Rabbimin bahşetmiş olduğu bütün nimetlere hamdederek buradaki yazılarıma besmele çekiyorum ve siz değerli okuyucularıma merhaba diyorum.
Bir bahar mevsiminde çiçeğe duran ağaçlar gibi çiçek açsın gönüllerimiz.
Duaya dursun dillerimiz…
Kainatı okuyan uyanık göz olsun gözlerimiz.
Ol göz ki sahibinin başı üzerinde ibret nazarı ile bakarsa baharın bir yaprağı da okunacak bir kitap olur ona, karanlık gecenin kuytu köşesinde kıpırdayan bir gölge de…
Nice sırlar aydınlanır okuyan kişiye nice görülmezleri gören bir göz bahşedilir o nasipliye.
Karanlık bir gecenin küçücük bir mağarasından kainat aydınlandı üç harf ile: elif, kaf ve ra. İkra! Oku!
Ve ümmi; hiç okuma yazma bilmeyen Mekke’nin yetimini İslam Devletinin komutanı, daha da ötesi kainatın efendisi kıldı bu üç harfin sahibi.
O ki; yoktan vareden alemi…
O ki ,eşref-i mahlukat; yaratılmışların en şereflisi kılan bizleri…
O ki; ikra! Oku! dedi karanlık çağın aydınlanma devrini başlatırken o ilk emri verdi.
“Ben okuma bilmem” derken oku emrinin muhatabı Rasul, bilmemek mazeret kabul edilmedi. Ve üç kez tekrarlandı emr-i ilahi: ikra! Oku!..
***
İnsan olmanın getirdiği üstünlük ve onu diğer canlılardan ayıran özellik böylece okumanın gerekliliği ile kendini belirtmiş oldu. Bu farkı farkedenler mürekkebin o tılsımlı kokusuna, kağıdın yadsınamaz cazibesine kendilerini aşina buldular hep.
Kitap sahifelerinin arasındaki dingin dünyanın kapısını araladılar, orada coştular, orada sükunet buldular. Orada sırlandılar. Okumak bir sır, okunan da sırlı bir dünyadır zira. Yeter ki doğru kitap, doğru yazı, doğru görünen olsun okunan.
Baktığımız, bakarken gördüğümüz herşey bir kitaptır aslında. Okunacak sayfalar dolusu bilgi doludur onlarda. Eşyanın arkasında gizli sırrı görebilmektir okumak. Bir böceğin kanadında kanatın ahengini, biç çiçeğin yaprağında onun dilinden edilen tesbihleri, bir bebeğin çığlığında insan olmanın muhtaç olmak anlamına geldiğini, bir dağın heybetinde güç ve kudretin asıl kimde olduğunu…
Kitaplar kainatı okuyabilenlerin okudukları kadarını harflerle şekillendirerek bir kalıba koyup sayfalara doldurması ve sonrakilere ulaştırma yoludur. Bu yolu keşfedenler ve yürüyenler öyle bir tiryakiliğe düşerler ki; yemek yemek, uyku uyumak hatta nefes almak ne ise okumak da onlar için aynı şeyi ifade eder.
O yüzdendir geceleri kitap sayfalarının arasında gizemli dünyada yaşayanların bu alışkanlığı. O yüzdendir okudukça daha bir acıktığını hissederek beynini ve ruhunu doldurmak için kitap ve harflerle ünsiyet kurmaları. O öyle bir lezzettir ki; olmazsa olmazımız olmalı her gece yatmadan önce, ya da sabah uyanınca, ya da günün herhangi bir zamanında…
Okumanın buutlarında dolaşmalı, Hira Nur mağarasının atmosferini varlığımıza doldurmalıyız.
Ta ki bedenimizin her zerresine oku emri işlesin. Okuma saatlerimiz olsun. Okuma toplantılarımız olsun. Evlerimiz birer okul, aile bireyleri öğrenciler olsun. Çocuklarımız bu zevki öğrensin ve yaşasın.
Önce kendimiz ve bizimle birlikte çocuklarımız. İçimizdeki donmuş deniz parçalansın. Öyle diyor Kafka: “Bir kitap içimizdeki donmuş denizi parçalayacak bir balta olmalıdır.”
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Zümer suresi 9
Bilenlerden olmak insan olmanın, diğer canlı ve cansızlardan farklı ve üstün olmanın gereğidir. Vahye muhataplığın şükrünü eda etmektir. Renkleri görmek şekilleri bilmek, hayatı anlamaktır okumak.
Başucu kitaplarımız olsun Google amcaya sormak yerine! Ama önce Rahman’ın kelamı olsun!
Okumanın baharı gelsin.
Meryem ŞAHİN