa Ortaokulu’nda tam omurilik bölgeme yakın mesafeden bez futbol topunu hızla gümmm diye yedim.

Ölümden döndüm. Verilmiş sadakam varmış.

Başörtüm sayesinde hayatta kaldım. Saçlarımı o bölgede toplamamış olsaydım ya şu an komple felç, yatalak bir halde, bakıma muhtaç, hiç kalkamayacak vaziyette olacaktım ya da ölmüş olacaktım.

Sayın Destici, beyin travması geçirmiş olduğum halde görevime bile henüz başlayamamışken şahsımın hem köy okuluna sürgün görevlendirmesi çıktı hem Cimer'e şikâyet edildim hem hakkımda soruşturma açıldı...

Balıkesir'de en küçüğünden en üst düzey makamına kadar bir tek yetkili kişi arayıp bir “Geçmiş olsun, Hoca Hanım” dahi demedi...

Bir devlet memuru, görev yerinde, görevi sırasında yaralanıyor, hiçbir yetkili devreye girmiyor… Tuhaf mı, değil mi? 

Bir kadın öğretmen olarak ve bir eğitimci, gazeteci, köşe yazarı olarak naçizane, olay günü ve olay yerine ait kamera kayıtlarının incelenmesinde ve ulusal basına olayın açıklanmasında öncü rol üslenmenizi talep ediyorum sizden, Sayın Mustafa Destici Beyefendi. 

“ÖĞRENCİLERİN PARA ÖDÜLÜNE GÖZ DİKTİ”

Balıkesir Ekspres Gazetesi bu haberi, ana sayfa ve manşetten veriyor.

Tarih: 03-10-2023.

Kim göz dikmiş? 

“Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nde görev yapan P.S. adlı öğretmen, danışman öğretmenliğini üstlendiği iki öğrencinin TÜBİTAK ‘1. Ulusal Liseler Patent ve Faydalı Model’ yarışmasından aldığı 20 bin lira tutarındaki para ödülünde pay talep ettiği iddia edildi. TÜBİTAK’tan birincilik ödülü olarak 20 bin lira ödül almaya hak kazanan öğrencilerden ödülün 6 bin lirasını talep eden öğretmenin, bir öğrencinin kendisine düşen 3 bin lirayı ödememesinden dolayı öğrencilerin Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nden alacağı bilgisayar ödülünün önünün tıkandığı iddia edildi.” (Balıkesir Ekspres)

Kim Bilsem öğrencilerinin bilgisayar ödülünün önünü tıkıyor? İddialara göre halen bir Bilsem müdürü olarak görev yapan Turgut Kıvanç.

Dönemin Balıkesir İl Millî Eğitim Müdürü Ali Tatlı ve Karesi Kaymakamı Sayın Metin Arslanbaş birlikte hemen soruşturma başlatıyor.

Aradan bir yıl geçti, soruşturmadan ne çıktı? Sonuç ne? Kimse bilmiyor…

Müdür Turgut Kıvanç halen bir Bilsem'de müdürlük yapıyor.

Şahsımı Bilsem’den kovan Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Doç. Dr. Mustafa Otrar'ın bu olaydan haberi var mı?

Haberi yoksa şayet sahaya hakimiyeti hiç yok demektir.

Haberi varsa da neden ve niçin gerekeni yapmamış?

Sayın Mustafa Otrar bu soruma cevap verir mi?

Her zamanki gibi “duymadım, görmedim ve bilmiyorum” mu der? En kolayı o.

SAYIN DESTİCİ, İŞİN MUTFAĞINDA YETİŞMİŞ BİR KADIN BİLİM ÖĞRETMENİYİM 

Doktora tezimden üretmiş olduğum bir makalemi zamanında İsrail, İbrani kökenli olmadığım gerekçesiyle bizzat engellemeye çalıştı. Yapmış olduğum cebir ve sayılar teorisi alanındaki doktora tezim ile Türkiye'de tek, dünyada ise bu kapsamda çalışan dört kişiden biriyim.

İsrail neden engellemeye çalıştı? Sırf Türkiye vatandaşı bir Türk ve Müslüman olduğum için...

Lisede öğrenciyken 28 Şubat zihniyeti şahsımı komple engellemeye çalıştı.

Dönemin Balıkesir Valisi Yahya Gür tarafından liseden kovuldum.

Balıkesir Üniversitesi’nde matematik öğretmenliği bölümünde okurken dönemin Genel Sekreteri Faiz Türkan tarafından, tam sınav üstü, sırf başörtüsü ile üniversiteye girdim diye, bodrum katlara kadar koşturuldum.

Amaç, sınava girmemi engellemek veya başarısız olmamı sağlamak idi.

Şimdi 28 Şubat gitti, peki zihniyeti gitti mi gerçekten? Yerine kapkaranlık bir “torpil” geldi.

Fakat şunu belirtmek isterim; Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki torpil sistemi, 100 tane 28 Şubat eder.

Fersah fersah çok daha feci bir durum ile karşı karşıyayız...

“Hak, Hukuk ve Adalet” kimsede hiç mi hiç yok...

Liyakat hakkını aramaya kalkışanın başına gelmeyen kalmıyor...

Ellerinden gelse başımı taşla ezecekler...

Çünkü yargı ve hukuk sistemini işletmiyorlar...

400 sayfalık torpil ve mobbing belgemi Sayın Mahkeme görmezden gelmeye devam ediyor...

Doktoralı bilim kadın öğretmeni olmamın Sayın Mahkeme nezdinde hiçbir önemi ve değeri yok gibi görünüyor maalesef.

Bilsem’den anında ışık hızıyla püfürükten bir muhakkik raporu ile kovulursun, adalet ile geri dönmen ise yıllar alır...

Bu gidişle Bilsem öğrencilerimin kaybolan eğitim haklarının telafisi asla mümkün olmayacak ne yazık ki…

SONUÇ, SAYIN MUSTAFA DESTİCİ? 

Sayın Destici açıklamalarını şu şekilde sürdürüyor:

“Elbette ki savunma sanayi bizim için hayatidir, çok kıymetlidir ve oraya ayrılacak ya da orayla ilgili planlanmış her kaynağı, her projeyi biz destekleriz.”

Sayın Destici, ülkemizde ilk önce Bilim öğretmenlerinin değerini bilin. “Millî Eğitim Bakanlığı’nda her öğretmen aynıdır” anlayışını çöpe atın. Sıfırdan başlayın bence.

Fabrika fason üretimi değil ya, nasıl “her öğretmen aynıdır” oluyor? 

Ali Hikmet Paşa Ortaokulu’nda tüm engel, mobbing ve fetövari kumpaslara rağmen, 3-4 ay gibi kısa bir sürede matematik öğrencilerinin başarısını %7'den %36’ya çıkardım. Komple belgeli. Sayın Mahkeme’ye bizzat sundum...

Şimdi söyleyin, tüm öğretmenler aynı ise oradaki matematik öğretmenleri neden bu başarıyı yakalayamamış?

"Mış" gibi kendini başarılı göstermeye çalışan kofti sahtekarları tek tek tespit edip Bilsem’den asıl kovun...

Millî Eğitim Bakanlığı’nda torpilli makam hırsızlığına bir son verin...

Bilsem öğrencilerinin gerçek bilimsel projelerini kimsenin engellemesine izin vermeyin. Arkalarında dağ gibi duran Yüce Devletimiz’in varlığını hissedip güven içinde çalışmalarını sağlayın…

Doktoralı, akademisyen, liyakatli, bilim kadını öğretmenlerin İl Millî Eğitim Müdürü, Daire Başkanı, Genel Müdür ve Bakanlık gibi makamlarda olmasının önünü açın...

Madem Irak, Suriye gibi olmak istemiyoruz;

O zaman “falan feşmekanın oğlu, kızı” diyerek önemli makamlara liyakatsiz kişileri oturtmaktan vazgeçin.

ÜLKEMİZDE TORPİL SİSTEMİ OLMAMIŞ OLSAYDI NE OLURDU? 

Mustafa Sandal gibi, Millî Savunma Sanayimiz güçlenmesin diye elinden geleni yapan sanatçılar, çıkıp X Twitter hesabından (sırf Millî savunma sanayisine 750 lira vermemek için) “kredi kartı limitini 99 bin TL.’ye düşürdüğünü” paylaşmış olsa dahi...

Bu Aziz Türk Milleti, sabahın erken saatlerinde kamu bankalarının önünde uzun kuyruklar oluşturur, varını yoğunu Millî Savunma Sanayisi’nin hesabına yatırırdı…

Hodri meydan, bu kadar da büyük konuşuyorum Sayın Destici!

Torpilli makam hırsızlığını komple kaldırın, görün Türk Milleti’ndeki etkiyi...

Bilimin ve bilimselliğin önünü komple açın, gerçek bilim öğretmenlerine hak ettikleri değeri verin.

Sonra Millî Savunma Sanayisi için tekrar bir çağrı yapın ve bakın Türk Milleti düşük olan kredi kartı limitlerini nasıl 100 bin liraya çıkarmak için canla başla hareket ediyor.

Mustafa Sandal gibi sözüm ona sanatçılar da ünlü kargo firmalarının reklamında oynayıp şirinlik yapmaya çalışsa bile milletin gözünde nasıl çöp oluyor, o zaman görün...

Dr. Meryem ÇILDIR