Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın Kesik Başı Küfe'de!






Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın ve diğer şehitlerin başlarını, kestiler.





Kûfe'ye götürdüler.






Ömer Faruk Hilmi









Kufe'ye vardıklarnda geceydi.

Hükümet ko­nağı kapalıydı.

İmam Hüseyin (r.a.) mübarek kesik başını taşıyan Havlî, o mübarek kesik başı evine götürdü.

Hazreti Hü­seyin'in mübarek başını, bir tencere altına koydu.

Hanımına:

-Sana, dünyaya değer bir servet getirdim! diye hadiseden bah­setti.

Bunu duyan  kadıncağız:

-Herkes, altın ve gümüş getirdi. Sen, Rasûlüllah'ın oğlunun ba­şını getirmişsin. Vallahi bundan sonra seninle bir yastığa baş koy­mam! diyerek, dışarı çıktı.

Dışarıda, tencerenin üzerinde, nurdan bir direk indiğini ve etra­fında bir beyaz kuş dolaştığını gördü.

Sabah olunca mübarek baş, Küfe valisi İbni Ziyad'ın divanına getirildi.

Şimr, Kays ü'bnü Eş'as ve Amr ü'bnü Haccac gibi kumandanlar da oradalardı.

Diğer şehit başları da, oraya dizildi.

Vali, elindeki değnekle,  Hazreti Hüseyin'in dudakları arasına do­kunup duruyordu. Hazreti Zeyd ü'bnü Erkam:

- O değneği kaldır! Rasûli Ekrem'in dudaklarını, bu dudakları öperken gördüm! diyerek, ağlamağa başladı. İbni Ziyad, ona:

- Allah, senin iki gözünü ağlatsın. Eğer bunamış bir ihtiyar ol-masan, senin boynunu vururdum! cevabını verdi.

Hazreti İbni Erkam  da, halka ve ona, ağır sözler söyleyerek, çı­kıp gitti.

Ömer ü'bnü Sa'd, Kerbelâ'da iki gün kaldıktan sonra, Hazreti Hü­seyin'in ehl-i beytinden geriye kalan çoluk çocuğu alarak, Kûfe'ye getirdi.

Vali, Hazreti Zeynel Abidin'i de katletmek istedi.

Kız kardeşi Haz­reti Zeyneb:

- Ey îbni Ziyad! Eğer mümin isen, onu katlettiğin zaman, beni de katlet! diye feryat etti.

Vali, bir müddet onlara hayretle baktıktan sonra, halkı mescide topladı.

îbni Ziyad, mescidde yaptığı konuşmada:

-Allah'a hamd olsun ki, hakkı izhar ederek, Müminlerin Emiri Yezid'e ve askerlerine yardım etti. Yalancının oğlu yalancı Hüse­yin ve onun bağlılarını da katletti! dedi.

İki gözünü, Cemel ve Sıffîn vakalarında, Hazreti Ali'nin yanın­da-kaybeden ve devamlı ibadet ile meşgul olan Abdullah i'bni Afif, hemen yerinden sıçradı:

- Ey Mercane kadının oğlu! Peygamber oğullarını öldürüp de, sıddıkların sözünü konuşuyorsun! dedi.

İbni Ziyad, onu, hemen mescid içinde astırdı.

Vali, bu şekilde halkın gözünü korkutarak asayişi temin ediyor­sa da, Hazreti Hüseyin'in katli, Müslümanlar arasında pek büyük bir cinayet olduğundan, işin sonunu düşünmekten de, kendini ala­mıyordu.

Bu sebeple Ömer ü'bnü Sa'd'dan, Hazreti Hüseyin'in katline da­ir yazdığı emirnameyi istedi.

O da, hükmünü infaz ettiğini, yazının da, kaybolduğunu söyle­di.

İbni Ziyad, mutlaka bulunmasını emretti.

Bunun üzerine Ömer:

-Vallahi, özür beyanı için, Kureyş'in kocakarılarına okumak üzere, muhafazaya alındı.

Vallahi, ben, sana Hüseyin hakkında bir nasihat ettim ki, eğer onu Sa'd ü'bnü Ebi Vakkas'a etseydim, babalık hakkını ifa etmiş olurdum! cevabını verdi.

Valinin kardeşi Osman:

- Ömer, doğru söyledi, vallahi, keski kıyamete kadar Ziyad Oğulları, burunları halkalı birer köle olarak dolaşsaydı da, tek Hü­seyin katl olunmasaydı!.. dedi.

Vali, bunlara bir cevap veremeyip, inkârda da bulunamadı.

Annesi Mercane bile, valiye:

-Ey habis! Peygamber oğlunu öldürdün. Ebedî Cennet yüzü görmeyeceksin! demekten kendini alamadı.

Daha sonra Hazreti Hüseyin'in ve diğer Kerbelâ şehitlerinin ke­sik başlan, kadın ve çocukları ile beraber Şam'a gönderildi.

Hazreti Zeynel Abidin'in, eli kelepçeli ve boynu zincir vurulu hal­deydi.

Yolda acayip haller zuhura geldi; muhafızlardan bazısı öldü.

Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın Mübârek Kesik Başı

Hazret-i Hüseyin (r.a.)ı şehid edenler, Yezid'ten ödül almak için; o yüce zatın mübârek başını kestiler.

Süngülerinin ucuna taktılar.

Ehl-i Beyt'ten geriye kalan kadınlar ve küçük çocuklarla beraber, Kerbelâ'dan Şam'a doğru yola çıktılar.

Menzilleri, kat ede ede yollarına devam ettiler.

Her bir menzil'de değişik değişik kerâmetler ve hârikulâde hadiseler gördüler.

Ama yine de Ehl-beyt'e saygı göstermediler.

Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın mübârek başına hürmetsizliklerine devam ettiler.

Harran'a geldiler.

Halk, heyecana kapılmıştı.

Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın mübârek başı ve ehl-i beyt fertlerinin (hanım ve çocuklarının) Harran'a geldiğini duyan bütün Müslümanlar, işlerini bıraktılar.

Ehl-i beyt fertlerini ve Hazret-i Hüseyin'in mübârek kesik başını görmek için koştular.

Sadece Müslümanlar, değil… Şehirde bulunan gayr-i müslimler de kalabalığın içine katıldılar.

Harran'da Yahya adında nüfûz sahibi ve zengin bir Yahudî vardı.

Halkın Hazret-i Hüseyin (r.a.)'ın mübârek kesik başını karşılamaya gittiğini görünce o da gitti.

Müslümanları, ehl-i beyte yaklaştırmıyorlardı.

Ehl-i beyt fertlerinin üstleri ve başları yırtıktı.

Önlerinde Zeynel-âbidîn hazretleri vardı.

Daha çocuktu.

Metanetli ve onurlu bir şekilde duruyordu.

Hazret-i Hüseyin (r.a.)'ın mübârek başına yaklaştı.

O zat, nüfûz sahibi bir Yahudî olduğu için kimse ona dokunmadı.

O anda, Hazret-i Hüseyin (r.a.)ın mübârek dudakları hareket etti. Yahya Efendi dikkatle dinledi. Hazret-i Hüseyin (r.a.) şu âyet-i kerimeyi okuyordu:

-"Yarın bilecek o zulmedenler, hangi inkılâba munkalib olacaklar/hangi durumlara döndürülecekler!?" Eş-Şuârâ: 2/227,

Yahya Efendi, duyduklarına önce inanamadı.

Biraz daha yaklaştı.

Kulak verdi.

Hazret-i Hüseyin (r.a.)'ın Yezid'in askerlerinin süngülerine takılı olan mübârek başı konuşuyordu.

İyice baktı.

Mübârek dudakları depreniyordu.

Yahudî, kendi kendine:

-"Bu kişi, büyük bir zat olsa gerek! Bu zat Allâh'ın sevgili kullarından olsa gerek. Bu sıradan bir insan değildir!" dedi.

Döndü yanındakilere sordu:

-"Bu kimin kesik başıdır?" dedi. Onlar:

-"Bu Hüseyin bin Ali (r.a.)ın kesik başıdır.

Bu zatın babası, Hazret-i Alidir.

Bu zatın annesi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin çok sevdiği kızı Fatıma (r.a.) hazretleridir.

Bu zatın, dedesi, Hazret-i Ahmed, Mahmud Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretleridir.

Bu gördüğün, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin mübârek elleriyle okşadığı baştır.

Bu gördüğün yüz, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin mübârek dudaklarıyla öptüğü yüzdür!" dedi.

Bu gördüğün iffet timsâli hanımlar ve kızlar, ehl-i beytin fertleridir.

Bu gördüğün çocuk, Hazret-i Hüseyin (r.a.)'ın oğlu Zeyne'l-Abidîyn hazretleridir!" dediler.

Yahya Efendi, hayretlere düştü.

Hemen şehâdet kelimesi getirdi.

Ehl-i beyt güzîde fertlerinin perişan, aç ve sefil hallerine baktı.

Hemen evine koştu.

Yakınlarını topladı.

Üzerindeki onlara hadiseyi anlattı.

Birçok yakını Müslüman oldu.

Çeşit çeşit yemekler hazırlattı.

Kurbanlar kesti.

Her bir yakının evinde değişik bir yemek pişirtti.

Ehl-i beyt için değişik boylardan elbiseler satın aldı.

Yahya efendi, yanına bin altın aldı.

Üzerinde yahudî elbisesini bile değiştirmeden,  ehl-i beytin yanına koştu.

Hazırladığı yemekleri ve elbiseleri alıp; Zeyne'l-âbidiyn hazretlerinin yanına geldi.

Ona:

-"Bunlar senin için…!" dedi.

Zeyne'l-Âbdiyn hazretleri, kabul etmedi.

Onların konuşmalarını işiten askerler, yanlarına geldi. Öfkeyle sordular:

-"Ey Yahudî! Sorun nedir?" Yahya Efendi:

-"Ben yahudî değilim, elhamdülillâh Müslümanım!" Asker sordu:

-"Ya o başındaki Yahudî tekesi nedir?"

Yahya Efendi, hemen elini başına attı. Yahudî alâmeti olan tekeyi başından indirdi.

Zeynel-Abidiyn hazretlerinin yanında yüksek sesle şehâdet kelimesini getirdi. Ve sonra:

-"Bu yiyecek ve giyecekleri size getirdim!" dedi.

Yezid'in askerleri hemen mudâhele ettiler.

-"Yezidin düşmanlarına muhabbet etmek, sevmek ve yardım etmek, Yezide düşmanlık etmektir. Fesatlıktır…" dediler.

Ve hemen kılıçlarını çekip Yahya Efendi'nin üzerine yürüdü.

Yahyâ Efendi de onlara karşı koydu.

Yahya Efendi'nin savaştığını gören, yakınları da kılıçlarını ellerine alıp meydana çıktı.

Yezidin askerlerinden birçoğunu öldürdüler.

Yahya Efendi ve onunla beraber daha yeni Müslüman olan birçok yakınları orada şehid düştüler.

Yahya (r.h.) hazretlerinin kabri Harran'da "Şehîd Yahya" olarak bilinir.

Kabri hâlâ ziyâretgahtır.

"Şehîd Yahya" diye meşhûrdur…

Şehid Yahya'nın mezarı günümüzde bilinmiyor.

Kesik Baş Şam'da

Kafile, Şam'a vardığı zaman, Züheyr ü'bnü Kays, Halife Yezid'in huzuruna girip müjde verdi.

Kerbelâ faciasını tafsilatı ile bildirdi.

Yezid'in gözleri yaşla doldu:

- Allah, îbni Sümeyye'ye (Vali Ubeydullah ü'bnü Ziyad) lanet; Hüseyin'e ise, rahmet etsin!

Vallahi, onu öldürmemiş olsaydınız, yine itaatinizden memnun kalırdım.

Eğer Hüseyin'in yanında olsam veya o bana gelse idi, kendisini affederdim! dedi.

Müjde Ümit edenlere de, bir şey vermedi.

O anda yanına gelen kendi hanımına:

- Rasûlüllah'ın kızının oğluna matem et.

Allah belâsını versin; îbni Ziyad, acele edip onu katletti! dedi.

Daha sonra Halife Yezid'in izniyle, halk içeri girdi.

Girer girmez de çok çirkin bir manzarayla karşılaştılar:

Hazreti Hüseyin'in kesik başı, Yezid'in önünde olup, elindeki değ­nekle ağzına dokunuyordu.

Hazret-i Ebu Berze Eslemî:

-Ey Yezid! Değneği Hüseyin'in ağzına koyup da eğleniyor musun? Çok defa gördüm ki, Rasûli Ekrem, bu ağıza azar azar su içiriyordu.

Ey Yezid! Mahşer meydanına geldiğinizde, senin şefaatçin İbni Zi­yad, bunun şefaatçisi de Muhammed Aleyhisselam olur! diye, söy­leyerek çıkıp gitti.

Yezid, huzurundakilere hitaben:

- Bilir misiniz, bu neden oldu? Bu zât,

-"Benim babam Ali, onun babasından hayırlıdır. Benim anam Fâtıma, onun anasından hayır­lıdır. Benim ceddim Rasûlüllah, onun ceddinden hayırlıdır. Ben de, ondan hayırlıyım ve hilafete daha layığım!" dedi.

Onun babasıyla benim babam, işi hakemlere havale ettiler. Han­gisinin kazandığı malumdur.

Allah için anası Fâtıma, benim anamdan hayırlıdır.

Ceddine gelince, Allâhü Teâlâ hazretlerine ve ahiret gününe iman eden kim­se, Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerini hiçbir kimseye muadil göremez.

Ancak Hüseyin, kendi içtihadı sebebiyle böyle konuştu.

İçtihadında yanıldı.

Çünkü Hüseyin,

-"De ki: "Ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelîl edersin. Hayır yalnız senin elindedir. Muhakkak ki, sen her şeye kadîrsin… Al-i İmran Sûresi: 3/26," âyetini mütalaa etmedi!"

Bir müddet sonra, Hazreti Hüseyin'in ehl-i beyti, Halife'nin hu­zuruna getirildiler.

Kesik baş da, henüz oradaydı.

Hazreti Zeynel âbidîn ile beraber divana giren kadınlar, onu gö­rünce feryat ile bağırıştılar, ağlaştılar.

Hazreti Muaviye ‘nin kızları ve Yezid'in kadınları da velvele ile onlara katıldılar.

Saray kadınları, hep toplanarak, onların matemlerine iştirak et­tiler ve taziyet dilediler.

Halife Yezid, Hazreti Zeynel Abidin'in bağlarını çözdürdü.

Onu yanında bulundurarak, sabah akşam ikram ve itibar gösterdi.

Di­ğer kadın ve çocukları da, lâyıkıyla ağırladı. Kerbelâ'da neleri alın­mışsa, onların kat kat fazlasını verdirdi.

Kûfeliler, Hazreti Hüseyin'in mübarek başını, Şam mescidine ge­tirdikleri zaman, Emevî ileri gelenlerinden Mervan ü'bnü Hakem, gelip baktı.

Vaziyeti öğrendikten sonra dönüp gitti.

Kardeşi Yahya ise:

-Siz, kıyamet gününde Rasûlüllah'ın huzuruna girmekten mah­rumsunuz. Bundan böyle sizinle beraber olmam! diyerek, oradan ayrıldı.

Daha sonra Yezid'in huzuruna girdiğinde, Kerbelâ vakasından dolayı kederini ifade eden ve İbni Ziyad'ı kötüleyen şiirler söyledi.

Yezid, kendisini susturdu.

Artık şairler, Hazreti Hüseyin hakkında tesirli mersiyeler söyle­meye ve müminlerin gönüllerini dağlamaya başladı.

Bu söyleşmelerin yayılmasıyla, İslam âlemi içinde facianın tesiri gittikçe büyüdü.

Fevkalâde elem ve keder içinde kalan halk, Emevîlerden iyice nefret etti.

Medine valisi Amr ü'bnü Said gibi, bazı Emevî idarecileri ise;

-Bu da, Osman'ın katli faciası gibi bir vakadır! diye gülüp geç­tiler.

Yezid ise, Kerbelâ faciasından dolayı Müslümanların kalplerinin çok müteessir olduğunu görerek:

-Allah, o Mercâne'nin oğluna (İbni Ziyad'a) lanet etsin. Hüse­yin'in tekliflerini kabul etmeyip de, onu katlettirdi ve bununla hal­kı bana gücendirdi, insanların kalplerinde benim için düşmanlık tohumları ektirdi, îyi ve kötü kim varsa, bu hadiseden dolayı bana buğz eder oldu! diye hayıflanırdı… Bu konuda geniş malumat için bakınız: İSLAM İLK FİTNE ATEŞİ, Ömer Faruk Hilmi.