Sığınmacılar ve mülteciler Türkiye’nin başat sorunlarından biri olarak görülüyor. Seçim dönemlerinde konuşan siyasi partiler öne çıkıyor, milli güvenlik sorunu olarak görenler artıyor, kalıcı olmalarından korkan yurttaşların sesi yükseliyor. Konuyu hamasetten uzak ele almak gerekiyor. Bilim insanlarına kulak verelim.
Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin desteğiyle gerçekleştirilen “Türkiye Göç ve Toplumsal Katılım” araştırması, Türkiye’de bu kapsamda yapılan ilk araştırma olarak toplumsal katılıma ilişkin dikkat çeken bulgular ortaya koyuyor. Karma yöntemlerle 2022 yılı Haziran-Ekim döneminde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü Cem Bico ile araştırma ekibini oluşturan Prof. Dr. Deniz Yükseker, Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, Prof. Dr. Uğur Tekin ve Dr. Esra Kaya Erdoğan’ın katılımıyla gazetecilerle paylaşıldı.
Nicel araştırma Suriyelilerin yoğun yaşadığı 16 il ve Van’da gerçekleştirildi. 3.866 haneden birer kişiyle anket yapıldı. 18-49 yaş arası 1933 Türk, 1427 Suriyeli, 506 diğer göçmenlerle konuşuldu.
Nitel araştırma için Gaziantep, Mardin, Konya, İzmir ve İstanbul seçildi. STK temsilcileri, muhtarlar, yerel yöneticiler, öğretmenler, sağlık çalışanları, sendika ve işveren örgütleri temsilcileriyle 72 derinlemesine görüşme yapıldı. Resmi rakamlara göre toplamda 5,5-6 milyon göçmen ve mültecinin olduğu bir ülkede göçmenlerin toplumsal katılımlarına dair yeterli veri yoktu, o açıdan önemli bir araştırma olduğunun altını çizelim ve öne çıkan bulguları paylaşalım.
ÜÇTE BİRİ OKULA KAYITLI DEĞİL
2022 MEB verilerine göre 0-17 yaş arasındaki Suriyeli çocukların üçte biri okula kayıtlı değil.
Peki neden eğitime katılamıyorlar. Öğretmenler, eğitim sendikası üyeleri ve STK temsilcileriyle beş ilde yapılan görüşmeler kendi toplumsal ve aile koşullarından dolayı olduğu gibi yapısal sorunlara da dikkat çekiyor.
Bir kere erkekler ekonomik koşullar nedeniyle çalışmaya başlıyor, bu da okulu bırakmasına sebep oluyor. Kız çocukları ergenlikle birlikte okuldan alınabiliyor, erken evlilikler de söz konusu.
Diğer sebepler pandemide okulla bağın zayıflaması, sınıfların kalabalık oluşu, ailelerin yaşadıkları ilde kayıtlı bulunmaması ayrımcılık ve akran zorbalığı sıralanabilir. Türkiye’de göçmen karşıtı söylemler, öğrencilerin diline de yansıyor.
KAYITDIŞI İSTİHDAM EDİLİYORLAR
Göçmen ve mültecilerin beşte dörtten çoğu 6.000 TL altında hane gelirine sahip. Suriyeliler ve diğer göçmenlerin ortalama aylık hane gelirleri, 2022 yılındaki asgari ücret düzeyinde… Suriyelilerin yüzde 44,1’inin aylık hane geliri 4.000 TL’nin altında. Suriyeliler’in eğitim düzeyi artsa bile hane geliri artmıyor.
İmalat sanayi, inşaat, hizmet, tarım ve hayvancılık sektörlerinde Suriyeliler ve Afganlar yoğun şekilde çalışıyor. Çoğunlukla sosyal güvence olmadan ve kayıt dışı olarak istihdam ediliyorlar, düzensiz göçmenler en düşük ücretleri alıyor ve en ağır koşullarda çalışıyor.
GELECEKTE TÜRKİYE’DE YAŞAMAK İSTİYORUZ
18-24 yaş arasındaki Türk katılımcıların yüzde 48,8’i Türkiye’de yaşamaktan memnun değil,,. 18-24 yaş arasındaki Suriyeli gençlerin ise sadece yüzde 11,8’i Türkiye’de yaşamaktan memnun değil.
18-24 yaş arası Türklerin yüzde yüzde 43,8’i başka bir ülkede yaşamak istiyor. 18-24 yaş arası Suriyeli ve diğer göçmen katılımcıların yüzde 61’i gelecekte Türkiye’de yaşamaya devam etmeyi düşünüyor.
TÜRKLER KENDİLERİNİ GÜVENDE HİSSETMİYOR
Türklerin yüzde 43,8’i mahallede kendilerini güvende hissetmiyor. Suriyelilerin yüzde 71,6’sı, diğer göçmenlerin ise yüzde 65,8’i mahallede kendini güvende hissediyor.
TÜRKÇE’Yİ KULLANMA BECERİLERİ NASIL?
Suriyelilerin yaklaşık yüzde 40’ının Türkçe bir evrakı okuyup içeriğini anlama, konuşma ve medya içeriklerini anlama becerileri idare edecek düzeyde… Bu becerileri iyi düzeyde olanların oranı yüzde 20 civarında. Diğer göçmenlerin yüzde 30,8’inin Türkçe bir evrakı okuyup içeriğini anlama becerileri iyi. Konuşma ve medya içeriklerini anlama becerileri yüzde 41-44 düzeyinde idare edecek seviyede. Türkçe konuşma becerilerinin iyi olduğunu söyleyenler yüzde 20 civarında…
Kendi ülkesinden olmayan komşularına / arkadaşlarına ziyarete ‘hiçbir zaman’ gitmeyenler en büyük grubu oluşturuyor. Bu oranlar Türklerde yüzde 67, Suriyeli göçmenlerde Yüzde 37,6, diğer göçmenlerde yüzde 52,8… Üç grup da, kendi ülkelerinden olmayan komşularıyla, tanıdıklarıyla ve mahalle esnafıyla yardımlaşmıyor.
Proje ekibinden Prof. Dr. Deniz Yükseker:
Toplumsal hayata katılmamaları kamu yararına değil
■ Kayıt dışı çalıştırılıyorlar, çocuklarını okula göndermekte yaşadıkları zorluklar var. Az kazanıyorlar ama yine de Suriyeli gençler Türklerin aksine ülkede yaşamaya devam etmek istiyor. Bu sonucu nasıl okumak gerekiyor?
İlk olarak dünyanın farklı yerlerinde yapılan göç araştırmalarında da göçmenlerle yerlilerin tutumları arasında benzer bir farklılık olduğunu, yani, göçmenlerin içinde bulundukları durumdan daha yüksek düzeyde memnuniyet beyan ettiğini söylemek gerek. İkincisi göçmenlerin büyük bir bölümü Suriye ya da Afganistan gibi çok ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülkelerden geliyor. Ailelerinin bir bölümünü varil bombalarıyla yok olan mahallelerinde kaybettikten sonra gelenler olduğunu biliyoruz. Yolculukları boyunca da gasp, şiddet, tecavüz gibi ağır insan hakları ihlallerine uğrayanlar var. Bu deneyimlerin üzerine Türkiye’de yaşadıkları zorluklar Türkiye’de yaşama isteklerinde o kadar da belirleyici olmamış olabilir. Öte yandan saha araştırmamız 2022 yazında gerçekleştirildi. 2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasından Almanya’ya iltica başvurularının rekor seviyelere ulaştığını gördük. Araştırma bulgularının bu açıdan doğrulandığı gibi güçlenerek sürdüğünü düşünebiliriz. Bununla birlikte, 2022’den itibaren Suriyeliler ve düzensiz göçmenlere yönelik gözaltı, idari gözetim, geri gönderme merkezlerine gönderme ve sınır dışı sayılarının arttığını da biliyoruz. Dolayısıyla belki de Suriyelilerin Türkiye’de yaşamaya devam konusundaki iradeleri şimdi daha düşük çıkabilirdi.
■ Her iki grubun da mahallede güvende hissetmeleri ya da hissetmemeleri konusundaki sonuçlar da çarpıcı. Sebepleri neler?
Sözcü'den Üpek Özbey'in haberine göre, Türkiye’de yaşayan yabancıların suça karışma oranlarının yerlilerin çok altında olduğunu hem resmi kaynaklardan hem de yapılan bilimsel araştırmalardan öğreniyoruz. Dolayısıyla araştırmamızın yapıldığı göç alan mahallelerdeki bu hissiyat farkını herhalde tehdit algılarına dayalı siyasetin yerliler arasında belli ölçüde karşılık bulmasıyla açıklayabiliriz. Göçmenlerin ise Türkiye’ye gelme nedenleri arasında zaten artık tehdit boyutunu da aşmış ciddi güvenlik sorunları olduğundan kendilerini güvende hissetmeleri anlaşılabilir. Öte yandan yerleşik olanın demografik değişimlerden yer değiştirene göre daha çok kaygı duyması evrensel bir olgu olabilir. Yerli mekânın dönüşümüne tanıklık ederken yeni gelen kendi hikâyesinin tanığı. Bu da küresel ölçekte mülteci karşıtı siyasi girişimciliğin istismarına açık bir yapısal durum. Göçmenlerin kendilerini güvende hissetmeleri ise belki bir yandan da göçmen karşıtlığının o kadar da aşağıdan yukarı bir hareket olmadığını gösteriyor. Zaten seçim sonuçları da bir yanıyla bunu gösterdi. Bunlara ek olarak, araştırmanın başlığında da vurguladığımız gibi, nicel araştırmanın örneklemi Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelerden alındı. Görüşülen Suriyeliler mahallelerde izole şekilde değil kendi memleketlerinden toplulukların içinde yaşıyorlar; bu da güven duygusunu artırıyor olabilir.
■ Kendi ülkesinden olmayan komşularına / arkadaşlarına ziyarete ‘hiçbir zaman’ gitmeyenler en büyük grubu oluşturuyor. Burada ne yapılması gerekiyor? Göçmenlerin büyük kısmının göç ettikleri ülkede kaldığını biliyoruz. Entegrasyon politikaları mı yetersiz? Göçmenlere karşı kullanılan dil ve siyasetin dili ne kadar etkili oluyor?
Biz bu araştırmada “entegrasyon” değil, “toplumsal katılım” kavramını kullandık ve bunu da sadece göçmenlerin değil bütün toplum kesimlerinin temel haklardan yararlanabilmesi olarak tanımladık. Entegrasyon Avrupa’da daha çok “paralel toplum”lar oluşmaması için kurgulanmış bir politika. Türkiye’de bir kesim bu politikaları Avrupa bağlamında asimilasyonist bulduğu için eleştiriyor, bir diğer kesimse bu yönü üzerinde pek durmuyor, entegrasyona ve göçe tamamen karşı. Oysa bugün Türkiye’de yaşayan 3 milyon Suriyelinin 300.000’i bile kalıcı olsa toplumsal hayata katılamamalarında bir kamu yararı yok. Bunun için yerel yönetimlere önemli sorumluluklar düşüyor ama ilk önce ayrımcı dile son verilmesi gerek. Siyasi partisi kitlesel sınır dışı talep eden bir belediyenin de kendisi istese bile yapabilecekleri sınırlı. Temel insan haklarından mahrum bir alt sınıf oluşması ne muasır medeniyet ne kadim medeniyet ne de Cumhuriyet değerlerine uygun. Hem modern kentsel toplumun yaşam biçiminin dayatması hem de günümüzdeki ekonomik krizin etkileri nedeniyle geleneksel komşuluk ilişkileri törpülenmiş durumda. Soruyu “kendi ülkenizden olan komşularınızı ne sıklıkla ziyaret ediyorsunuz?” diye sorsak da belki yine “hiçbir zaman” yanıtlarının oranı yüksek çıkacaktı.