Tarım alanında çöküş aniden oluşmadı. Her şey yavaş yavaş oldu. Bir gerçek var ki; AB ülkeleri ve ABD'nin refahı için bizim gibi ülklelerin sömürülmesinden geçer. Sömürebilmesi için,ülkeleri borçlandırırlar ve sonra kendilerine uygun bir hükümet vasıtasıyla,kendi çıkarlarını kollayan yasalar çıkarttırırlar. Ülkemizde tarımın yok edilmesi süreci şu şekilde gelişmiştir.
24 Ocak 1980 kararları ile başlamıştır. 1980 darbesiyle uygulanmıştır.
Tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemenin azaltılması istendi.
Gümrük tarifeleri düşürüldü, köylü terbiye etmek için ihracatın önü açıldı.
Çünkü o dönemde Avrupa birliği ülkelerinde tarım ve hayvan stokları çok fazlaydı.
Stokların eritilmesi için dünya bankası devreye sokuldu.
Ucuz kredi verilerek damızlık inek satıldı.
Türkiye 40 yıllık süre içerisinde ABD ve AB ülkelerinden bir milyon başın üstünde sığır satın aldı. Fakat alt yapı yetersizliğinden yarısına yakını kasaplık et oldu. Bir kısmı da öldü.
10 Ocak 1996 yılında IMF’ye verilen taahhüt gereği destekleme alımlarına giren ürün sayısını azalttılar.
Yine; 10 Ocak 1996 tarihinde devreye giren gümrük birliği ile tarıma, dışardan alımlarda konulan kısıtlamalar kaldırıldı. Tarım ürünlerinde fiyat belirlemeyi piyasaya bıraktılar.
AKP döneminde yapılan özelleştirmelerle de tarım ve hayvancılık tamamen çökertildi. Tarımda yoksullaşan ve işsiz kalan aileler şehirlere göç etti. Üretmeyince dışarıya satmaz olduk ve dışardaki pazarımızı da kaybettik. Dışardan gelen her türlü gıda,ülkemiz köylüsüne vurulan bir darbedir. Aynı zamanda ürün aldığımız ülkenin köylüsünü kalkındırmış oluyorsunuz?
Ülkemde insan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Hazır gıdaların hasta yaptığı,hastanelerinin modern ama hastalıkların iyileşmediği, çokuluslu ilaç şirketlerine bağımlı hale geldiğimiz, hibrit tohuma muhtaç bırakıldığımız bir ülkeye dönmüş vaziyetteyiz. Gıdanın ateş pahası olduğu,dinin satıldığı,sahtekarların ve dolandırıcıların cirit attiği bir ülke ne kadar ayakta kalabilir?
Her ülke kendi ülkesinin menfaatlerini kollarken,bizim fütürsüzce hareket etmemiz,geleceğimiz acısından bizi sıkıntıya sokacağı muhakkakdır. Kanada'da bir ağaç dalını kırmanın cezası varken, aynı kanada ülkesinin şirketi benim ülkemde ağaç katlıamı yapabilmektedir.
Neden mi?
Kendi ülkesinin refahı için.
Çıkartacağı aldının,beyan ettiğinin yüzde beşini devlet payı olarak verecek,yüzde doksan beşini kendi ülkesine götürecektir. Hem toprağımızı zehirleyecek,ormanımızı yok edecek hem de çıkarttığı altını almak istediğimde bana satacaktır. Bunca eziyete ve zülme karşılık vereceği devede kulak; sadece yüzde beş. Benim ülkemde bu madeni insanca çıkartabilecek bir şirket yok mudur? Mühendis mi yetiştiremedik? Demir madenimimiz mi yok?
Nedir mesele? Küresel şirketlere köle olmak mı?