Suriye ve Kürtlerin Geleceği

Irak’tan sonra Suriye’de de 61 yıllık Baas diktatörlüğü çöktü. Baba Hafız Esat ve Oğul Beşar Esat’ın yönetiminde bu uzun zaman diliminde işlenen hak ihlallerini, insanlık dışı işkenceleri, katliamlar, yıkım ve tahribatları yazmaya sayfalar değil kitaplar dahi kâfi gelmez. Sednaya cezaevinde görüntülenen insanlık dışı uygulamalardan çok daha büyük işkence ve katliamların yapıldığını biliyoruz.

Baas rejiminin insanlık dışı işkencelerinden nasibini almamış herhangi bir etnik, dini veya inanç grubu düşünülemez. Ancak yeni yapılanmada, Esat zulmünü öne çıkararak Suriye’yi oluşturan farklı toplumsal kesimlerin haklarını yok saymak zulmün başka bir çeşididir.

Suriye halkı farklı inanç ve farklı mezhepler bakımından çoğulcu bir toplumdur. Suriye’de Kürtler, Araplardan sonra en büyük nüfusu oluşturur. Süryanilerden ise söz eden dahi yoktur. Oysa Suriye’nin adı dahi ‘Asur’ kelimesinin bozulmuş halidir. 

Sünni Araplar, Nusayriler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler, Levantenler, Ezidiler, Dürziler gibi çok sayıda etnik ve inanç unsurları olduğu halde Türkiye’nin Kürtleri ayrıştırması ve kazanımlarını engelleme çabaları anlaşılır gibi değildir.

Kürtler, Suriye’de göçmen bir halk değil, yerleşik ve kadim bir toplumdur. Baas rejiminde zulme maruz kalmış etnik unsurların başında gelir. Yeni rejimde diğer unsurlarla birlikte Kürtlerin de anayasal hakları teminat altına alınması gerekmez mi? 

Türkiye için en azından Türkmenler kadar Kürtlerin de önemsenmesi ve haklarının savunulması gerektiğine inanıyorum. Kürtlerin hukuk güvencesinin olmadığı bir Suriye’de kalıcı barış mümkün değildir. Türkiye açısından da “sorun” olmaya devam edecektir.

--

Baas rejiminin çöküşünün de yeni trajedilere yol açması kuvvetle muhtemeldir. Ortadoğu’ya olumlu-olumsuz yansımaları zamanla ortaya çıkacaktır. Küresel bazda da jeopolitik ve sosyo-politik kırılmalara yol açacağını tahmin etmek zor değildir.

Suriye’nin içine düştüğü kaosu fırsata dönüştüren ilk devlet İsrail oldu. Golan başta olmak üzere özellikle su kaynaklarını oluşturan havzayı hiç zaman kaybetmeden işgal etti. Suriye’nin bütün askeri bölgelerini ve stratejik noktaları bombaladı. Sadece bir günde 300 hedefi yok etti. Limanları, gemileri, askeri hava alanlarını, uçak filolarını, zırhlı araçları yok ederek işgalini sürdürüyor. Hiçbir direnişle karşılaşmadan Başkent Şam’a yaklaşık 15 km yaklaşmış durumda.

İsrail; işgal, yıkım, katliam ve soykırıma rağmen ABD, Avrupa ve birçok dünya devletleri tarafından desteklendiği gibi onlarca Arap ve Müslüman ülkesi de suskun kalarak desteğini ima ediyor, diplomatik tepki dahi göstermiyor. Bu durum sadece bir utanç tablosu değil, zayıflığın, acizliğin ve bağımlılığın da bir sonucudur.

Bu utanç tablosu içerisinde Türkiye’nin olmadığını iddia etmek, hakikati örtmektir. Hakikati hamasetle uzun süre örtmek de mümkün değildir. Muhalif örgütlerin zaferini bir “fetih” olarak kutlayan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.

Zaferin ortağı olanlar, ödenecek bedellerin de ortağı olmaya mahkumdurlar. "Askeri zafer her zaman siyasi zaferi beraberinde getirmez."

Bölgemizin en önemli gücü olan Rusya ve İran’ın devre dışı bırakılması ve İsrail için büyük tehdit oluşturan Irak, Libya, Suriye, Hizbullah ve Hamas’ın askeri gücünün tamamıyla bertaraf edilmesi İsrail’i bölgenin rakipsiz gücü haline getirdi. 

Bu gerçekle yüzleşmek yerine Irak ve Suriye’de Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çabalamanın haklılığı olabilir mi?

--

Biliyoruz ki İsrail, karşılıklı şiddet ve terörle hayat buluyor. Çünkü varlığını teröre borçludur. Daha önce de defalarca katliam ve soykırıma varan vahşete damga vurmuş bir devlettir. Yeryüzünde soykırımdan ibret almayan, başına gelenlerden ders çıkarmayan devletlerin başında da İsrail gelmektedir.

Oysa SOYKIRIM bir İnsanlık utancıdır. İzleri ebediyen silinmez. Acısı asırlarca unutulmaz ve hatırlandıkça da failleri hep lanetlenir.

Açıkça belirtmek isterim ki İsrail yayılmacılığının önünü açmak, tarihi misyonu olan bir Türkiye’ye hiç yakışmadı. Bu durumda Siyonist İsrail ile yapılan iş birliğinin utancından yüzlerce yıl kurtulmak mümkün olmayacaktır. 

“Kürt düşmanlığı “ile bu gerçeğin üstü de örtülemez. 

 

Abdulbaki Erdoğmuş