BİZ TÜCCAR DEĞİLİZ; MÜSLÜMANIZ

Güvenebileceğim bir iktidar tarafından yönetilmeyi isterdim. Tereddütsüz bir şekilde idarecilerimiz; “halkın can güvenliğine zarar verme riski olan hiçbir şey yapmaz” diyebilmeyi. Lakin, test aşamaları bitmeyen korona aşılarının tedavi diye sunulduğunu gördük. Ülkemin yöneticilerinin, Müslümanların aleyhine olabilecek hiçbir icraatta bulunmayacağına yüzde yüz inanabilmeyi de çok arzu ederdim. Fakat, geçmişteki çok fazla örnekler bir yana; 7 ay boyunca israille ticaretin kesilmediğine de tanık olduk. Hükümetimiz bir söz söylüyorsa, tastamam doğruluğuna inanmayı da çok isterdim. Ancak; sadece israille ticaret hususunda her gün değişen açıklamalar bile, bunu imkansız kılmaya yetiyor.

Sahi, ne yaşadık biz böyle? “israille ticaret yok.” dediler; sonra kısıtlama getirildi. “Ticareti özel sektör yapıyor.” dediler; sonra devletin de ticareti öğrenildi. “Jet yakıtı satmıyoruz.” dediler; jet yakıtı, kısıtlanan ürünler listesindeydi. Şimdi de “ticareti durdurduk.” diyorlar; inanalım mı?.. israille ticaretin durdurulduğuna dair açıklamayı yapan iktidar, halk tarafından güven oyu alamadı. Çünkü, halkın hükümete itimadı kalmadı. Bir kesim ticaretin devam edeceğine kesin gözüyle bakarken, bir kesim de bu kararın altından çıkabilecek planlara odaklandı. Gazze’de katliamın en kanlı günlerinde, Türk halkının bütün taleplerine rağmen bitirilmeyen ticaretin, ne oldu da, sonlandırıldığı şimdi açıklandı? Bu sonlandırma; Gazze’nin bir bölümünün tahliyesi için bir fonlandırma hazırlığı mıydı? 7 ay boyunca niçin beklenmişti? Bir ateşkes sinyali alınmıştı da, göz boyamak için mi harekete geçilmişti?

Gazze hassasiyeti, hassas noktaları olan insanlarımız, ticaretin durdurulması kararının ardından araştırmalara girişti. Fikir yürütebilmek için, elbetteki hadiselerin perde arkasını görebilmek gerekirdi. İddialardan biri; israille farklı yollardan ticaret yapılacağıydı. Bulgaristan, Varna ve Burgaz Limanlarından israile mallar gönderilecek, böylece de Uluslararası Gemi Takip Sistemi’nden kaçılacaktı. Bu sistemle, gemilerin ne zaman hareket ettiği, ne taşıdığı, geminin şirketi, rotası, varış yeri gerçek zamanlı şekilde tespit ediliyordu. Halktan bu durumu gizleyebilmek için, üçüncü ülkeler üzerinden ticaret devam edecekti. Daha önce de, israil haber sitesi Globes; Türkiye’nin kısıtladığı 54 maddelik ürünü gemilerle Slovenya’nın Kuper ve ya Ljubljana Limanlarına gönderdiğini, oradan da israile nakledildiğini yazmıştı. Bu şekilde, yeril gümrüğe “malların ülkeye girmeyeceği” beyan edilerek, limanda konşimentolar değiştiriliyor ve konteynerler başka bir gemiye yüklenip oradan da İsrail limanlarına ulaştırılıyordu.

Ticaretin durdurulmayacağına inananlar yanında, durdurulsa bile Gazze için değil, iktidar menfaati adına durdurulacağına inananlar da vardı. Limanlarımız, fabrikalarımız, madenlerimiz satıldıktan sonra, satılacak bir şey kalmadığından ekonomik çöküşü saklamanın da imkanı kalmamıştı. israille ticareti kesmemiz gerekçesiyle ambargo yediğimiz söylenerek, mali durumumuza dair bütün fatura buna kesilecekti. Böylece de, ekonomimizin bitişinden AKP sorumlu tutulmaktan kurtulacak ve tepkiler bertaraf edilecekti. Yakın tarihte IMF’den 35 milyar dolar borç alınmıştı ve atılan adımlar düşen ekonomimizin ayağa kalkmasını sağlamıyordu. israille ticaret kesildiği için döviz sıkıntısı yaşanması doğal karşılanacağından, mali tablomuzun çöktüğünü dile getirmek milletin taktirini kazandırabilir ve Erdoğan’ı bir efsane telakki ettirebilirdi. Öyle ya, Erdoğan: “israil ile aramızdaki 9,5 milyar dolarlık ticaret hacmini yok sayarak kapıyı kapattık.” demişti. Bu fedakarlık, milletimizin yoksulluğu yok saymaya çalışması ve yöneticilerini eleştirmekten geri durması için bire birdi.

Yemen’in, Akdeniz’de israil limanlarına giden gemileri hedef almaya başlayacaklarını bildirmesi de, Türkiye’nin ticareti kesmesi adına geçerli gerekçe olabilirdi. General Yahya Seri; israilin Refah’a saldırı başlatması halinde, israil limanlarına yük götürmüş olan nakliye şirketlerine ait gemilerin, nereye gidildiğine bakılmaksızın hedef alınacağını duyurmuştu. Husiler, Kızıldeniz’deki ticari gemilere yönelik saldırıları durdurma karşılığında, Yemen’e maddi teşvik sağlanması yönündeki ABD teklifini bir kez daha reddetmişti. Yemen’in kararlılığı ve bugüne dek tüm eylemleriyle sözlerinin arkasında durmaları, hükümetimiz için caydırıcı bir etken olmaktan uzak ihtimal değildi.

En elim ve vahim olan ise; Gazeteci Mustafa Seyfullah Kılıç’ın paylaşımında da yer alan “Gazze’nin Tahliyesi Planı” idi. Birkaç önemli kaynakla görüştüğünü açıklayan Kılıç: “Filistinli mülteciler için anlaşıldığı, mültecilerin önemli bölümünün Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde TSK kontrolündeki bölgelere ve İdlip-Türkiye sınır hattında inşa edilen konutlara getirileceği artık kesin.” diyordu. ABD Savunma Bakanı Austin, Temsilciler Meclisi oturumunda, Refah Bölgesi’nde biriken 1 milyon Gazzelinin nereye gideceği sorusuna: “Muhtemelen kuzeye” şeklinde cevap vermişti… israil, Filistin’e ait sularda doğal gaz aramak için düzenlediği ihalenin sonuçlarını 29 Ekim 2023’te yani çok çetin çatışmaların olduğu günlerde açıklamıştı. Filistin’in deniz alanlarında doğal gaz çalışmaları için 13 şirkete ihale verildiğine dair haberler, İngiliz gazetelerinde ve AA dahil bir çok uluslararası ajansta yer almıştı. Üstelik Türkiye, 7 Ekim öncesi israille imzaladığı gaz anlaşmasını da iptal etmemişti. Filistin’den çalınan gaz, böylelikle Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacaktı. Refah’a yoğun saldırılar sonunda çaresiz bırakılmak istenen Gazze’nin tahliyesi ile, Recep Tayyip Erdoğan kahraman bile ilan edilebilirdi. Türkiye, israile 53 milyon 907 bin dolarlık  hububat ve un satarken, Gazzelilerin sağanak yağmurda ekmek kuyruğu oluşturdukları da; Müslümanlar açlıktan ölürken israile taze meyve-sebze gönderildiği de, halka bu şekilde unutturulabilirdi. Ticaretten daha büyük ihanet olan Gazze’nin tahliyesi ile, insanımıza şirin görünülebilir, kurtarıcı rolü de üstlenilebilirdi.

Bu yılın ocak, şubat, mart aylarında israille ticaretimizin artarak devam etmesine rağmen, ticaretin kesildiğinin beyanı üzerine farklı senaryolar üstünde kafa yorulması son derece doğal. Şayet milletin tepkisi ve AKP’nin oy kaybı bu kararı verdirecekse, seçimlerden önce olması beklenirdi. Çünkü, protestoların sandığa yansımaması düşünülemezdi. Ayrıca, “israille ticaret bitti” dedikten sonra ambargo falan uygulanmadığı gibi, ABD ve AB kaynaklı fonlardan daha fazla para girişi olmaya başladığı da kamuoyuna yansıyan bilgiler arasındaydı. Derecelendirme kuruluşlarından müspet puanlar gelmesi de gözlerden kaçmamıştı. İktidarın ticareti durdurma açıklamasının, ateşkes görüşmelerinde pozitif rüzgarlar esmesinden hemen evvel gelmesi de, soru işaretlerine neden olmuştu. Şayet, samimiyetle Gazze lehine böyle bir karar alınsaydı, aylarca beklemeye gerek duyulmazdı. İncirlik ve Kürecik Üsleri de kapatılırdı. Ceyhan’dan giden Azerbaycan petrolü de kesilirdi.

1 Mayıs’ta “israille ticareti kesin” eylemlerine katılan Filistin İçin Bin Genç Gönüllüleri’nden göz altına alınan 18 kişinin 5’i tutuklandı. Bu tutuklama, ticaretin durdurulmasından sonraki günlerde gerçekleşti…Ticaret Bakanlığı’nın bildirgesinde belirtildiği üzere, Gazze’ye insani yardım koridoru açılana kadar ticaretin durdurulması da kesinlikle yeterli değildi. İlerleyen zamanla, gerçek sebepler nasıl olsa ortaya dökülecekti.

Satırlarıma biraz ara verdiğimde, Gazeteci İbrahim Haskoloğlu’nun paylaştığı bir haberle karşılaştım. Durdurulduğunu söylemelerine rağmen, Turkon isimli bir ticaret gemisi Türkiye’den israile gitmişti. Erdoğan’ın kararı açıklamasından 2 gün sonra Turkon, İskenderun’dan yola çıkmış ve Hayfa Limanı’na varmıştı. Geminin varış noktası başta Mısır olarak verilip, yolda israil olarak değiştirilmişti. Bu kadarla da kalmadı maalesef. “MSC Ines” adlı geminin, israilin Aşdod Limanı’ndan yola çıkıp, Türkiye karasularına ulaştığı haberine rastladım. Geminin 3 gün bekletildikten sonra İskenderun Limanı’na yanaştığı da, okuduğum bilgiler arasındaydı.

Yalancı çoban yasta. Namını kaptırdı iktidara… Ülkemizdeki ehl-i ticaret sayesinde, asr-ı ihanet yaşıyor Filistin. Siyonistler cesaret edebilir miydi bunca zulme, Müslüman liderler olmasaydı hain?.. Mümkün olsa da Bay Geppetto, iktidar mensuplarına ağaçtan burun yapsa. Her yalan söylediklerinde de, Pinokyo gibi burunları uzasa… Durdurulma kararından sonraki ticaretleri duyunca; “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye sormazlar mı adama? Benim kapasitem yetmiyor, bunca yanar dönerliği anlamaya…

Bir şeyi anlamadığım zaman babam; “bir de Avrupalarda okuttum seni” diyerek espri yapar. (Avrupa dediği, İstanbul’un Avrupa Yakası) Bazı şeyleri anlamıyorum baba. Ve anlamayı hiç istemiyorum. Anlarsam; anlayış göstermem gerekecek. Anlayış gösterirsem; o zihniyetle anlaşmam, onların anlayışına dahil olmam icap edecek. Bazı şeyleri anlamamayı ve anlamlandıramamayı seviyorum. Anlıyorsun değil mi baba?

Saygılarımla…