Yakarış...

Bir Seher vakti uyuyordum, öncesinde geceden sürmeleri çekmiştim gözüme;

Ellerimdeki kınayı hiç yazmayayım buraya, belki burnunun direğini sızlatır, anısı - ağrısı vardır bir çoğumuzda.

Kurumuş kavrulmuş avuçlarımı yıkadım önce vicdanıma aldırdım abdest sonra bedenime .

Tüm azalarım da hissettim varlığını temizlenince ruhum.

Sonra okşadım avuçlarımda besmeleyle başlayan duaları, salavatlar getirdim en sevgiliye ve sırlarımı ifşa ettim zaten tek şahidi olan O yüceler yücesine.

Ya Rabb! Yok mu bu uğursuz gecenin sabahı? Halimiz hal değil, yolumuz nicedir çıkmaz sokak. Yan yerimizde boş hayaller, sevgiden uzak saygıdan azade haller, hırs bürümüş vicdandan yoksun zaten beşer, adalete kurşun sıkıyor, metelik'i çok sanıp ayetlerini satıyor, ilmi kendine hamal edinmiş yoksul kafalar.

Biliyorum sınav bütün bunlar, Sen Rabbsın, biliyorum 99 isminde gizli hallerin var.

Ey besmelenin içinde geçen isimlerin hürmetine; şu seherin esenliğinde tecelli etsin rahmetin, tecelli etsin merhametin, yerden göğe kadar dokunsun adaletin, dindir kanayan yaraları! Mazlumun ahı yakmasın ortalığı! Kin nedir, nefret nedir? Şık durmuyor, yoruyor masumları ve yıkılsın tabular! Gelsin artık o va'd ettiğin nevbahar, gülsün artık karanlıkta kalmış dünyanın diğer yüzleri!