HEDONİZM ÇAĞI         

Davranış kalıplarımız ve gündelik hayatta uyguladığımız tüketim alışkanlıklarımız bizim hangi medeniyetin mensubu olduğumuzu gösterir. Çünkü her inanışın bir insan modeli vardır. Bu devirde insanlar bir şeye inanıp, başka bir şeyi yaşamak imtihanından geçiyor. Ve maalesef biz Müslüman Türk toplumu da bu yanlış davranış kalıbının içerisinde yer alıyoruz. İnandığımız değerlerle içinde yaşadığımız kapitalist dünyanın dayattığı gerçeklik arasında kaybolup gidiyoruz bizim değerlerimizi kaybettiğimiz yetmiyormuş gibi çocuklarımızı da aynı durumda bırakıyoruz.

İnsan fıtraten, sahip olduğu maddi imkânlara hızla alışma potansiyeline sahip. Bu yönüyle başlangıçta nimet olarak şükrettiği bir şeye zaman içinde alışıp başka arayışlara yönelebiliyor bir sonrası, bir sonrası ve nimet sıradanlaşıyor. Her aldığımız, belki hayalini kurduğumuz yeni bir ürün zaman içinde, yeni versiyonu çıktığında farklı modeli yapıldığında kıymetini kaybediyor şükretmeyen elinde olanın kıymetini bilmeyen sömüren bir insanlık yığınına döndük. Artık bu durum bizim alışkanlığımız olup çıkıverdi.

İbn-i Haldun, 'İnsan; alışkanlıklarının oğludur.' der. Alışkanlıkların temeli ise, çocukluk çağında atılmaya başlanır.

Çocuğumuzun istediği bir şeyi alırken maddi imkânımızın varlığından önce; 'Bu bir ihtiyaç mı?' sorusuna çocuğumuzla birlikte cevap aramamız gerekir. Her istediği sorgulanmadan hemen alınan çocuklar, hedonist(hazcı) bir kişilik geliştirmeye başlayabilirler. Mutluluğun almakta değil, vermekte ve üretmekte olduğunu deneyimleyen kişileri gözlemlediğimizde, hayatlarının bütün alanlarının arttığına şahit oluyoruz. Değerli insan olmanın, maddi şeylere sahip olmaktan geçmediğini öğretmeliyiz çocuklarımıza vermenin yardım etmenin önemini anlatmalıyız. Düşküne el uzatmanın yollarını göstermeliyiz.

Yoklukla savaşan ülke çocuklarını anlatmalıyız, ailesiz kalan ihtiyaçları karşılanmayan çocukların hayat zorluklarından bahsetmeliyiz. İktisat etmenin yöntemlerini ufak ufak göstermeliyiz belki bir kumbara ile belki ihtiyaç doğrultusunda alışverişlerinde en elzemleri almaya çalışmakla küçük egzersizlerle öğretmekten vazgeçmemeliyiz. Hayal kuran çocuklarımızın hayalleri bile sıkıntılı olabiliyor. Çocukluğumuzda okuduğumuz bir masal vardı: 'Alaaddin'in Sihirli Lambası'. Bu masalı okurken Alaaddin'in her isteğinin gerçek olmasından keyif alır ve onun karşısına hiçbir engelin çıkmaması için, içten içe dua ederdik. Masalı devam ettiren şeyin, insanda doymak bilmeyen 'isteme' hali olduğunu ise sonraları anladık. Şimdi bu yüzyılın hikâyesini yazan sömürgeci kapitalist sistem patronları ise, herkesi bir zamanlar okuduğumuz masaldaki gibi bir sihirli lamba arayışına itti.

Alabileceğimizin yapabileceğimizin fazlasını hayal etmeye hatta hayalin ötesine geçip gerçekleştirmemizi bekliyorlar yapamadığımız takdirde ilgisiz beceriksiz ebeveynler olarak isimlendiriyorlar, Yarın geç olmadan Nesil’i kurtarmak adına çocuklarımızı eğitelim tabi ki önce kendi hareketlerimizi dengeleyelim kanaat eden, elinde olan nimetle mutlu olan Müslüman insan modelini hayatımıza geçirelim rol model almaları için önce kendimizle sonra çocuklarımızla yeniden başlayalım. Firdevs’i ne güzel demiş” Yeryüzünde bütün ıstıraplar, aza kanaat etmemekten doğar. “En kısa zamanda KANAAT etmeyi öğrenmek ve öğretmek dileğiyle