Gazeteci Aytunç Erkin, bugünkü köşe yazısında son Yüksek Askeri Şura kararlarında generalliğe terfi eden bir albayın, daha önce Fetullah Gülen için makale yazdığını kaleme aldı. Öte yandan Saygı Öztürk de kaleme aldığı yazısında "Atatürkçü subaylar ordudan tasfiye mi ediliyor" diye sordu.

Sözcü gazetesi yazarı, gazeteci Aytunç Erkin, bugünkü köşesinde  FETÖ elebaşı Fethullah Gülen için ‘yücelten’ makale  yazan bir albayının, son YAŞ kararı ile generalliğe terfi ettirildiğini dile getirdi. Özellikle makalenin 22 Aralık 2015’te yazılmış olmasına dikkat çeken Erkin, “Bu makaleyi kaleme aldığı için “Bu general FETÖ’cüdür” yorumunu yapmadım. Sadece ve sadece, devletin “paralel yapılanma” dediği günden itibaren hatta 2007’de başlayan Ergenekon-Balyoz süreçlerini de içine katarsak, 2015 yılında “eğitim” üzerinden çalışma ve akademik bir dille “yüceltme” yapılmasını anlamaya çalıştım. Bir de emekli edilen albaylar arasında Atatürkçü isimlerin varlığı ortadayken... Yorum sizin” dedi.

Yine Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk de bugün kaleme aldığı “Silahlı Kuvvetlerden Atatürkçü subaylar tasfiye mi ediliyor?” başlıklı yazısında, "Milli Savunma Bakanlığı’ndaki gelişmeleri izleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, 400’ün üzerinde albayın sessiz-sedasız emekliye sevk edildiğini belirtti, “Hükümet ile aynı siyasi düşüncede olmadığı için ya da Atatürkçü olduğu için emekli edilen albaylar bulunmaktadır” dedi" diye yazdı.

Aytunç Erkin’in yazısı şöyle:

“30 Aralık 2014’te, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrası yayımlanan bildiride, “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır” denilmişti. Yani... 17-25 Aralık sonrasında “görünür hale” gelen AKP- cemaat (o zamanki adıyla) kavgası MGK bildirisine de yansımış ve sonrasındaki bildirilerde de “paralel yapı” vurgusu yapılmıştı. Neden bu hatırlatmayla başladım?

Dün bir arkadaşım aradı ve “Sana bir makale gönderiyorum” dedi.

Meraklandım ve açıp okumaya başladım.

Makalenin yayımlanma tarihi 22 Aralık 2015.

Başlığı dikkat çekici: “Türkiye’deki resmi ve gayri resmi kurumlar arasındaki etkileşim: Fethullah Gülen Cemaati örneği.” Okuyunca “Ne var bunda?” diye sordum kendi kendime ve o arkadaşımı aradım. Dedi ki: “Bu makaleyi kaleme alan isim son Yüksek Askeri Şura’da (YAŞ) generalliğe terfi eden isim Fevzi Orkunt Canyaş.” Terfi listesine bakınca Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 45’inci sırasında “Askeri Hakim Albay Fevzi Orkunt Canyaş’ın tuğgeneralliğe terfi ettiğini” gördüm. 17 sayfalık makaleyi hızla bitirdim ve değerlendirmem şu oldu: “Bu makale akademik bir dille Fetullah Gülen yüceltmesi.” İzmir Ekonomi Üniversitesi adına yurtdışına hazırlanmış makaleden bazı örnekler:

“... İnsanların hayallerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan güçlü bir devletin varlığını hararetle desteklemektedir. ‘En anti-demokratik devleti bile bir devletin var olmamasına tercih ederim’ diyecek kadar ileri gitmektedir. ‘Bu bağlamda, devletin aşınması fikrine karşıyım’. Kısacası, Fethullah Gülen güçlü bir devletin varlığına meydan okumak yerine onu desteklemektedir.

“... Bu nedenle, FGC (Fethullah Gülen cemaati) ve Türk devleti arasında işbirliği ve çatışma arasında gidip gelen değişken bir ilişki olmuştur. Bunun başlıca nedeni, FGC’nin çok yönlü gayri resmi bir kurum olması, Türk devletinin ise yekpare bir yapı olmayıp toplumsal gruplara karşı çelişkili tutumlar benimseyebilen farklı resmi kurumları (parlamento, yargı, ordu ve polis teşkilatı) içermesi nedeniyle çok katmanlı bir ilişki olmasıdır. Buna ek olarak, Türk devletinin belirli bağlamlarda toplumsal gruplara karşı hoşgörüsüz ve demokratik olmayan tutumundan da bahsetmemiz gerekir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, erken Cumhuriyet döneminde laik, birleşik ve homojen bir ulus yaratmayı hedeflemişlerdir. Bu nedenle, belirli dini (Sünni veya Alevi) ve etnik kimlikler laik ve üniter Türkiye Cumhuriyeti için tehdit olarak algılanmış ve devlet bu grupları demokratik olmayan bir şekilde kontrol altında tutmaya çalışmıştır.”

“Yüksek kalitede öğrenim veren...”

Geçen hafta general olan Fevzi Orkunt Canyaş, Filiz Başkan’la birlikte hazırladığı makalesinde, Gülen okullarını da şu cümlelerle değerlendirmiş:

“... Ancak ordunun 12 Mart 1971’de hükümete verdiği ültimatomun ardından Fethullah Gülen tutuklanarak hapse atılmış, ancak daha sonra çıkarılan afla serbest bırakılmıştır. Daha sonra 1980 askeri müdahalesine kadar Balıkesir, Manisa ve İzmir’de vaaz vermeye devam etti, bağışçıları ve velileri yatılı okulların inşasını finanse etmeye teşvik etti ve öğrencilerin ulusal üniversite giriş sınavını geçmelerine yardımcı olmak için dershaneler kurdu. Gülen’in desteğiyle ilk dershane İzmir’de kuruldu.

“... Hem Türkiye’de hem de yurtdışında öğrencilerine yüksek kalitede eğitim veren FGC okulları, Türk devlet okulu olan Anadolu Liseleri’nin müfredatını takip etmektedir. Yurtdışında, müfredat milli eğitim yetkilileri tarafından onaylanmış olup, tarih ve coğrafya dersleri genellikle yerel öğretmenler tarafından verilmektedir. Eğitim çoğunlukla İngilizce olmakla birlikte, kısmen Türkçe ve öğrencilerin kendi ana dillerinde de verilmektedir. Amaç, yabancı dilde eğitim sayesinde bu öğrencilerin yabancı şirketlerde iyi işler elde edebilmeleri ve yabancı üniversitelerde okuyabilmeleridir.”

SONUÇ: Bu makaleyi kaleme aldığı için “Bu general FETÖ’cüdür” yorumunu yapmadım. Sadece ve sadece, devletin “paralel yapılanma” dediği günden itibaren hatta 2007’de başlayan Ergenekon-Balyoz süreçlerini de içine katarsak, 2015 yılında “eğitim” üzerinden çalışma ve akademik bir dille “yüceltme” yapılmasını anlamaya çalıştım. Bir de emekli edilen albaylar arasında Atatürkçü isimlerin varlığı ortadayken... Yorum sizin.”

Saygı Öztürk yazısı ise şöyle:

“3.Dünya Savaşı’nın dillendirildiği şu dönemde, güçlü ordu, güçlü Türkiye için Silahlı Kuvvetlerimizin vatan savunmasını layıkıyla yerine getirebilmesi için haksızlık, hukuksuzluğun olmamasına daha da önem verilmesi gerekiyor. İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla ihraçlar yapıldığını yıllardır duymuyoruz. Milli Savunma Bakanlığı’ndaki gelişmeleri izleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu, 400’ün üzerinde albayın sessiz-sedasız emekliye sevk edildiğini belirtti, “Hükümet ile aynı siyasi düşüncede olmadığı için ya da Atatürkçü olduğu için emekli edilen albaylar bulunmaktadır” dedi.

Milli Savunma Bakanlığı kaynakları ise 400 değil, “Bunun yarısı kadar” albayın emekli edildiğini, önemli bir bölümünü FETÖ soruşturması geçirip, mahkeme kararıyla göreve dönenlerin oluşturduğunu söylediler. Asteğmenlikten generalliğe yükselme konusunda yasal engel bulunmadığını kaydeden yetkililer. “Bugünkü yasalara göre er olan kişi bile general olabilir” açıklamasını yaptılar. Siyasi içerikli mesajlar atan, onları beğenen komutanın generalliğe yükselmesine bazı askerler gibi doğrusu biz de şaşırdık. Hani askeriyeye siyaset girmeyecekti? O zaman, YAŞ kararlarının biraz derinine inelim, hem iddiaları hem de yetkililerin buna karşı cevaplarını aktaralım.

Cumhurbaşkanlığı Anketi: Erdoğan Diğer Adayların Çok Gerisinde Cumhurbaşkanlığı Anketi: Erdoğan Diğer Adayların Çok Gerisinde

EN BÜYÜK KÖTÜLÜK

Anayasa’nın 125’inci maddesine göre YAŞ’ın her türlü ilişik kesme kararına karşı yargı yolu açıktır. Ancak yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı. Hiçbir suretle yerindelik denetimi yapılamıyor. Yani, YAŞ’ın ilişik kesme kararları idari ve adli yargıya götürülemiyor. Bunun sebebi şu: Bir devletin ve milletin var oluşunun teminatı yerli ve milli ordudur. Bunun siyasete bulaştırılması o millete, devlete yapılabilecek en büyük kötülüktür.

YAŞ’ın ilişik kesme kararlarının neden yargıya götürülemediğini anlatayım: 2016 yılından önce YAŞ, Başbakanın başkanlığında Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve orgenerallerden oluşuyordu. Yani içinde Başbakan ve Milli Savunma Bakanı dışındakiler askerdi. Terfi ve kadrosuzluktan emekliye sevk hazırlıkları kuvvet komutanlıkları tarafından aylarca sürüyordu. Ana kriter sicildi. Bu sicile de herkes erişebiliyordu. Ayrıca sağlık durumu, kıta meslek deneyimi, saha deneyimi, aldığı ödüller ve cezalara kadar her türlü niteliği dikkate alınırdı. Böyle bir ön hazırlık yapılınca YAŞ’a hak etmeyen kişiler değerlendirmeye gelmezdi.

İhtiyaç Kara Kuvvetlerinde örneğin 20-23 general ise bu 20-23 kişinin terfisi için belirlenmiş kriterlere uygun olan yaklaşık 40-45 isim gelir, üç gün süren şurada bu personel şura üyelerinin görüşleri alınarak terfi listeleri belirlenirdi. Böyle olunca da birbirine çok yakın 40-45 kişi arasından seçilenler tartışma konusu olmaz, seçilemeyenlerde “İdarenin takdiri” olarak değerlendirip kabullenirdi.

YAŞ’IN DURUMU VE EKLENEN FIKRA

15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra YAŞ’ın yapısında değişiklik yapıldı. Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcısı, Adalet, Dışişleri, İçişleri Bakanları ile Kara, Deniz, Hava Kuvvet Komutanları şurada yer almaya başladı. YAŞ’ın yapısı 2018’de çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yeniden değiştirildi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Adalet, Dışişleri, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Milli Savunma Bakanları, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlarından oluşmaya başladı. Böylece YAŞ’da askerlerin karara etkisi tamamen kaldırıldı. Geçmişte üç gün süren toplantı, günümüzde bir-iki saatlik “Onay şurası” haline dönüştürüldü.

926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen şu fıkra çok önemli: “Albaylar ile rütbe bekleme süresi 3 yıldan az olan general ve amiraller rütbe bekleme süresine bakılmaksızın ve sicil şartı aranmaksızın YAŞ başkanı kararıyla, YAŞ’ta değerlendirmeye alınabilir. Bunlardan terfi ettirilenler ile kadrosuzluktan emekliye edilenler rütbe bekleme süresini tamamlamış sayılır.”

İşte bu fıkraya dayanarak yapılan şu: 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra YAŞ kararlarıyla 2020 yılına kadar sayıları yayınlanarak, her yıl ortalama 500 civarında, 2020 yılından itibaren ise sadece bilgisayardan ilgili albayın kendisine tebliğ mesajı gönderilmek suretiyle sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte her yıl yüzlerce albay emekli ediliyor. 2024 şurasında bu sayının 400’den fazla olduğunu da söyleyenler var. 

FİŞLEMEDEN SÖZ EDİLİYOR

Bu albayların emekli edilmelerini gerektirecek durumun ne olduğunu bilen yok. Ancak Milli Savunma Bakanlığı’nda kaynağının hukuki olmadığı öne sürülen fişleme esasına dayalı bilgilerle değerlendirdikleri, emekli edilenlerin önemli bölümünün Atatürkçü ve liyakatli subayların tasfiyesine yönelik olduğu kanısı yaygın. Siyasi tercihinde gerek sosyal medya mecralarında, gerekse AKP ilçe, il başkanlıklarının ricalarının da etkili olduğu sıkça konuşuluyor. Bu durumda bazı kişilerin Milli Savunma Bakanlığı’na teklif edilen listelere girme ihtimali olmayan albaylardan generalliğe, amiralliğe terfiler olduğu da yaygın bir biçimde konuşuluyor.

Kaynaklar, “Fişleme” diye bir şeyin söz konusu olmadığını, Atatürkçü subayların tasfiye edildiği iddiasının doğru olmadığı gibi; tasfiye edilenlerin daha çok FETÖ iddiası nedeniyle soruşturma geçirmiş, mahkeme kararıyla dönmüş kişiler olduğunu söylediler. 

Daha albaylığının birinci yılında maaşlı emeklilik hakkı bile yokken aidiyet duygusu en yüksek olması gereken silah arkadaşlığının çok önemli olduğu o güne kadar canla başla yurtiçi ve yurtdışında en kritik görevlerde bulunmuş subaylar bir anda kendilerini Silahlı Kuvvetlerin dışında buluyor. Bu aynı zamanda onları töhmet altında bırakıyor.

İLGİNÇ ÖRNEKLER 

Bunların içinde çok ilginç örnekler var. Kuvvet Komutanlığının teklifine uygun olarak alay komutanlığına atanıp sancak devir teslim töreninin bir hafta sonrasında zorunlu emekliye tabi tutulduğunu öğrenen, alay komutanlığını bitirip yine kuvvet komutanlığının önerisi üzerine yurtdışı daimi göreve seçilen, katılışı beklerken, emekli edilenlerle ilgili onlarca örnek var.

Geçmişte, YAŞ kararıyla özellikle irticai faaliyetlerden atılanlara o dönem Refah’lı belediyeler sahip çıkmış, AKP iktidarında da onlara maddi olanaklar da sağlanmıştı. Zorunlu emekliye tabi tutulan bu personele de adli ve idari yargı yolu açılarak uygun olanlar yeniden TSK’ya kazandırılmalı.

Odatv'de yer alan habere göre, Bu yıl YAŞ’da 77 albaydan 47’si, geçen yıl 63 albaydan 40’ı Kara Kuvvetleri’nden generalliğe terfi ettirilmişti. Bu sayılar teamüllerin misliyle üzerinde. Bu da YAŞ’ın ilginç kararları arasında sayılıyor ve değişik biçimde de yorumlanıyor. TSK göz bebeğimizdir. Onun yıpranmasına, yıpratılmasına kimsenin hakkı olmadığı gibi, karar vericilerin de son derece dikkatli, adil olması gerektiğini de hatırlatalım.”

Editör: Ahmet Kacır