İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyük şehirlerde seçimi kaybetmiş bir AKP' nin başarıdan bahsetmesi olsa olsa polyannacılık oynamaktır. Akp'nin gerçekleri görüp, söylemlerinde ve eylemlerinde daha pozitif adımlar atarak, iç açıcı canlı renkleri tekrar yakalamalıdır.
Erdoğan YSK marifetiyle elde ettiği başkanlık sisteminin gücünü ekonomide, hukukta, adalette, sağlıkta, eğitimde, savunmada, teknolojide, tarımda, hayvancılıkta yüz güldürecek adımlar atarak kullanmalı. "Ülke yönetimi benim elimde" istediğimi yaparım iticiliğinden uzak durmalı.
Erdoğan paylaşmayı ve uzlaşmayı bilmeli. Siyasetin kötü ahlakı olan "KULLAN AT" fikrinden vazgeçmeli. Kullanıp atma eyleminin zamanla çevre birikintileri, sizin farkında olmadan kalbe giden damarlarınızı tıkayacaktır. Hiç bir güç kalıcı değildir. Organizma sağlıklı beslenme ve sporla gücünün yaşamını artırarak uzatabilir fakat bir gün gelir zamana yenik düşer.
Erdoğan çevresindeki dostlarını ve toplumun katmanlarını bu gerçekliği gözardı etmeden yıpratmamaya dikkat etmelidir. Dikkatsizlik sonra dikiş tutmaz yırtıklara sebep olabilir ve olacaktır.
Erdoğan bu yenilginin panik atağıyla hareket etmemelidir. Öfke ve kine mağlup olup "DAYATMACI" bir yönetim tarzı gösterirse, kalıcı olmaktan uzaklaşıp, partisiyle birlikte hergün bir taşı düşen viraneye döner.
İçişleri bakanlığı marifetiyle Mansur YAVAŞ'ı görevden alma; YSK marifetiyle geçersiz oyları geçerli hale getirip, İstanbul büyükşehir belediyesini geri alma; kaybettiği büyük kentlerde belediyeleri zora sokmak için bilinçli topluma hizmet akışını engelleme; muhalif gördüklerinin imkanlarını sınırlama veya tamamen elinden alma; sistem imkanlarını sadece Akp' li belediyelere açma, milli iradeyi hiçe sayarak kayyum atamaları yapma; liyakatı bir kenara itip, sınavda istenilen başarıyı yakalamış ama kendinden saymadığı vatandaşı mülakatla saf dışı bırakma; beğenmediği kesime terör kılıfını geçirip siyasi davalar yaratma ve baskı altına aldığı hukukla istediğini madur duruma koyma gibi dayatmacı bir tarzı yeğlememelidir. Halkın aklı bu dayatmacılığa tepki olarak, muhalefeti desteklemeye devam edecektir.
Bugünlerde halkı üst boyutta rahatsız eden bir hususta "MEDYANIN TARAFTARLIĞI" dır. Hele hele tamamen saray denetiminde olan Anadolu Ajansı'nın aylak hareketleri, bir mizah dergisinin komik karikatürlerini andırmaktadır. Her seçimde iktidarı yüksek gösterip, sonra düşürmesi, bu ara iktidarın atı alıp Üsķüdarı geçmesi, sevimsiz olduğu kadar, demokrasi adına bir o kadar da seviyesiz hareketlerdir.
Nitekim bu seçimde YSK'nın ve Anadolu Ajansının veri akışını durdurarak İmamoğlu'nun kazanımı gizlemeye çalışması, fırsattan istifade Binali Yıldırım' ın saat 23:30 sıralarında medya karşısına çıkıp "kazandık" diyerek, bir oldu bittiyle yine Üsküdarı geçmeye çalışması, demokrasimiz adına unutulmayacak bir iğrençliğin zihinlere kazınması olmuştur.
Erdoğan siyasetin mecrasına duru bir akış kazandırırsa uzun soluklu koşuya devam edebilir. Bence birikmiş kazanımları değerlendirerek, "YARGI REFORMUYLA" işe başlayabilir. Hukuk demek ekmek demektir. Hukukun olmadığı bir ülkeye yatırımcı beklemek masaldan ibarettir. Hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye'yi 113 ülke içinde 101. sıradan acilen kurtarmak, artık bir gereklilik değil, zorunluluktur.