126 İktisatçıdan 'Asgari Ücret' Çağrısı: 'Beklenen Değil, Gerçekleşen Gerçek Enflasyona Göre Zam Yapın' 126 İktisatçıdan 'Asgari Ücret' Çağrısı: 'Beklenen Değil, Gerçekleşen Gerçek Enflasyona Göre Zam Yapın'

Türkiye Ekonomik Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), 2025 yılında bütçe açığının artacağı konusunda önemli uyarılarda bulundu. Rapora göre, enflasyonun etkisiyle gelirlerin beklenen düzeyde artmaması ve ekonomik büyümenin yavaşlaması, bütçe üzerinde ciddi bir baskı oluşturacak.

TEPAV'ın yeni raporu, 2025 yılında bütçe açığının artması ve maliye politikasının önemini bir kez daha gözler önüne serdi. Raporda, enflasyonun yüksek seyretmesi, düşük büyüme ve ekonomik programın yeterince detaylandırılmaması gibi faktörlerin bütçeyi zorlayacağı belirtildi.

Hakan Yılmaz imzasıyla yayımlanan raporda, para politikasının başarısının maliye politikasına bağlı olduğu vurgulandı. Yılmaz, "Enflasyonun beklentilerin üzerinde çıkması harcamalar üzerinde ciddi bir baskı yaratacak" diyerek, düşük büyümenin de vergi gelirlerini azaltacağını ifade etti.

TEPAV, 2025 yılında ekonomik programın farklı senaryolara göre hazırlanmamasının ve mali risklerin sayısallaştırılmamasının büyük bir eksiklik olduğunu belirtti. Raporda, "Değişimin yönünü belirleyen politikaların anlaşılması açısından, iletişim programları yanında 2025 yılında mali tedbirlere siyasetin uyum göstermekte zorlanması ve ekonomideki aktörlerin programa sadece kendi cephelerinden bakması, çok boyutlu iyi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır" denildi.

“ENFLASYONDA YÜKSEK SEYİR HARCAMALAR ÜZERİNDE BASKI YARATACAK”

Raporda şöyle devam edildi:

"Enflasyonun beklentilerin üzerinde çıkması ilave tedbir alınmadığında özellikle harcamalar üzerinde ciddi bir baskı yaratacaktır. Düşük büyüme ekonominin beklentilerin üzerinde daralması doğrudan vergi tahsilatını aşağı çekerken, sosyal harcama programları üzerindeki mali baskıyı artıracaktır. Gelirlerin enflasyondan olumlu etkilenmesinin daha sınırlı kalması ve düşük büyümenin eşlik etmesi doğrudan bütçe açığını yukarı çekecektir.

2025 yılında ekonomik programın farklı senaryolara göre hazırlanmamış olması, mali tedbirlerin detaylandırılmaması ve mali risklerin sayısallaştırılmaması mali yönetim açısından risk unsurlarıdır. Hızla buradan başlamak programın kredibilitesi açısından önemli görülmektedir.

Sonuç olarak değişimin yönünü belirleyen politikaların anlaşılması açısından, iletişim programları yanında 2025 yılında mali tedbirlere siyasetin uyum göstermekte zorlanması ve ekonomideki aktörlerin programa sadece kendi cephelerinden bakması, çok boyutlu iyi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.”

BÜTÇEDEKİ RİSKLER

Bütçe hedefleri açısından riskli görünen temel hususlar şu şekilde sıralandı:

“Hedeflenen enflasyonun yukarı yönlü sapmasına göre ücret artışlarının devreye girmesiyle personel ödeneklerin yetersiz kalması riski. Özellikle yılın ilk yarısındaki artışlar ile 2024’ün son üç ayındaki artışlar personel maliyetleri üzerinde belirleyici olacaktır. Yıllın son üç ayındaki gelişmelerle yaklaşık 4 puanlık bir enflasyon farkı verilmesi durumunda 2025 yılında ücret artışı yüzde 15-16 bandına çıkmaktadır (ortalamalar üzerinden ise artış yüzde 23-24). Yıl içinde ilk altı aylık enflasyonun yüzde 6’yı aşması durumunda en iyimser senaryoda bile toplam ödeneklerinin yüzde 10 seviyesinde aşılması muhtemel görülmektedir (örneğin 3 puanlık enflasyon farkı verilmesi durumunda).

Mal ve hizmet ödenekler enflasyondaki sapmadan ve 2024 tedbirlerinin sıkılaşmasının yaratacağı ilave genişleme baskısından doğrudan etkilenecektir.

Cari transferler kaleminde ise EYT emeklileri sayısındaki genişleme ve enflasyonun sapması durumunda EYT’nin olmadığı duruma göre harcama genişlemesi GSYH’nin yüzde 2’sinin biraz üzerine çıkacaktır.

Muhtemel KİT görev zararları ile yoksul hanelere yönelik desteklerin düşük büyüme ve işsizlikten dolayı artması cari transferleri yukarıya çekecektir.

Yatırımlarda önceliklendirmenin hangi sektörlerde yapılacağı, özellikle son üç yılda artan projeler nedeniyle yatırım programında rasyonalizasyon çalışmalarının yapılmaması da yatırım maliyetlerindeki artışla birlikte burada riskli bir durumu yol açacaktır.

Deprem maliyetlerinde ortaya çıkacak ilave maliyet artışları da sermaye transferleri ödeneği üzerine baskı yaratacaktır.”

Kaynak: Kaar

Editör: Ahmet Kacır