Kurban; yaklaşmak, yakın olmak, yakınlık kurmak, fedakârlık yapmak, feda etmek, feda olmak gibi anlamları içermektedir.
Dini bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir.
Birçok inanç ve gelenekte kurban; günahların bağışlanmasını sağlamak, Tanrıyla yakınlık kurmak, hedefine ulaşmak veya ulaşıldığı için teşekkürlerini sunmak için kesilir.
Tarih boyunca birçok topluluk kurbanlarını, “öfkesini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak veya günahlara kefâret düşüncesiyle tanrılara ve ölülere” takdim ediyordu. Yazılı tarih kaynaklarında bunlardan bazı toplulukların çocuklarını kurban ettiği de belirtilmektedir.
Sadece cahiliye Araplarında değil, Hinduizm, Şintoizm gibi inançlarda ve Brahmanlar döneminde de kurban uygulamaları hep vardı. Bunların birçoğu, din adamları nezaretinde ve çeşitli ritüellerle yapılır.
Bu kesimler için kurban kesmek, kan akıtmaktır. Hristiyanlar da “Hz. Îsâ’nın kanı birçoklarının günahının bağışlanması için döküldüğüne” inanmaktadır. (Matta, 26/26-28)
Şekil ve amaç bakımından farklılıklar olsa da insanlık tarihi boyunca kurban uygulamalarına her dönemde rastlanmaktadır. Kimileri için yakınlaşma, herhangi bir şeyi takdim etmekten ibarettir.
Kur’an’da Hz. Âdem’in iki oğlunun Allah’a kurban takdim ettiklerinden şöyle söz edilmektedir:
“Ve onlara gerçeği göstermek için Ademin iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini. (Onlardan biri, Kabil), "Seni mutlaka öldüreceğim!" demişti. (Kardeşi Habil) cevap vermişti: "Unutma ki Allah, yalnız Ona karşı sorumluluk bilinci duyanların (kurbanı)nı kabul eder.”(Mâide/5:27)
Buna göre Kurban uygulamasının Hz. İbrahim ile başlamadığı da anlaşılmaktadır.
Putperestliğin yaygın olduğu Hz. İbrahim döneminde, muhtemelen çocukların da Tanrılara kurban edildiği düşünülebilir. Bu nedenle Hz. İbrahim ve Oğlu Hz. İsmail’in ihlası “kurban” örneği ile anlatılmaktadır.
Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in Allah’a İman noktasındaki samimiyet ve fedakarlığının örnek alınması yerine “kurban” olayının öncelenmesini ve önemsenmesini amacından bir sapma olarak görüyorum.
Zira Kur’an’da “oğlunu kes” diye bir emir olmadığı ve olayın sadece bir rüyadan ibaret olduğu açıktır. Aksi bir anlayış, şu ayetle açıkça çelişecektir:
“Bu yüzden Biz İsrailoğullarına bildirdik ki, -cinayetin ve yeryüzünde fesadı yayma (nın cezası) olarak işlenmesi dışında- eğer bir kimse bir insanı öldürürse bütün insanlığı öldürmüş gibidir; ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur.” (Maide Suresi/5:32)
Allah, Kur’an’da Hz. İbrahim’in iman ve ihlasından bahsederken sözü kurban konusuna getirerek dikkatleri hakikate ve gerçek imana çevirmektedir:
“(Ve İbrahim şöyle yalvardı:) "Ey Rabbim! Bana dürüst ve erdemli (olacak bir erkek çocuk) bağışla!
Bunun üzerine ona (kendisi gibi) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.
Ve (bir gün, çocuk, babasının) tutum ve davranışlarını anlayıp paylaşacak olgunluğa eriştiğinde babası şöyle dedi: "Ey yavrucuğum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, bir düşün, ne dersin?" (İsmail): "Ey babacığım" dedi, "sana emredilen neyse onu yap! İnşallah beni sıkıntıya göğüs gerenler arasında bulacaksın!
Fakat ikisi Allah’ın emri (olarak gördükleri)ne kendilerini teslim edince ve (İbrahim) onu yüzüstü yatırınca,
Kendisine seslendik: "Ey İbrahim, sen şimdiden o rüya (nın amacı)nı yerine getirmiş oldun!" İşte iyilik yapanları Biz böyle ödüllendiririz:
Çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi.
Ve fidye olarak o’na büyük bir kurban verdik,
Böylece o’nun sonraki kuşaklar tarafından şöyle hatırlanmasını sağladık:
"İbrahim’e selam olsun!"
Biz iyileri böyle ödüllendiririz, çünkü o Bizim gerçekten inanmış kullarımızdandı.
(Saffat Suresi/37:100-111)
--
Ayetlerde, Hz. İbrahim’in oğlunu rüyasında kurban ettiği ve gördüklerinin rüyadan ibaret olduğu görülmektedir. Ancak bu dönemde çocukların da kurban edildiği dikkate alındığında Hz. İbrahim’in rüyasını bu doğrultuda yorumlayarak oğlu İsmail’e durumu anlatır.
Hz. İsmail de Allah’ın emrine iman-ihlas ve teslimiyetle babasına; “sana emredilen neyse onu yap!” diyerek imandaki samimiyetini ortaya koymuştur.
Hz. İbrahim, kurban yoluyla biricik oğlunu Allah’a feda etmeye, Hz. İsmail de canını Allah yolunda vermeye hazır olduğunu göstermişlerdir.
Allah da bu teşebbüsü engelleyerek gördüğü rüyanın Allah’ın emri olmadığını ancak “rüyanın amacını yerine getirmiş olduklarını" belirteler bir hayvan kurban edilmesini ister.
Müslüman alimler de bu gerekçeyle “Rüya ile hüküm verilemeyeceği” kararına varmışlardır.
Böylece “kurban kesme ibadeti” de Hicretin ikinci yılından itibaren Müslümanlar tarafından da yerine getirilmeye başlanmıştır.
Hiç kuşkusuz kurbandan amaç hayvan kanı akıtmak değildir, Kurban Bayramı da hayvanları kesmekten ibaret değildir. Bayram nedeniyle kesilmesi konusunda açık bir hüküm olmasa da kesilen hayvanın etini yoksullara, ihtiyaç sahiplerine dağıtarak bayramı bir dayanışma, kaynaşma, yakınlaşma ve sevince dönüştürmek önemli bir ibadettir.
İdeal olanı merhum Cahit Zarifoğlu söylemiş:
“Üstadım” dedim,
“Bayrama ne alayım?”
Dedi: “Birkaç̧ piri fâniden gönül, birkaç̧ çocuktan gülücük, alabilirsen birkaç̧ fakirden de duâ al.”
“Üstadım” dedim,
“Bayrama ne keseyim?
Önce; “Gıybeti kes, Kul hakkı yemeyi kes, Yalan söylemeyi kes, Haram yemeyi kes, Adam kayırmayı kes, İsrafı kes, Kötülükten irtibatı kes.......
“Bunları kesmezsen ne kesersen beyhude...”
--
Bu temenniyle herkesin Kurban Bayramı’nı tebrik ediyorum.
Abdulbaki Erdoğmuş