DEMİRTAŞ’ın AHI MUHALEFETİ BİTİRDİ

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit ÖZDAĞ’ın gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, CHP-İYİ Parti-ZAFER Partisi ve diğer milliyetçi ve Atatürkçü kesimleri İktidara karşı birleştirmiş oldu. 

Ümit Özdağ, özellikle Kürtlere ve Suriyeli göçmenlere karşı provakatif ve düşmanca tutumu nedeniyle toplumsal tepkiyi ve yoğun eleştirileri fazlasıyla hak eden bir politikacıydı. Irkçılığı tetikleyen ve toplum arasında nifakı körükleyen söylemleri tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. İddia edildiği gibi gerçekten de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden” bir tutumu vardı.

Bütün olumsuzluklarına rağmen gözaltına alınma biçimini doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Hukukun dışına çıkarak ve insanları aşağılayarak gözaltına almak ancak ilkel toplumlarda ve hukuktan nasibini almamış ülkelerde mümkündür. Ne yazık ki Türkiye de bir kez daha aynı ülkeler kategorisinde değerlendirmeyi hak etmiş durumda.

Trajik olan Ana Muhalefet Partisi CHP başta olmak üzere muhalefetin düştüğü komik, şaşkın ve çaresiz durumdur. CHP’nin Esenyurt ve Beşiktaş belediyelerine atanan kayımlar karşısında yaşadığı acziyeti görmemek mümkün değildir. Acziyetini ve çaresizliğini Ümit Özdağ’ın tutukluğu üzerinden birleştiği aşırı milliyetçilerle gidermeye çalışmaktadır.

Oysa bu duruma düşmeden önce milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasında iktidarın yanında olmaması gerekirdi. Yine DEM Partisinin kazandığı belediyelere kayım atanırken ilgisiz ve duyarsız kalmaması icap ederdi.

Muhalefetin, bir parti genel başkanı olarak Ümit Özdağ’ın gözaltına alınmasına tepki vermesi anlaşılır ve takdir edilir bir tutumdur ancak amacı hukuksuzluğa karşı bir duruş sergilemek olsaydı benzer bir tutumu Genel Başkan Salahattin Demirtaş için de göstermesi gerekmez miydi? 

--

Esas olarak muhalefetin, dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermesi ve DEM’li belediyelere atanan hukuksuz kayım atamalarını ve yüz binlerce KHK mağdurunu görmezden gelmesi, yüzlerce siyasetçinin tutuklanması karşısında umursamaz tavırları bugün yaşanan gelişmelerin zeminini hazırlamış oldu.

Milletvekilleri ve onlarca belediye başkanının hukuka aykırı olarak tutuklanmasına tepki verilseydi, bugün CHP belediye başkanları görevden uzaklaştırılmaz ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu tehdit altında olmazdı. En önemlisi de bunca hukuksuz ve keyfi uygulamalara cesaret edilemezdi. 

Yaklaşık 8 yıldır hukuka aykırı ve haksız olarak tutuklu bulunan Demirtaş ve arkadaşları için sergilenen duyarsız, ilgisiz ve umursamaz tutum, başta Ana muhalefet partisi CHP’yi önemsiz, etkisiz ve dikkate alınmayan bir konuma düşürmüştür. 

Milliyetçi, ulusalcı, muhafazakâr ve dinbaz kesimlerin DEM’li siyasetçilere uygulanan hukuksuz yaptırımlara karşı iktidarla kurdukları zımni ittifakın, günü geldiğinde kendilerini de nasıl vurduğunu hep birlikte gözlemliyoruz.

Kürt siyasetçilerin karşılaştığı hak ve hukuk ihlallerini önemsemeyen, umursamayan ve kendilerine yöneleceğine ihtimal dahi vermeyen bir muhalefetin artık ülkenin tamamını kuşatan bir hukuksuzluğa ve keyfiliğe karşı direnmesini mümkün görmüyorum. İpin ucu en başından kaçırılmayacaktı.

Söz konusu tutumu bir hikâye ile özetlemek istiyorum:

“Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. 

Düşünmüşler ve şöyle bir çare bulmuşlar.

Yaşlı aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

 Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:

"Saygıdeğer öküz efendiler! Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. 

Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizinle bir sorunumuz yok. Verin Sarı Öküzü bize, siz de kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."

Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi doğru bularak, Sarı Öküz!ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.

Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:

"Gördünüz mü ne kadar barışseveriz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."

Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış ama nafile. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.

Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle bir öküz almayı başarırlar.

Sonunda öküzler zayıf düşmüş, aslanlar küstahlaşmış. Artık hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.

Öküzler birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.

Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı."

--

Dokunulmazlık kaldırılırken, milletvekilleri tutuklanırken, kayımlar atanırken ve en önemlisi de TBMM’nde grubu bulunan bir partinin Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde on civarında oy almış Salahattin Demirtaş, haksızlığa, hukuksuzluğa ve ayırımcılığa maruz kalırken verilmeyen tepkilerin sonuçlarını yaşıyoruz. 

Yüzbinlerce KHK mağduru, yüzlerce Kürt siyasetçisi ve Demirtaş’ın ahı yalnız muhalefeti değil, Türkiye’yi bir bilinmezliğe doğru sürüklemektedir. Bir devlet için hukuksuzluktan daha büyük bir felaket bilmiyorum.

Ey muhalefet! İnandırıcılığınız da saygınlığınız da kalmadı. Sarı Öküzü vermeyecektiniz!

Abdulbaki Erdoğmuş