Baharatları günümüz itibariyle sadece yemeklere tat vermesi ile bilsekte, tarihî yönü itibariyle ülke ve şehir fetihlerine dahi sebep olacak nitelikte olduğunu söylüyor bize arşivler.
    
    Baharat her ne kadar ticaret ile dünyaya yayılan ilk ürün olsada  ana vatanına bakacak olursak, tropikal iklime sahip Asya’nın güneydoğusunda bulunan Hindistan ve Endonezya ülkeleridir.
    
     Ayrıca ilk bulunduğu dönem itibariyle hem az hem de çok değerli olması sebebiyle dünya ekonomisi ve sosyal hayatta değeri büyüktür.
     
      O kadar değeri büyüktür ki, baharat ticaretini yapan ülkeler ekonomik ve siyasi güç sağlamışlardır baharat ticareti ile. Bu kadar değerli bir ürün olunca da uğruna savaşlarda yapılmış, keşiflere de çıkılmıştır.
      
       Uzun bir süre ticaretini Araplar elinde tutmuş ve baharat “Doğunun zenginlikleri" şeklinde anılır olmuştur. Sonrası ise Romalılar bu ürünlerden mutfakla birlikte eczacılık ve parfümeri de kullanmışlar. Avrupa bu zenginlik kaynağı ürünle Haçlı seferleri esnasında tanışmış ve bu ürünü elde edebilmek için büyük uğraşlar vermiştir.
       
     1300’lü tarihlerde Venedik baharat ticaretinin merkezi olmakla anılır hale gelmiş, 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmed Hanın İstanbul’un fethi akabinde Akdeniz’e hakim olması ile Venedik ticaret yolları kapanmıştır. Ticaret yollarının kapanması ile birlikte Avrupalılar baharat ticareti için yeni yollar keşifler arayışına girmiştir.
     
        Bu arayışların neticesinde ise Vasco de Gama 1497 tarihinde Ümit burnunu geçerek Hindistan’a ulaşan ilk denizci olmuştur. Sonrasında ise Portekizli denizciler dahada ilerleyip Çinhindi ve Malezya ya kadar ulaşmışlar, devrin en değerli baharatları olan muskat, karanfil, karabiber gibi bitkilerin ticaretini yapmışlardır. Lizbon âdeta bir baharat borsası haline gelmiş, baharatın merkezi olmuştur.
        
    Öyleki bazı ülkeler baharatı bilhassa karanfili yiyecek almakta para yerine kullanmış, İngilizler ise sömürge haline getirdiği Sri Lanka ve Hindistan’da bulunan tarçın ağaçlarından küçük bir parça alanı dahi asmışlardır.
    
         Bu ticareti tek elinde tutmak isteyen Avrupalılar Uzakdoğu ülkelerine seferlerini arttırmış, İngiltere ve Hollanda gibi ülkeler 18. Asrın onuna kadar baharat ticaretinde tek söz sahibi olmuşlar. 19. Yüzyıl başlarından itibaren baharatın fiyatı düşerek piyasalarda ki etkisi azalmıştır. 
         
         Baharatın fiyatının düşme sebeplerinden birisi de ünlü Fransız bitkibilimci Pierre Poivre'dur. Uygun tropikal ortam oluşturmaya çalışarak özellikle Reunion adası gibi yerlerde uğraşıp ömrünün büyük bir kısmını baharat yetiştirmeye adamıştır.
         
       Baharat Türk mutfağına ise 15. Yüzyıl sonlarında girmiş, pahalı olduğu için ilk önce saray mutfağından başlamış ve yavaş yavaş halka inmiştir. Osmanlı saray mutfağında en çok kullanılan baharat fülfül yani karabiberdir günümüzde ise mutfaklarda en çok acı kırmızı pul biber, kimyon , karabiber tercih edilmektedir.
       
        Baharat üretiminde hâlen Hindistan  % 80 den fazlası gibi büyük bir orana sahiptir. Hindistan’ı baharat üretiminde Pakistan, Çin , Bangladeş gibi ülkeler takip etmektedir. Türkiye ise %2 gibi bir paya sahiptir.

      Baharat deyip geçmeyin herşeyin olduğu gibi baharatta önemli bir tarihe sahip. Şuan önemsiz gördüğümüz bir çok şey için savaşlar yapılmış tarihte. Baktığımızda o gün paha biçilemeyen bir çok ürün bugünün en az giderine sahip. Belki gelecekte bugün çok değerli gördüğümüz herhangi bir şeyin bir değeri olmadığını göreceğiz. Ne değerli diye soracak olursanız eğer, ben "İnsan" diyorum. İnsan çok değerli ....