SEVMEK AMA HERŞEYİNİ FEDA EDECEK KADAR
Sevmek; görülmeyeni ve görmediğini sevmek.
Sevmek; öyle ağır bir kelime ki ancak bu duyguyu hisseden anlayabilir.
Sevmek, sadece kelimede kalmış öyle bir zamanda yaşıyoruz.
Seviyorum ölümüne kelimesi, Seviyorum hayatım pahasına gibi cümleler yeterlimi bir sevgi için acaba.
Hele ki bu sevgi tüm insanlar için değerli olan, tüm insanların vazgeçilmezi olana için ise.
Her şeyimi veririm deyip hiçbir fedakârlık yapılmayana.
İnsanların birbirlerine olan sevgisinden hiç bahsetmiyorum bile. Sevmek, o kadar basit bazıları için çünkü.
Allah ve Resulüne olan sevgiden bahsediyorum.
Uhud savaşında bir kadın peygamberimize bir elbise hediye ediyor ve ardından Musab bin Umeyr gelip elbiseyi peygamberden istiyor. Elbiseyi alıp giyiyor ve Uhud’da savaşa devam ediyor. Bunu gören sahabiler “elbiseyi neden aldın.” diye sitem ediyorken o şu muhteşem cevabı veriyor; “Herkes beni Peygamber zannetsin ve O’na bir zarar gelmesin diye aldım, giydim ve savaş meydanına çıktım.” Bu cevaptan kısa bir zaman sonra bu büyük sahabe şehit oluyor.
Sevgi işte budur. Canı ile ve malı ile sevmek.
Canı pahasına sevdiğini korumak. Fakirlik korkusu olmadan her şeyini feda ederek sevmek
Sevmek; Abdulmuttalib’in zemzem kuyusunu açmak için ettiği duada gizli; “Yarabbi! Bana on erkek evlat ver bana destek olsunlar zemzem kuyusunu açabileyim. Ve bu evlatlardan birini sana adayayım.” Gördüğü rüyada zemzem kuyusunun yeri bildirilmişti. Bu Allah’a olan adanmışlıktı. Evlatlarını Allah için feda edecek kadar sevmekti.
Hz. İbrahim’in yine O’nun adına evladı İsmail’i kurban edecek kadar sevmekti.
Hayatını hiçe sayanların yanında hiçbir fedakarlığı olmayan ama onlar ile aynı cennete girmeye aday olan bizler, yanı başımızda yanan ateşlere bir karınca misali su bile taşıyamazken.
Gerçek aşklar, gerçek sevgiler donatsın hayatımızı, iki yüzlülüğün olmadığı hayatlar olsun hayatımız, aynı cenneti arzularken imtihanlarımızın ve hesabımızın kolay olabilmesi duası ile.
SELAMETTE OLUN SELAMETLE KALIN
SABRİYE TÜRKMEN KAYA