Ramazan ayı güzellikler rahmet ve bereket ayı olması özelliğiyle biz müminleri rahmet deryasına gark etme yetisine sahiptir. Yüce yaratıcının Rahman ve Rahim sıfatlarının tecellisinde zirve olduğu bu mübarek aydan faydalanabilmek nasip heybemizi doldurabilmek ne de güzeldir.
Tutulan oruçlar, huzura durulan ulvi duruşlar, kıyamın safiyetle eda edilmesi, kulluğun, Yaratan huzurunda acziyetimizin idraki olduğunun bilincinde olarak ibadetleri eda …
Kuran ayı olan bu mübarek ayda Allah Teâla ile mükâleme etmenin lezzeti…
İtikâflar, sadakalar, tebessüm gülleri dağıtmak tanıdık tanımadık bütün insanlara…
Dua dua yücelmek semaların ötesine, secdelerde yükselmek miraci makamlara…
Özgürlüğün tadını çıkarmaktır, zincirlerimizden kurtulmak Ramazan ve oruç doyasıya.
Zira nefsi esir etmişizdir, şeytanların bukağılanmasına eşdeğer şekilde.
Nefsin esareti özgürlüğün zirvesi değil de nedir?
*** *** *** ***
Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri
Yarab nasıl ferahlı bu alem, nasıl temiz
Tenha sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz
Modernleşmenin henüz ruhlarımızı tam teslim almadığı dönemlerde şairin kendiyle hasbihali, üzüntüsünü ve kendi kendine utancını dizeleriyle bu şekilde aksettiriyordu.
Yahya Kemal’in oruçtan uzak olmanın neş’eyi, yaşam enerjisini kaybettiğini belirten bu dizeleri şimdiki oldukça modernleşmiş dünyamıza bir projektör gibi ışık tutuyor.
Oruçlunun yanında oruçsuz olmayı geçelim, aleni yemek içmek bile özgürlük olarak algılanır oldu. Nerede kaldı utanmak, hele ki neş’eyi kaybetmek!
Hayatımızın her alanında olduğu gibi Ramazan ve oruçlarımızda da modernitenin ablukası altına alındığımızı Yahya Kemalin dizelerindeki duygu ve düşünceleri ışığında rahatça görebiliriz.
İftar sofraları ve davetleri bu durumun dışında mı kalır? Her birimizin evi ve sofrası donatılmış saray sofralarını geride bırakacak görüntüde değil mi? Rabbimizin verdiği nimetlerden en güzel şekilde istifade etmek elbette bize verilen ayrı bir lütuftur ve doğaldır helaldir. Helali harama çevirmemek şartıyla!
“Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz” ayetinin gösterdiği çizgiden çıkmadan olmak kaydıyla.
Acaba öyle mi yapıyoruz? Sofralarımızdan artan ve hiç düşünmeden çöpe atılan yiyecekler kara kıtanın kaç insanını yaşama tutunduracak bir can simidi vazifesi görecektir? Sadece Afrika mı? Acaba komşumuzun ocağında yemek kaynadı mı? Mükellef soframızın çeşitli nimetlerinden onların çocukları tatma imkanı buldu mu?
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyuran bir Peygamberin ümmeti olarak komşumuzdan haberimiz var mı?
Sosyal medya denen dünya görselinde boy boy çekilen fotoğraflar açların açlığına çare mi oluyor? Modernleşmenin bir göstergesi ya da gereği mi görülüyor ki; kim hangi restoranda bilmem hangi lüks mekanda önünde yemeklerle boy gösterme yarışında koşmakta?
Ya kalburüstü simaların, işadamlarının, bürokratların … çağırıldığı fakat bir tek sıradan insanın bulundurulmadığı zengin iftar davetlerine ne demeli? Oruçluya iftar ettirmenin sevabını mı umuyoruz bu şekilde davetlerle ya da modern Ramazan Müslümanlığı mı yaşıyoruz?
Fakirin davet edilmediği, adı sanı yüce kişilerin temenna ile karşılandığı iftar sofraları Ramazanın ruhuna Rasulullahın uygulamasına karşıdır.
Bir de fasıllı müzikli çalgılı iftar davetleri var ki; apayrı bir yazı konusu. Bir de köçek eksik!
İbadet mevsimi ve günahlardan kaçınmanın azami gerektiği bir mübarek ayda iftar zamanında çalgının fasılın müziğin ne işi var Allah aşkına? Direklerarası eğlenceleri, meddah, Karagöz- Hacivat daha birçok malayani işler Ramazana ait yapılacak şeyler değildir.
Ramazan; Allah’ın bizi huzuruna kabul edip affedilmemiz için sunduğu bir reçete, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yaşadığı ve gösterdiği şekilde idrak etmemiz gereken kutlu bir mevsimdir.
Moderniteye alet edilecek bir kurban değildir.
Meryem ŞAHİN 28.05.2019