ÇOCUK MANTIĞI

Çocuk nedir sorusunu birçok insan sormuştur. Bu tanımı araştırmacılar yaşa göre düzenleyerek ortaya koymuşlardır. Ama çocuk nedir? sorusunun özüne bakarak bunu çocuk mantığı, çocuk düşüncesi çerçevesinde ele almak gerekir. Çocukluk kendine hastır. Beden, alaka, oyun, uzvi ve ruhi yönlerinin olduğunu biliyoruz. Onun mantığı nasıl işliyor bu bir bilinmezdir. Bizim yanımızda bizim algıladıklarımızı nasıl algılıyor, kendine has bir tarzı nasıl ortaya koyuyor. Bunlar çözümlenememiştir. Biz hayatın içinde onu bulunduğumuz çerçevede ve çevrede yetiştirip bir “kişi” olmasına katkı sağlıyoruz. Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi:

“Bugün ağla çocuğum, yarın ağlayamazsın!

Şimdi anladığını, sonra anlayamazsın!”

J. J. Rousseau, çocuğun kendine mahsus ihtiyaçları ve bu ihtiyaçlara uygun bir zihniyetinin olduğunu söyler. Onu küçük bir adam olarak görür. L.W. Stern (1907) Çocuk Dili’nde onun lisanını ele alır. Çocuğun yaşa göre konuşması ve bunun akıl yerine gelene kadar farklı bir mantıkla oluştuğunu söyler. Karl Groos (1901) hayvan ve insan yavrularının oyunlarını inceler ve bunların çocuğun geleceğine hazırlık olduğunu dile getirir. Luquet (Lüke-1927) zeki çocukların resimlerini inceleyerek onların mantık hususiyetlerini ortaya koyar. Ona göre çocuk bizim gördüğümüzü değil daha çok bildiğini resmeder. Lisan ve resimlerin tarz olarak birbirine uygun olduğunu söyler. Hatta yapılan araştırmalarda çocuğun resim çizmesi ve boyamasının ayrıntılarında ve algılayışında onun karakterini, yaşayışını görmek mümkündür. Bütün bunlar çocuğun kendine mahsus bir mantığının olduğunu göstermektedir.

J.M. Boldwin “Düşünce ve Eşya” adlı eserinde çocuğun eşyaya kendi ruh ve mantığını aksettirmek suretiyle baktığını ve düşüncelerini bu mantıkla işlettiğini göstermek ister. Yani çocuk etrafındaki eşyayı kendi mantık süzgecine göre algılar. Ona yüklediği anlamlar vardır. Bunlar onun yaşantısından izler taşıdığı gibi taşımayabilir de. Bir kız çocuğunda tahta bebek onun o oyuncağı algılayışını etkiler. Çocuk orada bir nesne karşısında küçük bir anne gibidir. Ama aynı tahta, çocuk mantığında oyuncak köprüde daha farklı algılanmaktadır. Ziya Gökalp ve Durkhem’a göre çocuk bütün mantığını cemiyetten almaktadır. Bu düşünce çocuk ruhunu tam ifade etmediğinden pek geçerli bir görüş olmamıştır.

İsviçreli ünlü psikolog Jean Piaget’e (1896-1980) göre çocuk dört evrede incelenir. Bunu daha değişik vesilelerle, Çocukta Lisan ve Düşünce, Çocukta Hüküm ve Muhakeme ve Çocukta Dünya Tasavvuru gibi eserlerde de dile getirmiştir.

Jean Piaget’e göre, çocuk mantığının yetişkin mantığıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Çocuğun mantığı kendine göredir. Düşüncesi de benmerkezcidir. O kendisi için gelişir, kendi tarzında eğlenir. Aklın kavramsal bilgileriyle ilgisi yoktur, çelişki bilmez. Çocuk ancak başkalarının düşünceleriyle temasa geçtiğinde mantıklı olmaya başlar. O iş alakasından çok oyun alakası içinde yaşar. Anlatılan masallarda, izlenen çizgi filmlerde ve hayatta karşılaştığı bazı karelerde çocuk, öne çıkan birincil kişinin (kahraman, karakter, aileden biri vs…) yerine kendini koyar. Bu onun için bir eğlencedir. Kendince o karakteri besler ve geliştirir.

Mustafa Şekip Tunç çocuk mantığını açıklamaya çalışırken bazı örnekler üzerinden sunmuştur. Bu anlamda ilk olarak çocuk oyun alakası içinde hareket eder. Buna değişik örnekler verilebilir:

• Oyuncak onun için vazgeçilmezdir. Çocuk oyuncaklarını sever, korur, kıskanır ve bazen ondan ayrılmaz.

• 4-5 yaşındaki çocuğa aynı hacimli kutu gösterildiğinde o kendi benimsediğini seçer. Sonra da ondan kolay kolay vazgeçmez.

• Çocuk 7-8 yaşlarına kadar devamlı sorular sorarlar. Sonra kendileri cevap verirler. Buna maşeri bir monolog da denilmektedir.

• Tek başına oynarken izleyin. Kendi dünyalarında oyunun cazibesine kapılırlar ve dış etkileri görmezler. Önlerine geçseniz bile onların aklı meşguliyetlerindedir.

Çocuk mantığının anlamlanması için sadece tabiat ve cemiyet yetmez.

• Ailenin rolü en temel gereksinimlerdendir. Çocuk ilk hayat terbiyesini ve tecrübesini orada almaktadır.

• Anne- baba okulunun her yönüyle değerlendirilmesi çocuğun iyi anlaşılması ve iyi yönlendirilmesi açısından önemlidir.

• Bir çocuk 11-12 yaşlarında ancak fikir alışverişine muvafık olur. Onun öncesinde telkinler vardır. Çocukta küçük yaştan 7-8 yaşlarına kadar sırf oyun ve uzvi ihtiyaç düşüncesi vardır.

İkinci olarak ise çocuk tam anlamıyla şuurlanmış değildir. Çünkü o kendini başkalarından, nefsinden ve eşyadan ayıramaz. Bunun için çocukta görülen kendini beğenme hakiki değildir. Herkesi kendisi gibi zannetme vardır. Çocuk aile içinde yaşadığımız olaylarda bizi algımıza ters şeyler yapınca kızarız vs… ama o davranış ona hoş gelebilir. Biz aksini tetikledikçe çocuk o tavrı bırakmak yerine daha da sahiplenir. Benmerkezci bir yapıdadır. Yaptıkları zihni bir hesabı nasıl bulduklarını bir türlü izah edemezler. Bir şeyin tarifini yapamazlar.

Üçüncü olarak ise çocuk sadece kendi nokta-i nazarından olaya bakar. Çocuk, mantığından bir hüküm verdi mi o mutlak doğrudur. Çocuk kendi durduğu yerden bakar her şeye. Mesela:

• Bisiklet ona göre binilen şeydir. Onu farklı mekânlarda gördüğünde farklı algılar.

• Buzdolabındaki süt ile biberondaki süt onun için aynı anlama gelmez. Acıktığı zaman buzdolabındaki sütü içmeyi düşünmez.

• Düştüğünde bardağın kırılacağını bilmez, yerçekimini bilmez.

• Üst üste duran tabakları yanlışlıkla kırmak onun gözünde ve mantığında bilerek bir tabağı kırmaktan daha büyük bir suçtur. O azı değil azın fazlasını arar.

Çocukta münasebet idraki ise şöyle meydana gelmektedir:

a- Sadece kendi açısından bakar.

b- Başkasının bakış açısını düşünür.

c- Eşyanın münasebetlerini kavrar.

Çocuklar ay ve güneşin kendileriyle beraber yürüdüklerine inanırlar. Sanki her şey onların etrafında gelişir. Çünkü bunların anlayacak deruni idrak sahası azdır.

• Boş bir sayfayı karalamakla sizin birçok paralar vererek en iyi şekilde boyattığınız bir duvar onun gözünde aynıdır. Eline kalemi alır ve karalar.

• Luquet’in görüşünde değindiğimiz resim meselesi ve karakter gibi.

Dördüncü olarak ise çocuklar görüp işittiklerini bir düzene sokamazlar. Yalınız burada bu düzensizliğin uygun olmadığını düşünemeyiz. Çocuk ifade edeceği şeyleri aktarırken kopukluklar olur ama bir anlamsızlık yoktur. Yani mantıkidir. Çocuğun bu muhakemelerine (senkretik) muhakeme denir.

• Ondan bulunduğu zaman dilimine göre anlatımlar isteme. Kreşteki bir gününü anlatırken anlatma önemlidir sıralama değil.

Beşinci olarak ise çocuk muhakemesi tamamen rastlantısal değildir. O kendi aklını mantığını bilir. Bunu tam anlamlandıramadığı için her şeye bir kulp bulur.

• Mesela, 5-6 yaşındaki çocuğa güneş niçin düşmüyor denildiğine güneş düşmez çünkü sıcaktır da onun için der. Nasıl duruyor denildiğinde çünkü sarıdır, der. Çocuk olayı sezer ama bir türlü bütünlük içinde sunamaz. Hatta oğlum-kızım sen ne demeye çalışıyorsun diye kendimizden geçeriz.

Altıncı olarak ise çocuk mantığını algıladığı nesne ve canlılar üzerinde hükmeder. Bunlardan ne umumi bir fikir çıkar ne de tam kendi inandığı belli bir görüş.

• Çocuğa kendiliğinden hareket eden cisimleri tek tek sorun her seferinde ayrı hüküm verir.

Çocukta tenakuz (bir sözün diğerini tutmaması) vardır.

• Mesela çocuk rüzgârın etkisiyle hareket eden bulutları niçin canlı bir şekilde hareket ettiğini ancak egosantrismden çıktıkça (11-12 yaşlarında) eşya ve insan arasındaki umumi ve müşterek münasebetlerin şuuruna erince anlar.

Yedinci olarak ise çocuk düşüncesi inanmak ile oynamak arasında geçer. Fakat çocuk çevrenin baskısıyla kendi bulunduğu ortama da ayak uyduracaktır. Bazen bizim gerçeklerimizle çocuğun gerçekleri algıları çakışabilir. Ama çocuk oyunun o gizemli havasına kendini kaptırınca hiçbir şeyi gözü görmez. Çünkü o çocuğun dünyasıdır. İsviçreli ünlü doktorlardan Hanz Zullinger’in çocuk psikolojisi ile ilgili bir makalesinde verdiği örnek vardır.

• Bir kız çocuğu tahtadan yaptığı bebeği çok sevmektedir. Annesi onu çöpe attığında o annesine düşman kesiliyor. Çünkü o cansız nesne onun gözünde bir çocuk oluyor. Ve siz onu öldürüyorsunuz. Siz bir katilsiniz ona göre.

İnanma ve oyun modundaki bir çocuk için oyun-hayat ilişkisini dört şekilde izah edebiliriz:

a- 2-3 yaşına kadar sürer. Sadece arzu ettiği şeyler vardır. “haz kanunu” denir.

b- 2-3 yaşından 7-8 yaşına kadar sürer. Bu merhale oyun ve dış âlem-hemcinsleridir.

c- 7-8 yaşlarından 11-12 yaşlarına kadar. Çocuk bu aşamada mantık olarak bazı şeyleri kafasında temellendirmeye başlar.

d- 11-12 yaş ve sonrasıdır. Mantık iyice oturur ve hayatın anlamını çözer.

Sekizinci olarak ise çocuk her şeyi içte süzer ve onu yansıtır. Çocuk canlı gördüğü şeylerdeki hadiseleri arzu ve iradelerle, cansız gördüklerini de insan elinden çıkartmak suretiyle izah eder. Çocuk için izah edilmeyen bir şey olmadığı gibi tesadüfe de yer yoktur.

Kısaca çocuğun kafası bir plak değildir. Çocuğun mantıkileşmesi belli bir seyirde ve zamanda olgunlaşır. Çocuğun kendine has bir yaratılış mantığı bulunmaktadır. Uzmanlar henüz bu konuyu tam anlamıyla açıklığa kavuşturamamışlardır.