Kupkuru, yavan, tuzsuz yemekten daha kötü olur sanırım. Malzeme var fakat siz onu bir araya getirip lezzetli bir yemeğe dönüştüremiyorsunuz. Ölmezsiniz ama gülmezsiniz de. Böyle bir şey gerçekte mümkün değildir çünkü sanat kavramının olmadığı ilkel çağlardan beri insanlar, olayları, olguları, kavramları sembollere dökmüştür. Ancak bir yemeği lezzetli yapmakla, alelade yapmak arasında elbette fark vardır.
Aslına bakarsanız varlığın tümü sanattır diyebiliriz. Canlılığın derinlerindeki muhteşem oluşuma baktıkça muazzam bir sanatla karşılaşırız. Hücrelerimiz, DNA'mız, gözümüz, kulağımız, yıldızlar, galaksiler, uçsuz bucaksız evren sanat eseri değil de nedir? Elbette İnsanoğlunun bozguna uğratmadığı varlıktan söz ediyorum. Varlığın bizde yarattığı farklı duyguları, çağrıştırdığı imgeleri, çeşitli biçimlerde sembolleştirme ihtiyacı duymuş insan, var olduğundan bu yana..
Olanı kopyalamaktan ziyade ona farklı bir açıdan, derinlikten bakabilmek, ondaki güzelliği, ilginçliği yakalamak, yeniden zihin dünyasında tasarlamak, yorumlamak ve somut bir nesne olarak ortaya koymak ancak insan olmanın tezahürüdür. Sanat yapabilen başka canlı yoktur. Bir kültürü tanımanın başlıca yolu sanatıdır. Sanatla her şeyi farklı bir dille anlatabilirsiniz.
Estetik duygusu kişiye ve kültüre göre görecelidir ancak buna rağmen sanatın dünyada ortak bir dili vardır. Sanatı ilgi çekici kılan şeylerin başında farklı bakış açılarının meydana getirdiği eserler üretmesi ve birebir tekrarının mümkün olmamasıdır. El sanatları olarak nitelenen küçük ölçekli sanat dallarından devasa boyutlardaki mimari eserlere kadar her şeye hayranlık uyandıran sanatsal bir güzellik katabilirsiniz.
Birbirinin aynı olan sokaklar yerine, estetik özelliği yüksek mimari eserler, binalar, heykeller, süslemeler, şehri nasıl da bambaşka bir görünüme sokar. Sanat toplumlara yön verir. Sanata önem vermeyen, kendi sanatçısını yetiştirmeyen toplumlar medeniyet inşâ edemez. Birer örnek vermek gerekirse; Tiyatroda, Ekrem Reşit Rey,le Lüküs Hayat'ı, Haldun Taner,le Keşanlı Ali Destanı'nı, Shakespeare'le Hamlet'i izlerken zamanda yolculuk yapmak mümkündür.
Beethoven'nın Fransız ihtilalinden ilham alarak bestelediği Eroica senfonisini dinlemek, Mozart'ın Türk Marşı (Ronda alla Turca) ında Türklere hayranlığının izlerini görmek, Mimar Sinan'ın Selimiye'sinde ustalığının ilahi dinginliğine ermek, Stefan Zweig'ın hayal, zihin ustalığına rağmen Nazizmin Avrupa'da güçlendiğini gördükçe içine düştüğü umutsuzluğu hissetmek çok başka dünyalara çeker insanı..
Orhan Kemal, Tolstoy, Dostoyevski ve diğerlerinin unutturamayacağı az dert vardır. Sinema dünyasından, Esaretin Bedeli'ni, The Godfather'ı, Selvi Boylum'u izleyip filmin içine dalmayan var mıdır? Osman Hamdi Bey'le Kaplumbağa Terbiyecisi'nde, Van Gogh'la Yıldızlı Gece'de, Leonardo da Vinci'yle Mona Lisa'da zamanın donduğu düşlere dalarız. Sanatla ilgilenen insan duyarlıdır.
İnce ruhludur, sabırlıdır ve seçicidir. Bulunduğu kültürün olumlu yanlarını çağa taşır, olumsuz yanlarını eleştirerek toplumun gelişmesine katkı sunar. Bir toplumun sanata ve sanatçıya verdiği değer kendine verdiği değerle eşdeğerdir. Şimdi hayranlıkla izlediğimiz camiilerimiz, kervansaraylarımız, çini süslemeleri, el dokuma halılar, resimler ve daha pek çok tür eser sabrın, ince ruh ve zekanın eseridir. Bazıları sanata ilahi bir anlam atfeder ve onu ilahi olana arz eder. Bazıları bireyin kendisine atfeder. İster ilahi olsun, ister bireyci sanat bir toplum için en önemli unsurlardandır.