Sizin Semte Ramazan Uğradı Mı?
11 ayın sultanı idi Ramazan. Artık pek sultanlık vasfı kalmamış gibi ne yazık ki. Sanki sıradan herhangi bir ay gibi. Ne gelişi bir coşku uyandırıyor insanda ne de gidişi hüzne sebep oluyor. Eski ramazanları her geçen sene daha da bir arar hale geldik toplumca. Ah eski ramazanlar… Daha bir anlamlı hale geldi bu serzeniş. Eskilerde ramazan gelmeden önce hazırlıklar yapılırdı. Alışverişler, iftar davetine gelecek misafirler için sunulacak ikramlıklar, evlerde maddi temizlikler. Maddi temizlik yanında elbette ki manevi temizlikler.
Ramazan günahlardan arınmak ve nefis terbiyesi için bulunmaz bir nimetti o zamanlarda. Herkes on bir ayın sultanı gelmeden bu güzelliğin müjdesi ile sevinirdi. Peygamberimizin güzel müjdesine mazhar olunabilme bilinci ile oruçlara niyet edilir bu niyet ve niyazlar ile de oruçlar açılırdı. Mukabeleler başlardı semtin her bir köşesinde. Camilerde, derneklerde, sohbet meclislerinde ve evlerde. Kur’an sesleri yükselirdi o dönemlerde mahallemizde sokağımızda…
İftar sofraları ise sevincin en zirve noktasıydı adeta. Oruçlunun iki sevicinden birisi olan iftar vaktinin verdiği haz ve mutluluk paha biçilemezdi. İftar sofraları hep bir kalabalık olurdu o dönemlerde. Ama kastettiğim öyle şatafat ve gösteriş için yapılan fahiş fiyatlarla hazırlanan iftar sofraları değil. Gerçekten Allah rızası için bir oruçluyu iftar ettirip sevabına nail olmak isteyenlerin samimi, sıcak sofraları. İftarlık yemeklerin mis kokuları donatırdı evin her bir köşesini. Ve gelecek misafir için evdeki tatlı telaşe. İftar topunu balkonda heyecanla beklerdi çocuklar.
Patlama sesi ile birlikte bir curcuna olurdu sofralarda. Herkes “Kabul eyle ya Rab orucumu ve benden razı eyle” diyerek dua eder ve açardı orucunu. Akabinde içilen çaylara sohbetler eşlik ederdi. Cemaatle kılınan namazların huşusu sarardı her bir yanı. Ve teravih namazlarının salavatları. Tüm camilerden yükselirdi salat-u selamlar. Ramazan ayı paranın ve malın da arınmasının zamanıydı. Herkes elinden geldiğince gücü nispetinde infakta bulunurdu. Fakir sofralar zenginleşir, Ramazan bereketi her yeri sarardı. Böyle nostaljik birkaç cümle gibi olsa da bunlar yaşanırdı Ramazan ile birlikte. Şimdilerde ise bu maneviyat ve ruhtan eser yok.
Ramazan gelemiyor bir türlü beldemize. Sokaklarda oruç tutmayan kişileri görünce sair zamandan farkı yok diye düşünüyor insan. Önceden oruç tutmayanlar gizlerdi bunu. Ulu orta yiyemezdi yemeğini Ramazan ayına hürmet ve oruç tutanlara olan saygısından. Durum şimdilerde ise çok farklı. Oruç tutmamak bir meziyetmişçesine gözler önünde yeniliyor, içiliyor. Günah olan ne türlü fahşiyat varsa işleniyor. Gözler ve kalpler perdelenmişçesine kimse de buna bir ses çıkarmıyor. Her türlü görüşe saygılıyız! Oruç tutmayana da saygılıyız! Evet ibadetler kişileri bağlar. Kim Allah rızasını isterse orucunu tutar, namazını kılar. Ancak bu toplumu ilgilendiren bir ibadet ise şayet daha bir ehemmiyetli davranmak gerekir. Yani saygıyı oruç tutmayana değil, tutana karşı göstermek gereklidir. Ancak ne yazık ki bilinç ve şuur semtimizi terk etmiş durumda. Ahir zaman alametleri bir bir zuhur ederken bizler de buna zemin hazırlar vaziyetteyiz.
Şimdilerde o özlem duyduklarımıza daha bir özlemle bakar hale geldik. Artık iftar sofralarımız çekirdek aileden teşkil. O kalabalık davetler, huzurlu sohbetler, kalabalık cemaatli namazlar mazilerde kaldı sanki. Hele teravihler… Bireysel kılınan bir namaz kisvesine büründü. Halbuki İslam’ın adalet timsali halifesi Hz. Ömer devrinden beri cemaat ile eda edilen bir namaz özelliğindedir teravih. Kaç kişi bireysel olarak teravihini eda ediyor ya da edenlerin kaç tanesi gerçek manada huşuya kavuşuyor. Evlerimize ramazan geldi mi gerçekten? Bugün kaç sayfa Kur’an okuduk?
Hangimiz Ramazana özel hatime başladı? Alelacele kılınan namazların akabinde televizyonlarda devam eden dizileri, filmleri izlemeye devam mı ediyoruz iftarımızın ardından? Böyleyse ramazanın ruhu ulaşmamıştır evlerimize. Evlerinizi mescitler yapın buyuruyor Rabbimiz Yunus Suresinde. Evlerimiz yaşayan ölülerle dolu bir mezar olmamalı. Kur’an sesleri yankılanmalı duvarlarında. Ramazan nasıl razı olsun yoksa bizden. Gelmez gelemez o ruh. Öyle sıradan bir ay gibi uğurlanır ve sessiz sedasız çekilir gider aramızdan. Kıymetini bilelim bu güzel günlerin. Henüz ulaşabilmişken ve Efendimizin müjdesine mazhar olabilmenin fırsatı varken.