SOFRA DEYİP GEÇMEYİN 

Bismillahirrahmanirrahim 

Allah’a hamd, Resul-i Ekrem efendimize, âline ve ashabına salat-ü selam ederiz. Esselamü Aleyküm; Muhterem Okuyucu kardeşlerim.  

Hangi konuda yazalım diye düşünürken, sahur sofrasında aklıma geldi bu konu. Tam o esnada  ise, malum Ramazan ayında olduğumuz için iftar ve sahur sofralarını sıkça gösteren farklı farklı  reklamlar peşi sıra ekranda dönüyordu. Her ne kadar bu reklamların amacı ürün pazarlamak olsa da,  markalar farkında olmadan ya da onlar için bu detay önemli değilken, bizim için önemli bir noktanın  altını çizmiş oluyorlardı: aile. Sofrada beraber olmayı, beraber sofraya oturmayı, ailenin ictimasını,  yaşlılara saygıyı içeren mesajlar veriyorlardı ve doğrusu bu çok kıymetli idi. Onlar mal pazarlamanın  derdinden bu olumlu mesajların farkında değildi belki. Normalde hep aileyi yıkmaya yönelik yayınlar  yapan medyanın bu durumu gözünden kaçırması kâr hırsı ile özetlenebilir diye düşünüyorum. Allah’ın  hikmeti işte bir başka olumlu amaca hizmet ediyordu reklâmlar. 

Sofrada beraber olmak, beraber sofra kurmak, aynı sofradan beslenmek, aynı tastan tabaktan  yemek içmek, farkında olmadan paylaşmayı ve edebi de öğretir bize. Tabakta kalan son lokmada bile  dikkat ederiz, farkında olmadan sofradakilerin hakkına. Yurtlarda tahsil gören öğrencilerin bencil,  evlerde tahsil gören öğrencilerin daha paylaşımcı olduğunu yıllar önce tecrübe ettim bizzat. Sadece  bir aile iftarı sahuru değil, bir mahalle köy ve çıkmaz sokak iftarı, bir öğrenci evinde kurulan mütevazı  sofralar, paylaşma dayanışma ruhunun tezahürüdür. Bir firma, bir vilayet, bir millet, bir ümmet için de  çok önemlidir, gönül sofraları kurmak, yardımlaşmak ve dayanışmak. Ve ne şekerdir ne ettir bayram,  mübarek kılınmış zamanlarda mutluluğu paylaşmaktır, dayanışmak, hep beraber ağlamak, gülmek  sevinmek ve yemek içmektir.

Ağzımız tatlansın, ağzımızın tadı bozulmasın diyedir tüm ikramlar.  Eskiden geniş aile piknikleri hatta topluca gidilen mahalle piknikleri yapılır, bayram güzelliğinde  geçermiş. Eskiye olan özlemlerin temelinde de hep o muhabbet dolu sofralar, beraber yeme içmeler  var işte. Depremde de öyle olmadı mı? Kurulan gönül köprüleri, kurulan gönül sofraları bizim  büyüklüğümüzü ortaya koymadı mı? ilân etmedi mi? dünyaya. Çünkü sofra demek derdini bölüşmek  demek, imkânını sefer edip içine sevgisini de katarak, gönlünü de ortaya koyarak ekmeğini bölüşmek  demek, önce çocukların, yaşlıların, kadınların, zayıfların, güçsüzlerin depremzedelerin doyması  demek, dayanışmak demek. Bu yıl Diyanet de Ramazan temasını ‘’dayanışma’’ olarak açıklamış  isabetli olarak. Saadet Partisi'nin Ramazanla ilgili yayınladığı videoya ne demeli. ‘’Önce depremzede  kardeşimiz iftar edecek, iftara doğudan dayanışmaya yürekten başlanır’’ sözleri çok samimi bir ifade  olmuş. 

Sayın Kılıçdaroğlu'nun ‘’Halil İbrahim Sofrası kuracağız’’ sözünü samimi bulmayanlar, bu sözü  ti’ye alanlar, itibarsızlaştıranlar, kurtlar sofrasına benzetenleri görüyoruz. Elbette herkesin  samimiyetini icraatında göreceğiz. Kılıçdaroğlu'nun ‘’ülkeye adalet, ahlak ve liyakati getireceğiz’’  iddiası bir taahhüt, bir vaat, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bir ihtimal ama, AKP'nin yaptığı tahribat  ve ihmal, gerçekleşmiş net bir gerçek.  

Tayyip Erdoğan’ın tekrar seçimi kazandığı takdirde ülkeyi düze çıkarma adına doğru bir hamle  yapacağına inanmıyorum. Yine israfa devam, beton zihniyetine devam, her fırsatta her projeye faizi  ve krediyi iliştirmeye devam, zamları düzenli ve okkalı güncellemeye devam, borçlanmaya devam,  devam oğlu devam. Avanesini, gözü açık ve açgözlü tabakayı doyurmaya kayırmaya devam, orta  direği yok etmeye devam, gözü kapalı RTE diyen, duyguları ve birikimi sömürülmüş kesime de bu  ülkenin imkânlarından kırıntılar vermeye, çaresizliklerini sömürmeye devam. Yani ortada herkesin 

edeple oturduğu bir sofra yok, yağlı kuyruk semiren, bu ülkenin kaynağını iyi kaymağını yiyen bir  kesim ile o sofradan kalanları lütfedip verdikleri geniş halk kitleleri var. 

Görmek istemeseler de herkesin artık her fırsatta dillendirdiği, buna göre hayatına yön verdiği  gerçekler var. Artık ev araba almak hayal, torpil olmadan devlete işe girmek hayal, iş bulmak ve  evlenmek, gençler için ham hayal. 12 yıllık eğitim sistemi kayıtsız işsizler üretti. Şu kadar milyon  asgari ücretli, emekli ve memur yoksulluk sınırının altında. Hatta açlık sınırının altında bir kesimin  aldığı ücret ve maaşlar. Kiralar dayanılmaz hale geldi. AKP bu ülke için çözüm anlamında bir şey  üretemez, yapacağı tek şey algı üretmekten ibaret. Bakalım yalancının ampulü ne zamana kadar  yanmaya devam edecek. Vakit yatsıyı çoktan geçti, gecenin zifiri karanlığındayız, sahur vaktindeyiz,  imsak yakın İnşallah. 

İktisat tarihçilerinin belirttiğine göre dünyadaki iktisadi sistemler ‘’nasıl üreteceğiz?  sorusundan değil nasıl paylaşacağız? sorusundan çıkmıştır. Adil olmayan bir paylaşım eninde sonunda  sistemin kendisini yer. Hani vardı ya güzel bir ezgide; Vahşi kapitalizm, komünizmin anası… Biri  diğerine evrilen batıl ideolojiler. Hepsi insanlığa saadet getiremedi. İslâmın sunduğu Saadet  nizamında, zengin fakiri her fırsatta gözetirken, dinimiz neredeyse çoğu ibadette dayanışmayı  paylaşmayı öğütlerken, ikram ettiği yemeği yediği için ‘’diş kirası’’ gibi bir inceliğe ulaşmış medeniyete  ilham olmuşken, fakiri ise zengini dualarla anarken, gayri ideolojilerde insanlar birbirini yemekte  yağmalamaktadır. 

Ortada bir sofradan bahsetmek mümkün değildir, sokakta yatan insanlar, açlıktan her  kötülüğü yapabilecek insanlar türetir. İslam öyle bir nizamı gösterir ki; adeta birleşik kaplar  kanunundaki gibi neredeyse toplum iktisadi açıdan müsavi olur, zenginden fakire doğru bir gelir  dağılımının grafiği çizilse, çok tatlı bir eğimin ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Yani zenginle fakir  arasında uçurumları istemez ve men eder dinimiz. Servetin belli bir güruh arasında dönmesin diye  ihtar eder. Allahu Teala'nın Kur'an'da buyurduğu; bazılarınızı bazılarınıza varlıkça üstün kıldık ki  işlerinizi görebilesiniz mealindeki hikmetin yaşayabileceği çiçek gibi bir nizam kurulur. Bir dairenin  zemindeki fayansları döşenirken tatlı bir eğim bırakılır. Bu eğim suyun tatlı bir şekilde akması için  şarttır. İşte hayatın ekonominin dönmesi için birilerinin birilerine iş yaptırabilmesi için, kuru eşitlik  olamaz. Özel mülkiyet gereği varlıkça bir kesimin bir kesime göre çalışması karşılığında daha varlıklı  olması zaruridir. Ama uçurumları kabul etmez inancımız. Bugün dünyanın ve ülkenin en büyük sorunu  kapitalizmin doğurduğu gelir adaletsizliğidir. Demokratik, Sosyal bir Hukuk devleti acil bir mecburiyet. 

Rahmetli Barış Manço şarkılarında çok önemli hikmetli kelamları güzellikle giydirirdi notalara.  Halil İbrahim Sofrası ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkısı ders çıkarmaya yeter inanın. Etrafınızdaki  insanlar için solcu ama dürüst, alevi ama dürüst diye hep duymuşsunuzdur. Maalesef sağcılar bu  ülkede hep oportünist, makyevalist, menfaatperest, gemisini yüzdüren kaptan, işgüzar, düzenbaz,  nefsine müslüman çıktı. Millet ittifakının tercihi aslında; dürüst solcuların, müptezel sağcılardan gerek  özel gerekse kamu görevlerinde daha düzgün insanlar olduğu tespitine dayanıyor.  

Solcular geçmişte kanırtarak bazı yanlışları dayattığı için milletçe hep dirençli olduk karşı  çıktık. Ama sağ iktidarların münafıkça yaptığı tahribata milletçe göz yumduk. 20 yıldır yapılan tahribatı  hiçbir sol parti yapamazdı. Yavaş yavaş ısıtılan suda bayılan kurbağa örneğinde olduğu gibi artık  toplumsal reflekslerimizi kaybettik, zihinler dumura uğradı. AKP'nin yaptığı belki de en büyük kötülük  budur bu topluma. Zihinler iğdiş, kalpler tağşiş edildi. Bir daha ayağının üzerine kalkamayacak  düzeyde sağlıklı düşünme yetkisini kaybetmiş bir toplum ürettiler. 

Evi geniş, gönlü geniş, sofrası açık insanlardan korkmayın. Sizi bilmem ama, bir insanı tahlil  ederken bir insanın cömert olup olmaması şahsım için çok mühim bir ayrımdır. Cömert insan veren  eldir fedakârdır. Cömert insandan namert çıkmaz. Anadolu'da bir insanı değerlendirirken denilir ki; 

‘’ekmeği yenir, suyu içilir, sofrasına oturulur’’ Sofra sahibi olmak bir zihniyet karakter yansımasıdır. O  yüzden sofra deyip geçmeyin. 

Vesselam Veddua…