Bismillah... 

Sessiz Çığlıklar ve Parlayan Gökyüzü: İnsanlığın Karanlık Aynası

Gökyüzünü kısa bir an için aydınlatan her havai fişek, aslında vicdanların derinliklerinde kaybolan insanlığın trajik hikâyesini fısıldıyor. Bu gece, kristal şampanya kadehlerinin şıngırtısı yükselirken, dünyanın bir köşesinde son nefesini veren masumların çaresiz çığlıkları, evrenin karanlık boşluğunda yankılanıyor. Her patlayan havai fişek, aslında insanlığın vicdanında derin bir yara açıyor ve bu yaralar, sessiz çığlıkların yankılarıyla doluyor.

Modern medeniyetin zirvesinde olduğumuzu gururla haykırdığımız bu çağda, insanlığımız dipsiz bir uçurumun kenarında tehlikeli bir dans yapıyor. Uzay gemilerimiz yıldızlara uzanmaya hazırlanırken, yeryüzündeki vicdanlarımız, bencilliğin ve duyarsızlığın karanlık labirentlerinde kaybolmaya yüz tutmuş durumda. Sosyal medyada paylaşılan her renkli "mutlu yıllar" mesajı, savaşların ve zulmün gölgesinde acı bir ironiye, keskin bir paradoksa dönüşüyor. Bu ironiyi görmezden gelmek, insanlığın en büyük ayıplarından biri haline geliyor.

Ekranlarımıza düşen her yeni acı görüntü, ruhumuzu derinden paramparça etmesi gerekirken, nasıl oluyor da bu denli kayıtsız kalabiliyoruz? Hangi gösterişli kutlama, hangi şatafatlı eğlence, hangi büyüleyici havai fişek gösterisi, insanlığın yaşadığı bu derin trajediyi unutturabilir veya mazur gösterebilir? Bu soruların cevabı, insanlık onurunun yeniden inşa edilmesinin anahtarı olabilir.

İnsanoğlu, varoluş tarihinde hiç bu kadar çelişkili, bu denli paradoksal bir dönemden geçmedi. Bir yanda lüks otellerde, gösterişli meydanlarda yapılan ekstravagan yeni yıl kutlamaları, diğer yanda açlığın, soğuğun ve savaşın pençesinde can veren masum bedenler... Bu keskin tezat, modern medeniyetimizin silinmez bir utanç vesikası olarak tarih sayfalarına kazınıyor.

Kolektif vicdanımız öylesine körleşti ki, acının coğrafyasında yaşanan insanlık dramlarına kulaklarımızı tıkarken, kendi küçük mutluluklarımızın yapay ışıltısında kaybolmayı tercih ediyoruz. Gökyüzünde patlayan her havai fişek, aslında insanlığımızdan kopan bir parça, uzaklaşan bir değer. Her neşeli kahkaha, dünyanın bir köşesinde sönen bir canın üzerine örtülen sessiz bir perde, görünmez bir kefin.

Belki de artık durup derin bir nefes almalı ve kendimize sormalıyız: Bu gösterişli kutlamalar gerçekte kimin için? Bu parlak ışıklar neyin üzerini örtüyor? İnsanlık onuru yerlerde sürünürken gökyüzünü süslemek, vicdanımızı daha ne kadar susturacak, ruhumuzu ne kadar uyuşturacak?

Hakiki ve anlamlı bir yeni yıl kutlaması, ancak tüm insanlığın özgür, onurlu ve barış içinde yaşadığı gün gerçekleşebilir. O kutsal güne kadar gökyüzünde patlayan her havai fişek, kolektif vicdanımıza saplanan zehirli bir ok, her gösterişli kutlama insani değerlerimizden uzaklaşan bir adım olarak kalacak.

Şimdi, gökyüzünü geçici olarak süsleyen yapay ışıklar yerine, vicdanlarımızı kalıcı olarak aydınlatma vakti. İnsanlığımızı düştüğü yerden kaldırma, kaybettiğimiz değerlerimizi yeniden hatırlama ve sahiplenme zamanı. Çünkü gerçek ve kalıcı aydınlık, havai fişeklerin gelip geçici parıltısında değil, uyanmış vicdanların sönmeyen ışığında saklı.

Bu karanlık gecede, belki de en anlamlı ve onurlu kutlama, hiç kutlamamaktır. Sessizliğimiz, dünya üzerindeki tüm mazlumların çığlığına kulak vermenin ilk adımı olabilir. İnsanlığımızın yüceltilmesi, bu sessizlikte saklı. Her sessiz an, bir umut ışığı, bir vicdan çağrısı. İnsanlığın yeniden doğuşu, belki de bu sessiz çığlıklarda saklıdır. Elif Şahin