15 Temmuz’u ve şehitleri anma toplantısının birinci yıldönümü vardı.

Tıpkı 15 Temmuz’da hiç düşünmeden köprüye gittiğim gibi, 15 Temmuz şehit yakınları ve gazilerinin acılarını paylaşmak için oradaydım.

Program saatine kadar beklemek için oturduğumuz masaya (tam karşıma) geldi oturdu Sabri. Boş masanın etrafı kalabalıklaştı birden. İlgi odağı Gazi Sabri’ydi doğal olarak. Sorular soruldu. Sabri zaten kim bilir kaç defa anlattığı 15 Temmuz gecesini yine yine anlattı. Tankın altına kendisini atarken nasıl da vatan aşkıyla dolu olduğunu o an da görebiliyordunuz.

İlerleyen dakikalarda yeni ve daha ünlü şehit yakınları, yeni ve daha ünlü gaziler geldikçe Sabri’nin etrafındaki insanlar seyreldi. Ben ve birkaç arkadaşım hala oradaydık. Sabri bizden tarafa baktığında ben notlarıma bakıyordum.

Sonra Sabri üzerindeki ceketi çıkardı. İçinde yarım kollu bir atlet vardı. Böylelikle hasarlı kolu daha iyi görünebiliyordu. Kolunu ovdu. Sancısı varmış gibi ufladı, yüzünü ekşitti. Dikkatler yine onun üzerine toplandı.

Buraya kadar yazdıklarım kesinlikle Sabri’nin o gece yaptıklarının bir oyun olduğunu göstermez. Ben (Allah Şahidim olsun ki) onun samimiyetine inanıyorum.

Sıradan bir hanım olarak, ben bile, silahların patladığı köprüye gidebildiysem aşk ile hiç düşünmeden, Sabri de o tankın önüne atlarken hesaplı davranmış olamaz.

Fakat o gün. Ödül töreninde gördüğüm Sabri samimi ve doğal değildi.

Çünkü o gün Sabri, Sabri değildi!

Kendisi olmaktan çıkarılmıştı. Bir kahraman olmuş, o kahramanlığı nasıl yöneteceğine dair sağlam tüyolar almış, bir popstar gibi üzerinden eksilen ilgiyi geri kazanmak için vücut dilini kullanmaya bile alışmıştı.

O günden sonra üzüldüm onun için.

Vatana feda ettiği kolunun itibarını, iktidarın itibarı için sergileyen bir garibandı Sabri.

İlerleyen günlerde Sabri madalyasını geri verdi.

*** *** *** ***

Haber Şöyle yansıdı bazı sitelere;

“Darbe gecesi Altunizade' de durdurmaya çalıştığı iki tankın üzerinden geçmesi sonucu yaralanan Sabri Ünal, gazi kimliğini ve madalyasını iade etti.

Ünal, gazilik madalyasını iade ettiğini sosyal medya hesabından şu sözlerle duyurdu:

"Aşama 1 tamamlandı. ASPB'ye istifa dilekçemi ve gerekli evrakları verdim. Gazi kimliğini, gazi madalyasını, ücretsiz seyahat kartını (akbil) iade ettim. Bu saatten sonra 15 Temmuz temalı bir yerde adımı kullanıp kimse kendisini zor duruma sokmasın. Çıkıp benim akıllılığımı, deliliğimi, haklılığımı veya haksızlığımı savunmasın/iddia etmesin ki cevap hakkı doğmasın. Ben hakkıma giren herkese hakkımı helal ediyorum ve SUSMA hakkımı kullanmak üzere BU hesabı burada sabitliyorum. Bu aşamada muhtemelen hakkımda bir soruşturma açılır, psikolojik durum tespiti falan yapılmak istenebilir. Muhtemel şeyler. Hızlıca iade edebileceğim şeyler: Su indirimi, elektrik indirimi, varsa doğalgaz indiriminin iadesi. Biraz da onlarla uğraşacağım. Daha zorlu yoldan iade etmem gereken kısımlar. Kullanmış olduğum faizsiz kredi hakkı. Talep edilirse darbe sonrası verilen tazminatlar ve maluliyet maaşı!"

Ünal, açıklamasının ardından Twitter hesabını kapattı.

*** *** *** ***

15:39 24.11.2018 tarihinde yayımlanan bu haberden sonra Sabri’nin yaptığı başka bir açıklamaya rastlamadım ve onu bir daha görmedim.

Sabri sustu.

Fakat susmayanları ve susmayanlara verilen tepkileri görünce Sabri’nin neden sustuğunu anlamak hiç zor değil.

*** *** *** ***

Aynı toplantıda Mustafa Cambaz’ın oğlu Alparslan Cambaz, babasının gıyabında verilen ödülü alırken, yaptığı konuşmadaki inceden dokundurmalarla, hükümetin 15 Temmuz sonrasındaki tutumuna dair söylemiyle, salonda soğuk rüzgarlar estirmişti.

Ben içimden “Helal be kardeşim” diyerek dinledim Alparslan’ı.

Fakat salonda esen hava hiç öyle değildi. İnsanlar (özellikle toplantıyı tertip edenler) tedirgin “bu şimdi ne söylüyor?” der gibi sağına soluna bakıp tepki ölçüyorlardı.

Ben, konuşma sonunda kuvvetlice bir alkış ve en içten dualarımı gönderdim Alparslan’a.

Mustafa Cambazın o gün ne söylediğini yazmama gerek yok. O gün orada ne söylediyse daha fazlasını sosyal medya hesaplarından uzun uzun yazdı zaten.

Fakat bu yazıyı yazarken dokümanlara ulaşmak için Alparslan’ın tiwtter hesabına baktım. Alparslan da hesabını kapatmıştı.

Çünkü o da yersiz eleştiri, hakaret ve iftiraların odağı olmuştu.

Artık o da sustu! Mu?

*** *** *** ***

Halil Kantarcı’nın eşi Ayşe Kantarcı hanımla bireysel olarak tanışmadım. Fakat sosyal medya hesabından paylaşımlarını gün gün takip ettim.

Bilinçli şuurlu bir hanım olarak, üç çocuğuna hem ana hem de babalık yapmak durumunda kalan Ayşe hanım asla pasif biri değildi gördüğüm kadarıyla.

Ayşe Hanım için, eşinin anısına susması gerektiğini söyleyenlere rastladım.

Eşinden ve eşine olan özlemini anlatmasının yakışıksızlığından bahsedenleri gördüm!

Ayşe Hanım, Alperen kadar da derin konulara girmiyordu halbuki. Sadece mahkeme sürecinde neden yalnız bırakıldıklarını sorguluyor, devlet içindeki olası fetö yapılaşmasının bunca yıldır neden ortaya çıkmadığını soruyordu.

Ayşe Hanım son zamanlarda kendisini tamamen sosyal sorumluluk projelerine adamış. 15 Temmuz ve mahkeme süreçleriyle vs. ilgili neredeyse hiç paylaşım yapmıyor.

Ayşe Hanım da sustu! Mu?

*** *** *** ***

Son olarak Nihal Olçok.

Defalarca bu meseleyi bu başlık altında yazmayı düşündüm. Sonra ne değişecek dedim. Çirkeflere bulaşmayayım çirkef sıçratırlar dedim!

Fakat gördüm ki, bizler kenara çekiliyoruz, meydan çirkeflere kalıyor!

15 Temmuz’da kuyruğunu sıkıştırıp, evinin güvencesinde oturan birçok insan, bu acılı insanlara, sırf hak aradıkları için haysiyetsizce saldırıyor!

Bardak doldu taştı!

Kadını ve erkeği(kendisine hala erkek diyenleri)yle, Nihal hanıma öyle şeyler yazıyorlar ki insan utanıyor, üzülüyor, insan sığacak yer bulamıyor!

Öfkeleniyor insan!

*** *** *** ***

14 Mayıs 2019 tarihinde tiwitter hesabından Ekrem İmamoğlu’nu etiketleyerek şu gönderiyi yaptı Nihal Hanım:

(Aynen alıntıdır)

“Erkem beyi yalnız bırakanlar içerden mi, neden sinerji düştü? Korkularımızla yüzleşmeden insan olamayız, insan olamayanın insana faydası olmaz... @ekrem_imamoglu”

Siyasi görüşü nedir Nihal hanımın bilmiyorum. Bazıları/mız gibi İmamoğlu’na sadece insani tavırlarına bakarak saygı duyan biridir belki.

Belki de chp yi destekliyordur. Bilemem.

Nihal Hanım’ı 15 Temmuzun mimarlarından olmakla suçladıkları chp ye nasıl destek veriyorsunuz! Diye sorguluyorlardı!

Kesinliği belli olmayan müstakbel suçlarla insanları baş göz etmeye bayılan bir güruhun saldırısı altındayız cümleten!

(Zaten 15 Temmuz gecesi sokağa sadece akp lilerin çaktığını söyleyen Yalancılar! Onursuzlar! Her ne kadar oldukça fazla sayıda olsa da, ben orada ve sonrasında gece sokak nöbetlerinde şahidim ki, her düşünce insanla bizler halk olarak bir bütün olmuştuk!)

Nihal hanıma dönelim;

Hanımefendinin röportajını okudum ve tv5 konuk olduğu programı izledim.

Birçok açıdan eleştirilebilir Nihal Hanım. Herkesin her şeyi eleştirme hakkı saklıdır sonuçta.

Fakat ölmüş eşi üzerinden olmadık yakıştırma hakaret ve suçlamalar yapmaya hiç kimsenin hakkı yok ve olamaz da!

Nihal Hanım eşinden resmi olarak ayrıldığını beyan etmiştir.

(Aynen alıntıdır)

“Bir konuyu daha açıklığa kavuşturayım, bir iki gündür dolanmaya başladı ortalıklarda.insanı geri tutan KORKU Ve TEHTİT unsurlarıdır.Paylaşmakta bir sakınca görmüyor. Erol Olçak ile 04.09.2013 tarihinde resmî olarak boşanmıştık.Bildiğim birşey varki Allah kadında nikahım bakidir.”

(Boşanma konusuyla alakalı olarak geniş bilgiye linkten ulaşabilirsiniz. )

https://sorularlaislamiyet.com/mahkemede-bosanmak-kac-talak-yerine-gecer-mahkemede-bosanan-ciftlerin-dini-nikahlari-devam-eder-mi

*** *** *** ***

Şimdi aklıma takılan bir soru var!

Nihal hanımın boşanmış ve ya hala evli olduğunu düşünmesi bizi neden ilgilendiriyor?

Çünkü Nihal Hanım büyük bir hata ve günah işliyor ve sistemi sorguluyor? Değil mi?

Ve onu vurmak için yeterli donanımı olmayan, sorularına cevap veremeyecek kadar uyuşuk insanlar (insan lafın gelişi!) Nihal Hanım’ı özelinden vuruyor!

Neden?

Çünkü bu onların tarzı! Çünkü bildikleri dil bu! Çünkü arkalarına takıldıkları önderlerinin üslubu bu!

Kısaca: Üslupsuzluk!

*** *** *** ***

Nihal Hanım, yaşadıklarını hazmetmeye çalışıyor olamaz mı?

Çünkü size göre-kocası şehit olmuş işte daha ne ister ki Allah’dan!-şeklinde (aslında riyakârca),size göre ulvi bir düşünce içinde, kalan iki evladıyla sessizce sabretmeliydi Nihal hanım.

Eski kocası (kendisine göre hala kocası) olan bir adamın bir köprüde cengâverce inandığı şeyler için mücadele ederken ölmesi-şehit olması bir yana bir de aynı köprüde oğlunu, gencecik oğlunu yitirmiş olmasının acısını içinde yaşamalı, asla belli etmemeliydi Nihal Hanım!

Fakat sizin (yani onların) istediği olmayınca, Nihal Hanım’ın üzerine büyük ithamlarla gidilmesi çok normal!

Çünkü farklı düşünüyor Nihal Hanım. Toplumun geneline uymuyor düşünceleri. Çünkü o farklı ve ayakları yere basan bir kadın. Eğer ne yaptığından haberi olmayan, kültürsüz bir kadın olsa -cahil- yaftasıyla susturulurdu.

Ama kendisini yetiştirmiş bir kadın sorgulamaya başladıysa bu tehlikedir.

*** *** *** ***

Aslında (bilen bilir) cinsiyetçi kelimelerden kaçar, temelde insan bazlı ele alırım meseleleri. Evet, düşünen insan sorgulayan insan büyük tehdittir sitemlere! Demem lazım.

Fakat konuyu ben değil! Bazı kendini bilmezler, Nihal hanımın eşliği ve kadınlığına getirdiği, ben de onların anlayacakları dilden anlatmaya çabalıyorum.

Ne yaparsam yapayım, ne kadar çabalarsam çabalayayım, onların anladığı dilde konuşabilmemin imkânı yok! O yüzden çok bocalıyorum.

O yüzden rahatsızım. Kelime seçmeye çalışmak bir yazar için çok acınası bir durum. Özgürlük ne güzel şeydi biz onu yitirmeden önce!

*** *** *** ***

Bu sözler de Nihal Hanım’ın;

(Aynen Kopyadır)

“Gerçekten yazık...